Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 25 Nisan 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

İDA’dayız... Kazdağları’nın (İda) eteklerindeki cennet mekânlar...

 

Afrodit’in Hermes’le aşk yaşadığı, Paris’in Helena’ya aşkını sunduğu, tanrı Zeus’un Hera’yı gördüğü, mitoloji tanrılarının balayını geçirdiği, zümrüt taşlı efsanevi Kazdağı’nın eteği, Ege’nin başladığı yer Küçükkuyu... Biraz yukarıda Troya var. Dünyanın en büyük savaşlarının yaşandığı, tarih boyu türlü medeniyetlere eşlik etmiş demeyelim, beşiklik etmiş. 

Küçükkuyu; Akçay, Altınoluk ve Assos’tan sonra adı öne çıkan bir belde. Kışları 6 bin, yazları 15 bine ulaşan bu beldede ‘2. Küçükkuyu Zeytin Kurtuluş Şenlikleri’ başladı dün... Neden ‘Kurtuluş’? Küçükkuyu’da zeytin hasadı diğer bölgelerin aksine kasım ayı başında başlayıp mart ortasında sona eriyormuş... İşte bu zahmetli işlemin bitmesi nedeniyle ‘kurtuluş’ deniyormuş.

Bölgedeki zeytin ağaçları dünyanın en ‘kısmetli’ zeytinleri sayılıyor.

Çünkü Kazdağları, rüzgârları kestiği için diğer bölgelerdeki üretimin aksine asidi daha düşük ve çok daha verimli kabul ediliyor. Yani dünyanın en leziz, düşük asitli ve kendisine has güzel kokulu zeytinyağı...

Zeytinler 4 bin yıllık usulle toplanıyor hâlâ...

Zeytinlerin daldan sofraya gelinceye dek geçirdiği geçirdiği üretim aşamaları, geleneksel ve modern tesislerin gezilmesi, taze köy ekmeğiyle zeytin ve zeytinyağı tadımının yapılmasından sonra ‘Zeytin ve zeytinyağında kalite ve markalaşma’ konulu bir panel vardı... Müjgan Suver’in moderatörlüğünde Mehmet Saffer Molvalı (Eren Holding), Haluk Yurtkıran (Adatepe Zeytinyağı Müzesi Kurucusu) ve Erdal Seyhan (Anadolu Cam Sanayii A.Ş.) ve Küçükkuyu Belediye Başkanı Cengiz Balkan bize ilginç konuşmalar yaptılar. Keşke siyasi partilerden de katılanlar olsaydı... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve Umut Oran’ın mesajları vardı sadece. Belediye Başkanı, Çinli düşünür Konfüçyüs’ten güzel bir söz aktardı:

“Karanlığa kızacağına bir mum da sen yak!”

Başkan da bu etkinliklerle Küçükkuyu markasını öne çıkarıyor.

Ayvalık’a, Edremit’e ve Gemlik’e rakip olmak için...

Evet... Zeytinin Türkiye’de 500 bin ailenin doğrudan, 10 milyon ailenin de  dolaylı geçim kaynağı olduğunu, üretimin yüzde 70’nin zeytinyağı, geriye kalanının da sofralık zeytin olarak tüketildiğini... 160 milyon zeytin ağacı ile üretimde dördüncü sırada ama 150 bin ton zeytinyağı üretimiyle ancak 5. sırada olduğumuzu, Türk toplumunun kişi başına yılda 1.5 kilo zeytinyağı tükettiğini, Yunanistan’da ise bu rakamın 22, İtalya 12 ve İspanya’da 10 ve Suriye’de 6 kilo olduğunu kaçımız biliyoruz.

Küreselleşme ürecinde Tariş’ten sonra bir dünya markası yaratamıyoruz

Panelde üzerinde durulan en önemli konu buydu; üretmek yetmiyor, pazarlamak ve markalaşmak gerekiyor... Onu da camdaki görsellerle makyajlamak...

Çözüm önerileri, yatırım fırsatları, küreselleşme kıskacındaki Türkiye için çok önemli... Kırsal bölgede ihmaller sürerse, zeytin-zeytinyağı sistemi de çöker... Hiçbir ürünün fiyat ve pazarlamasını hâlâ belirleyemiyoruz.

Yanlış politikalara tek taraflı bakıldığında sorunu anlamak mümkün değildir. Acı olan budur.

Tariş’i anlamak

 

TÜRKİYE’de zeytin ve zeytinyağı konusunda bir otorite kabul edilen Tariş Başkanı Cahit Çetin, “Zeytinyağı tüketimi kültür seviyesiyle doğru orantılıdır. Zeytinyağı başlı başına bir kültürdür” dedi.

Birliğin Ege Bölgesi’nde 6 il, 33 kooperatif ve 28 bin üreticili temsili köylü markası ‘Tariş Zeytinyağı’ sarı tenekeden mükemmel şişelere girerek, dünyaya sızdığını kabul etmek gerekiyor.

Eleştirilecek tarafları olmasına rağmen Tariş, bu toprakların alın terinin bir markası...

Cahit Çetin devam ediyor:

“Uzun yıllar Türkiye’nin 30 bin ton ile 50 bin ton arasında değişen yıllık üretim rekoltesinin, bugün ulaştığı rakam yıllık ortalama 120-150 bin ton üretimdir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın bundan son yıllarda başlattığı ‘zeytincilik kalkışmasıyla’ 2015 yılı hedefi yılda 700 bin ton zeytinyağı üretimi olacaktır.

Soru şu: Türkiye bunun için ne yaptı? Çetin şöyle diyor:

“Üretimin ilk ayağı olan ücretsiz zeytin fidanı dağıtımı, kontinü tesis kurulmasına yüzde 50 hibe kredi ve gelinen noktada Türkiye uzun yıllar 90 milyon adet olan zeytin ağacı varlığını, 150 milyon adet seviyelerine çıkardı. Bu gelişmeye paralel çiftçinin üretim heyecanını, geçmiş yıllarda müteahhitlere terk edilen zeytin alanları ve köklenen zeytin ağaçlarının dramlarını yaşamamak için öncelikle çiftçinin üretim heyecanını diri tutmak lazım.”

Bizi dışlayan AB’den Suriye’ye kıyak...

 

SURİYE, ki AB’nin kotasını kullandığı en önemli ülke. Yani, Avrupa’nın ambarı..

- Gümrük Birliği anlaşması olan Türkiye’ye göre Suriye zeytinyağında AB nezdinde daha avantajlı durumda. Türk zeytinyağı ise AB ülkelerine hâlâ girmekte zorlanıyor. Türk zeytinyağına ambalajlı ürün ihracatında neredeyse mal bedeli kadar gümrük vergisi uygulanıyor. AB, zeytinyağında en büyük üretici olduğundan kendi üreticisini ve ürününü korumak adına yapıyor bunu. AB ülkeleri dünya zeytinyağı üretiminin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor.  

- Türk zeytinyağı ağırlıklı olarak İspanya ve İtalya’ya dökme olarak satılıyor. Bunun için gümrük vergisi uygulanmıyor, ancak ambalajlı ve markalı ürünlerde yüksek gümrük duvarlarına çarpıyor. Son yıllarda Türk zeytinyağının ambalajlı ve markalı satışı ivme kazanmış olsa da henüz istenilen seviyeye ulaşmadı. Yıllara göre 14-15 bin ton ambalajlı ve markalı satış gerçekleşiyor.

‘Bana ne’ci önce korkmayı öğrenir

 

BİR tanıdığım var. Hayatında gazete almaz, okumaz. Sinemaya gitmişliği yoktur. Tiyatro, opera, bale gibi kavramlar, diline yük olur diye ağzına bile almaz. Seçimlerde son gün aklına kim düşmüşse ona oy verir.

Ülke yansa yıkılsa, ekonomik krizler sarsa savursa toplumsal kimi olaylar yaraları kanatsa bunlara karşı tek tepkisi “Bana ne?” şeklindedir.

İkinci en iyi bildiği cümle ise “Ben mi düzelteceğim?” şeklindedir.

Geçenlerde bu tanıdığımla telefonda görüşürken tedirginlik içinde konuştuğunu hissettim. Sorunca şöyle yanıtladı:

“Yav, fazla politikaya girme, isim verme, aleyhte konuşma...”

Korkuyordu. Telefonlarının dinlenmesinden korkuyordu!

Böyle bir insanın bile artık, ülke tarafından kazanıldığını düşünüyorum.

Hayatı “Bana ne”ci olan bir adam hiç olmazsa korkmayı öğrenmişti!

O da hayatın içine dalmak zorunda kalmış anlaşılan. Bu büyük başarıdır!

 

 

 

Yalçın Bayer

 

http://www.hurriyet.com.tr/

Ekleme Tarihi
20.02.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız