Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 29 Mart 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Su Ürünleri »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Örgütler, Paydaşlar
 Tür, Irk
 Aşı, İlaç
 Mekanizasyon
 Kültür balıkçılığı, Deniz
 Kültür balıkçılığı, Tatlı Su
 Avlanma, Av teknolojisi
 Su ürünleri
 İhracat, İthalat
 Ticaret, Pazarlama
 Araştırma, Geliştirme
 Kamu çalışmaları
 Destek, teşvikler
 Diğer

Geçenlerde "İzmir'in denizi Napoli'den 136 kat pahalı" diye yazmıştım.

 Anlaşılan sektörde başka problemler de varmış. Bir kültür balıkçısının bu ülkede adeta ‘persona non grata' (istenmeyen adam) hükmünde muamele gördüğünü öğrendim. Dertlerini anlatamadıkları için şimdi kendilerini aforoz edilmiş sayıyorlar. Güya denizleri yalnız onlar kirletiyor, insanların göz zevkini bozup çevreyi onlar yok ediyor!

Son zamanlarda ‘kıta sahanlığı' meselesi gibi büyütülen bir başka sorunla boğuştuklarını biliyorum. Öyküyü dinleyince anladım ki bizim içimizde önlenemeyen bir yasak dürtüsü var!

Kültür balıkçısı sıkıntılı

Hükümet yaklaşık iki yıl önce bir kararname çıkarmış. Balık ağ kafesleri kıyı kenar çizgisinden 0.6 mil (1100 metre) açık denize taşınacak diye! Bence doğru bir karar. Burası sonuçta bir turizm ülkesi! Kültür balıkçılarının çoğu bu karara uymuş ve deniz üzerindeki tesisleri açık denize taşımışlar.

Ama arkasından bir başka sorun çıkagelmiş. Kapalı koy ve adaların bulunduğu yerlerde mesafe ölçümünün hangi kurallara tabi olacağı meselesiymiş bu! En uçta kalan karasal alan mesafe ölçümünde başlangıç noktası olarak kabul ediliyormuş! Kıyıya yakın bir ada var ise ölçüm oradan alınıyormuş. Topografyada yerleşim içermeyen küçük bir ada ya da kayalık bu ölçüm için yeterliymiş!

Anlaşılan, kıyılarda ve kapalı koylarda çevreyi kirletenler sadece bu kültür balıkçılarıymış. Yasakların neredeyse tamamı bunlara yönelmiş. Turistik tesisler, yazlık siteler, sanayi kuruluşları çevreyi kirletmediğinden (!) uygulamada kapsam dışı kalmışlar. Vur abalıya misali ‘kapalı koy' ve ‘hassas alan' tarifleri yalnız kültür balıkçılarını kapsamış. Yoğun yerleşim alanlarına ima dahi yokmuş mevcut uygulamada.

Doğayı mahvedenlerin kültür balıkçıları olduğuna inanılmış bir kere! Teknik tanımıyla ‘fekal kirletici' deyince birilerinin aklına insanoğlununki değil de balığın sindirim artığının gelmesi de bundanmış güya!

Mizahi bakış bir tarafa, bu ülkede kültür balıkçıları işte bu kadar günahkâr hale gelmiş. Gelecekte ise sorunlarını kimin çözeceğini kestiremiyorlarmış.

Akdeniz havzası alarm veriyor

Böyle uzayıp gidiyor bu malum hikâye. Oysa durum çok daha kritik. Daha şimdiden kırmızı et konusunda akla hayale gelmedik sıkıntılar var. Kanatlı eti için ise bir salgın haberi yeter de artar bile! Geriye en değerli protein kaynağı balık kalıyor. Oysa denizler bitmiş, kirlilik had safhada. Küresel ısınma ise bir başka dramın habercisi. Oysa hayvansal protein, geleceğin stratejik savaşlarında odak noktası olacak kadar mühim.

Dünya ölçeğinde en kritik yer Akdeniz çanağı. Ona bağlı denizler büyük tehlikeyle yüz yüze. Karadeniz 18 Avrupa ülkesinin atıklarının boşaldığı dev bir atık çukuruna dönüşmüş. Karadeniz'e boşalan nehirler zehir kusmakla kalmıyor, gizliden gizliye ‘hamsi'nin kökünü de kurutuyor.

Bugün yılda 10 milyon ton organik atık Karadeniz'e boşalıyor. Karadeniz'in kirli sularıyla birlikte İstanbul'un 4 milyon metreküp atığı doğrudan Marmara'ya boca ediliyor. Bir günde suya karışan katı atık miktarı ise 50 ton civarında. Ege Denizi ve Akdeniz büyük tehlike altında!

Asıl felaket Akdeniz'in 300 metre altındaki sabit sıcaklığın küresel iklim değişikliğine bağlı olarak sürekli oynaması. 13 derece olan sıcaklık giderek bozuluyor.

Bu durum Ege Denizi gibi kıta sahanlığı sığ olan noktaları etkilemekle kalmıyor, bir süre sonra yavru balıkların toptan telef olmasına yol açacak gibi görünüyor.

İklim değişikliği nedeniyle Süveyş Kanalı'ndaki acı göllerin Kızıldeniz'in suyuyla dolması Akdeniz'deki ekolojiyi değiştirmeye başlamış bile. Bir süre sonra insanların Akdeniz ve çevresinde yaşamın dramatik biçimde değiştiğine tanık olması an meselesi.

Çare yok etmek değil, yaşatmak

Bu gerçeği gören Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkeler daha şimdiden kültür balıkçılığını koşulsuz desteklemeye başlamışlar. Buna Tunus gibi AB dışında kalan ülkeler de dahil. Bırakın çevre tartışmalarını, bu işe yatırım yapan girişimcilere hükümetlerin desteği şimdiden göz kamaştırıyor. Akdeniz'e kıyısı olmayan AB ülkeleri de önlem almaya başlamış. Balıkçı tezgâhlarında artık İsveç, Norveç gibi ülkelerin kültür somonları var.

Dünya, balık avcılığından hızla kültür balıkçılığına kayıyor. Çin bu konuda başı çekenlerden. Bugün 60 milyon ton olan balık üretiminin yaklaşık 40 milyon tonunu kültür balıkçılığından elde ediyor.

Bizde ise son yıllarda çevre kirlenmesi nedeniyle ortalama 450 bin ton balık avlanır olmuş. Üstelik bunun dörtte üçü hamsi. Şimdi avcılığı 180 bin tonları bulan kültür balıkçılığı destekliyor. Buna alabalık, sazan gibi tatlı su balıkları da dahil. Elde edilen balığın çoğu AB ülkelerine ihraç ediliyor. Tarımsal ürünler içinde ihracı yapılan tek ürün denizden elde edilen kültür balıkları.

Aynı suları paylaştığımız Yunanistan ise bu iş için denizdeki kayalıkları bile kültür balıkçılarına tahsis etmiş. Neyse ki tüm olumsuzluklara rağmen biraz da şan olsun diye bizde ihracat devam ettiriliyor. Hem de Yunanistan'ın akıl almaz rekabetine karşı! Tüm bunlardan sonra kültür balıkçılığına hakkaniyet açısından herkesin bitaraf gözlükle bakmasında yarar var.

 

Nur Demirok

http://www.referansgazetesi.com/

Ekleme Tarihi
21.08.2010
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız