Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 29 Mart 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Gıda »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Gıda Güvenliği
 Tüketici Köşesi
 Un, Unlu Ürünler
 Makarna
 KuruTahıl,Bakliyat
 Yemeklik Yağlar
 Kırmızı Et, Ürünleri
 Fast Food
 Dondurma
 Beyaz Et, Ürünleri
 Yumurta, ürünleri
 Süt, Süt Ürünleri
 DondurulmuşGıda
 Sebze,Meyve
 Bal, Reçel
 Zeytin, Ürünleri
 Konserve,Turşular
 Hazır Yemek
 Kuru Yemiş,Çerez
 KurutulmuşGıda
 Organik Gıdalar
 Diyet Gıdalar
 Baharatlar
 Salça, Ketçap
 Tatlı, Şekerleme
 GDO Gıdalar
 Marketler, Haller
 Toptancı, Bakkal
 Restoranlar
 Diğer Gıdalar
 Ambalaj
 Seminer,Kongre

Tarım ilaçları ve kanser ilişkisi

Kanserin önemli bir nedeni de beslenme biçimi

Kanser hastalığının son yıllarda ülkemizde de artış eğiliminde olduğu gözlenmekte. Kanser Savaş Daire Başkanlığı bu konuda çok önemli bir aşamayı gerçekleştirdi, akredite kayıt merkezleri oluşturdu. Bu merkezlerin güvenilir verilerine dayanan değerlendirme de ülkemizde kanser hastalığının ciddi bir artış göstermekte olduğunu doğruladı. Buna karşılık, kanserdeki artışın yorumlanması ve olası nedenin belirlenmesi çalışmaları yetersiz kaldı. Kanser hastalığının nedenleri konusunda bugüne dek olan değerlendirmeler sigara kullanımını ana faktör olarak yorumlamakta. Sağlık Bakanlığı'nın sigara ve diğer tütün ürünlerinin kapalı ortamlarda kullanımının engellenmesine yönelik çalışmaları son derece isabetli oldu. Buna karşılık sigara dışında kalan başta beslenme olmak üzere diğer unsurlar da gözden kaçırılmamalı. Çünkü dünyada da görüş birliği olduğu biçimde, sigara bütün kanserlerin yüzde 30'unda doğrudan sorumlu tutulmakta. Diğer kanserlerdeki esas nedenin beslenme biçimi ve içeriği olduğu giderek daha fazla kabul görmekte. Bu konudaki bilimsel çalışmaları, örneğin Brezilya ve Dominik araştırmalarını gelecek haftalarda anlatacağız.

Ülkemizde gıda maddelerinin sağlık açısından denetimi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın uhdesinde. Oysa bize ulaşan pek çok bilgi, özellikle tarım ürünlerinin denetiminin layıkıyla yapılamadığı şeklinde. İhraç ürünlerinde bile zaman zaman yaşanan sorun, kontrolün hemen hiç yapılmadığı iç piyasaya yönelik üretim için daha büyük önem kazanmakta. Çiftçi özellikle tarım ilaçlarının kullanımında son derece bilinçsiz, hatalı ilaç kullanımı (çok miktarda ve zaman faktörü dikkate alınmadan), tarım ilaçlarının bitkilerle insana geçtiğini düşündürmekte. Dolayısıyla ne yediğimiz büyük bir önem taşıyor. Organik tarımın teşvik edilmesi, sadece sağlıklı beslenme açsından değil, hastalıkların ekonomik maliyetinin azaltılması açısından da büyük önem taşıyor.

Tarım ilacı kullanımı ve kanser gelişimi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koyan pek çok çalışmaya ulaşmak mümkün. Tarım ilaçlarının kanser yapıcı etkileri birkaç mekanizmaya birden dayanmakta. İlaçların çoğu insan vücudu için doğrudan toksik (zehirli), hücre kültürü çalışmalarında DNA hasarına neden olmakta, bazıları ise doğrudan östrojen benzeri etki göstermekte ve dolayısıyla hücre çoğalmasını uyarmakta. Bununla birlikte sorunu toplum sağlığı (epidemiyolojik çalışmalar) açısından incelemek o kadar kolay değil. Kullanılan ilaç miktarını bileceksiniz, o bölgede yaşayan nüfusta kanser hastalığının değişimini izleyebileceksiniz ve beri yandan bireysel değişkenlerin etkisini de ortadan kaldıracaksınız; Bunların tümünü yapabilen çalışma hemen hemen hiç yok. Bu nedenle tarım ilaçları ve kanser konusundaki çalışmaların bir kısmı "Günümüz bilimine samimi bir eleştiri" başlıklı yazıda değindiğimiz kısıtlılıklara takılıyorlar. Araştırma sonuçlarını "istatistiksel anlamlılık" temelinde değerlendirdiğinizde hemen hemen bütün çalışmalar bir risk artışı ortaya koyuyor, ancak anlamlılık değeri açısından kesin bir sonuca varamayabiliyor. Önemli mi? Değil, çünkü laboratuar çalışmaları kanserin tetiklenmesi konusunda zaten tutarlı, epidemiyolojik çalışmaların değişken sayısı çok fazla, risk artışını anlamlılık düzeyine getirememeleri çok doğal.

Martinik ve Brezilya örneği tarım ilaçlarına işaret ediyor

Şöyle bir örnekle açıklayalım, tarım ilaçlarının büyük bölümü yağda erir olduklarından, yağ dokusunda depolanıyorlar. Bu durumda kişinin kilo fazlası olup olmaması başlı başına önem kazanıyor, çünkü yağ dokusu bir "rezervuar" işlevi görüyor, ilacın vücuttan uzaklaştırılması ya da etkisizleştirilmesi mekanizmaları yeterli olamıyor. Oysa yapılan epidemiyolojik araştırmaların hiçbirinde "kilo fazlası" inceleme kapsamına alınamıyor, çünkü böyle bir veriye bakılmamış. Oysa tarım ilaçlarının yağ dokusunda depolanmaları ile ilgili pek çok araştırma var. Kanser olmayan kişilerin ameliyatlarından elde edilen yağ dokularında bile yüksek miktarda tarım ilacı bulunmakta. Ayrıca, meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş bireylerin yağ ve meme dokularında istatistiksel anlamlı miktarda fazla tarım ilacı bulunmakta. Yağ dokusu vücudun normal hormonlarının dengesini bozarak da kanserojen etki gösterebiliyor. "Aşırı kilolarınızdan kurtulun" uyarısı her zaman geçerli. Martinik Karayıp denizinde bir ada, ülkenin ekonomisi tarım ürünlerine, özellikle muza dayanıyor. Bir ada olmasının yanı sıra, Fransız etkisi nedeniyle kayıtları da nispeten iyi tutulan bir ülke. Bin seksen kilometrekarelik Martinik'te tarım ilaçlarının kullanımı 1960'ta, bir DDT türevi olan heksaklorobenzen ile başlıyor. Yaklaşık her 10 yılda bir, kullanılan tarım ilacının toksik olduğunun anlaşılması ve yasaklanmasına karşılık, genel kullanım artarak sürdürüyor. Fransa ile olan fark ise 1980'lerde aşikar hale geliyor. Özellikle meme kanseri ve prostat kanserinde belirgin bir artış bulunmakta (Kaynak: Biomedicine and Pharmacotherapy sayı 63, sayfa 383-395, 2009). Bir diğer araştırma ise Brezilya'dan. Seçilmiş 11 eyalette 1985 yılındaki tarım ilacı satışı ve 1996-1998 yıllarındaki kansere bağlı ölümler karşılaştırılmış. Sonuç aşikar, ne kadar fazla tarım ilacı satılmışsa, o kadar fazla kanser görülüyor, aradaki latent (saklı) süre ise yaklaşık 12 yıl (Kaynak: Internatiional Journal of Hygiene and Environmental Health sayı 212, sayfa 310-321, 2009).

"Mangal" saptaması ne kadar mantıklı

Sonuç olarak vargımız açıkça şudur ki, tarım ilaçlarının hatalı kullanımı kanser hastalığının artışında en az sigara kadar pay sahibidir. İşte organik tarım bu nedenle çok ama çok önemli.

Dahası sigara kullanımı sonrası riskle karşılaştırıldığında, tarım ilaçlarının daha hızlı bir kanserleşmeye neden olduğu sonucuna varmak da yanlış olmayacaktır. Bütün bunlara karşılık ülkemizde ne kadar tarım ilacı satıldığı, ne kadar alana ne kadar uygulandığı verilerine sahip değiliz. Geçen hafta dile getirdiğimiz Kumluca örneği bu ilişkiyi doğrular nitelikte. Bireysel görüşme fırsatı bulduğumuz çiftçiler ise, çapalamaktan ("çabalamaktan" desek daha doğru olacak) vazgeçtiklerini, ot ilacı kullandıklarını, buğday için bile dört kere ilaç attıklarını anlatıyorlar. Geçen haftalarda yayınlanan haberde, TBMM araştırma komisyonuna verilen bir brifingde, sigaradan sonraki en önemli kanser nedeni olarak "mangal" vurgulanmış. Şehir yaşamı ve et fiyatları dikkate alındığında, yılda kaç kez mangal yapabildiğinizi siz daha iyi biliyorsunuz. Kebapları bile mangal kapsamına soksanız, kanserin artışını mangala bağlamak fazla iyimser görünüyor.

Kilo fazlasının pek çok hastalık için risk faktörü olduğu herkes tarafından çok yi bilinmektedir. Kilo fazlası başta diyabet olmak üzere, kalp hastalıkları ve bir dizi kanser için riski artırır. "Riski artırma" ifade etmek istediğimizin tam karşılığıdır. Binlerce hastayı ve sağlıklıyı alırsınız, bunların, yaş, kilo gibi rakamsal değişkenlerini istatistik analiz programına girersiniz, bir sütuna da hangi hastalığın var olup olmadığını yazarsınız. Sonra da ilişkilendirir ve riski kaç kat artırdığını hesaplattırırsınız, bunu da istatistikte anlamlı olarak kabul ettiğiniz "p değerine" bağlarsınız. P değeri yüzde 5'se, "bu sonuç yüz vakanın sadece beşinde rastlantıya bağlı olarak böyle çıkabilir" anlamına gelir, bilimsel olarak kanıtlanmış kabul edersiniz. Kilo fazlasının neden diyabet ya da kansere eğilim yarattığı sorusu ise yanıt bulmaz, dolayısıyla bu bilimsel anlayıştan çıkarabileceğiniz sonuç "fazla kilolarınızdan kurtulun"dan öteye gidemez.

Kilo fazlası neden kanser yapar?

Oysa fazla kilolar ve kanser ilişkisini nedensel olarak incelediğinizde durum değişebilir, sorunun fazla kilolardan çok yağ dokusunun dolaylı olası işlevlerinden kaynaklandığını görmeye başlarsınız. Yağ dokusu fazlasının (kilolu olmanın) kendi başına kanser yapıcı bir özelliği bilinmemektedir. Ancak yağ dokusunun kendine özel bir metabolizması vardır, hormonların dönüştürülmesinde rol oynar. Dahası, yağ dokusu yağda eriyen tarım ilacı gibi yabancı maddeler için de bir depo görevi görür. Yağ dokusu az olanlarda bu maddeler karaciğer tarafından dolaşımdan çekilir ve etkisizleştirilir, çünkü organizma yabancı maddelere karşı korumalıdır. Yağ dokusu fazla olan bireylerde, zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılması da yavaşlar, etki süreleri uzar. Peki kanseri yapan nedir bu durumda, kilo (yağ dokusu) fazlası mı? Değil, doğru cevap dışarıdan alınan kimyasalların vücuttan uzaklaştırılamaması gibi görünüyor. "Kilo verin" uyarısı ne kadar doğru ise, tarım ilaçlarının esas neden olabileceği de o kadar aşikar hale gelir (daha önce de söz ettik, kanser ya da kanser dışı nedenlerle ameliyat olan kişilerin yağ dokularında tarım ilacı kalıntıları saptanabilmektedir). Aynı nedensel ilişki olasılıkla diyabet için de ileri sürülebilir. İşte günümüz biliminin bu eksiği, "esas suçlunun başka yerde aranmasından" başka bir şey değildir. Siz eğer vaka-kontrol çalışmalarındaki değişkenler arasına bireylerin kilo durumunu almazsanız, bu etkiyi asla öngöremezsiniz, risk analiziniz "anlamsız" çıkar.

 

Yavuz Dizdar

http://www.gidasanayii.com/

Ekleme Tarihi
28.07.2010
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız