Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 18 Nisan 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Organik Tarım »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Örgütler, Paydaşlar
 Organik Tarım Teknikleri
 Kontrol, Sertifikasyon
 Eko Turizm
 İhracat, İthalat
 Ticaret, Pazarlama
 Araştırma, Geliştirme
 Kamu çalışmaları
 Destek, teşvikler
 Diğer


Organik ürün ihracatı
 
 
 
ŞEFİK ERGÖNÜL / İHRACAT SOHBETLERİ
 
 
 
Çocukluğumda, İskenderun sıcağından kaçmak için çıktığımız Belen Yaylası'nda, rahmetli annemin elime bir sepet vererek komşunun bostanından istediği domates, biber gibi sebzeleri alışım aklıma geliyor.
 
Bostanın sahibi teyze çardağın altında oturmuş sebze ayıklarken ben içeri girip, "Nene, annem domates istiyor" diyerek istediğim izni, "Sen kendi işini göremiyor musun da bana söylüyorsun" diyerek verirdi. Ben de bostanda, biraz iş yaparak, biraz da tam olgunlaşmamış küçük domateslerin suyunu akıtarak yiyerek, hem sebzenin tadını alır, hem doğanın göbeğinde olmanın tadını çıkartır, hem de benden istenileni yapardım. Tahmin edeceğiniz gibi de hâlâ o domatesleri toplarken çıkan, ellerime işleyen ve damağıma yerleşen güzel domates kokusunu hatırlıyorum.

1980 öncesi gittiğim Datça bostanlarında buna benzer mutluluklar yaşamış, rahmetli Hatice Teyze'nin bostanından ellerimizle topladığımız sebzelerin tadını, lezzetli yemeklere, salatalara dönüştürerek çıkartmıştık.Yedi veya sekiz yıl kadar önce, yine Datça'da bir kahvaltı sofrasına oturduğumda, tabaktaki domatesin kabuğunu niye soyduklarını sormuştum. Aldığım cevap ise domatesin soyulmamış olduğu amma kabuğunun çok ince ve kendi doğası gereği pembe renkli olduğuydu. Daha sonra pazar yerinde bu domatesleri satan kişilerle konuştuğumda, bu domatesleri neden tezgahlarda her zaman göremediğimiz sordum. Bu domatesin tohumlarının "atadan kalma" olduğu için verimlerinin düşük olması nedeniyle, ekiminin pek yapılmadığını söylediklerinde nezaketimi bozmadan, ne kadar sert konuşabildiysem o kadar konuştum. Dilim döndüğü kadarıyla da o domatesin ne kadar değerli olduğunu anlatmaya ve o günden sonra da o domatesi nerede bulduysam almaya çalıştım.

Uzun sözün kısası şu; benim hafızamdaki bu güzel özlemleri uyandıran tatları arayan çok. Üstüne üstlük her türlü gıda maddesinin daha verimli, daha dayanıklı ve özet olarak daha çok para kazandırabilir olabilmesini sağlamak amacıyla genetikleriyle oynanılması, bitkiye zarar veren haşerelerden kurtulmak için kimyasal maddeler kullanılması, verimlerinin artırılması için kimyasal gübreler kullanılması pek de yabancı olmadığımız ve insanları gittikçe rahatsız eden konular.

Daha sağlıklı bir yaşam ve çevreye daha saygılı davranış arayanlar için "Organik Tarım" bir çözüm olmaktadır. Dünyada inanılmaz bir ölçüde artış gösteren bir organik ürün pazarı oluşmuştur. Biraz rakamlarla konuşmak gerekirse ABD Organik Ticaret Birliği'nin internet sayfasındaki (www.ota.com) bilgilere göre ABD organik ürün pazarı 1990 yılında 1 milyar ABD Doları seviyesindeyken 2010 yılında 26,7 milyar ABD Doları seviyesine varmıştır. Avrupalıların bakış açısı da pek farklı değil, onlarda 2009 itibariyle 25 milyar ABD Doları'nı aşmışlar. Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC) ve İsviçre tarafından maddi destek alarak, Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (The International Federation of Organic Agriculture Movements / IFOAM www.ifoam.org) tarafından hazırlanan, Organik Tarım Dünyası, İstatistikler ve Yükselen Trendler (The World of Organic Agriculture, Statistics & Emerging Trends 2011) raporuna göre, Dünya organik yiyecek ve içecek ticareti 2009 yılı itibariyle, 55 milyar ABD Doları'na varmış durumda. Bu değer 1999 yılındaki 15 milyar ABD Doları'nın neredeyse 4 katına yakın. Buna paralel olarak da aynı zaman aralığında ekim alanları 11 milyon hektardan, 37,2 milyon hektara çıkmış ki buradaki artış oranı da piyasa artışına paralel seyrediyor.

Tüm bunların yanı sıra en iyi haber de bu ürünlerin piyasalarının, fiyat konusunda diğer ürünlere göre daha esnek olabilmeleri. Çünkü son kullanıcı çok bilinçli, ne aradığının farkında olan, ne istediğini bilen, gelir seviyesi yüksek kişiler. Zaten organik ürünlerin tüketici piyasasının yaklaşık % 90'ı da kuzey yarımkürede, başka bir deyişle gelişmiş ülkelerde.

Madalyonun öteki tarafında görünen iyi manzara, 2008/2009 arasında, Türkiye'de organik ürün tarımı yapılan toprakların yaklaşık % 216 artış gösterdiğidir. Hep katma değer diyoruz, alın işte size katma değer, hem de topraklarımızı işleyerek, çevremizi koruyarak, sağlıklı yaşama katkıda bulunarak elde edilen katma değer. 2011 yılında organik ürün ihracatımız 15 milyon ABD dolarını aşmış (Dünya 25.07.2012) bu da dünya organik ürün ticaretindeki payımızın yaklaşık % 0,3 (binde 3) olduğunu gösteriyor ki bunun çok az olduğunu düşünüyoruz. Toprağımız, güneşimiz bu işlere çok uygun, yeter ki bizler bunu iyi değerlendirelim. İstatistik veriler müteşebbislerimizin bunu gördüğünü vurguluyor. Devletin de bu konuya özel destek vermesi, organik ürün üreticisini ve onun yanı sıra ihracatçısını da daha fazla desteklemesi gerekiyor.
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
05.08.2012
Ekleyen Kişi
şahin yaylacı

Etiketler: Organik ürün ihracatı, Şefik ERGÖNÜL
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız