Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 20 Mayıs 2024 Pazartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Biz Avrupa'daki olası krizi aylar öncesinden gördük. Olumsuz senaryoya hazır olmak gerekir" dedi. Doğru…

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Avrupa'daki kriz bizi de etkiler" görüşünü dile getirdi. Güzel…

AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli "Kriz kapıda" dedi ve "Elinizdeki parayı harcamayın" uyarısı yaptı. Doğru söze ne denir…

Gerçekleri görüp uyarıda bulunmak güzel bir politika tabii ki; ama biraz eksik değil mi?

Kriz böylesine yanı başımızdaysa, hükümet üyelerinin ya da parti yöneticilerinin tek görevi "dikkatli olun" diye uyarıda bulunmak mıdır, yoksa "biraz" da önlem almak mıdır?

Kimi zaman krizin ya da bir tehlikenin geldiğini herkes görebilir zaten. Önemli olan, etkili ve yetkili kişi ve kurumların bu tehlikelere karşı önlem alabilmesidir, değil mi…

Daha birkaç gün önce, AB'deki krizin kaygı verdiğini, neyse ki bu kez hükümetin "bize bir şey olmaz" vurdumduymazlığıyla hareket etmediğini belirtmiştik. Yine aynı yazımızda, hükümetin uyarıda bulunmakla birlikte herhangi bir önlem almadığını, belki de alacak pek bir önlemi bulunmadığını vurgulamıştık.

Şimdi uyarıların sıklığı ve dozu iyice arttı. Peki ya önlem… Babacan, "Olumsuz senaryoya hazır olmak gerek" diyor, Gedikli "Elinizdeki parayı harcamayın" diye uyarıyor. Hepsi hepsi bu!

İyi de, Avrupa'nın yaşayacağı bir küçülmenin, bırakınız küçülmeyi, büyümedeki ciddi bir yavaşlamanın bile Türkiye'yi olumsuz etkileyeceğini bilmek, tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok ki… Önemli olan, bu durum karşısında ne yapılacağı.

Yoksa, hükümet tarafından böylesine yoğun bir şekilde "kriz kapıda" uyarısı dile getirilmek suretiyle, toplum krize mi hazırlanıyor? Üç beş ay sonra kriz yoğun bir şekilde yaşanmaya başlandığında, (başlanırsa eğer) "Bakın biz zaten biliyorduk ve söylemiştik" diyebilmek adına mı böyle davranılıyor?

Ama sormazlar mı, "Madem krizin geleceğini aylar öncesinden gördünüz, neden önlem alıp da halkın perişan olmasını önlemediniz" diye…

Aslında önlem almak için hala vakit de var, değil mi… Çünkü hala, "olası bir krizden" söz ediyoruz. Henüz krizi yaşıyor değiliz ki… "Belki" diyoruz, "Belki Avrupa'da sorun çözülmez ve bu da bize kadar dalga dalga yansır". Yani hala krize girmeme umudumuzu koruyoruz.

Olası kriz, reel sektörü etkiler   

Varsayalım ki AB krizi aşamadı ve bu Türkiye'ye yansımaya başladı. En büyük etkinin bizim ihracatımız açısından yaşanacağı gün gibi ortada. İhracatta ortaya çıkacak duraklama da bağlı olarak üretime yansıyacak.

2001 krizi sürecinde tüm olumsuz unsurlarından arındırılan ve bu zamana kadar çok sağlam temeller üzerinde getirilen bankacılık sisteminin ise 2008'de olduğu gibi yine krizin etkisine gireceğine kimse ihtimal vermiyor. Hani zaman zaman "çok kar ediyorlar" diye eleştirilen, bizim de birkaç kez "bankalar zarar etse daha mı iyiydi" diye karşı görüş bildirdiğimiz bankacılık sistemi, neyse ki çok sağlam. Bu da olası bir krizde Türkiye için büyük güvence zaten.

Reel sektör bir ölçüde etkilenecek belki Avrupa'daki gelişmelerden. Ama şurası kesin ki, bu etkilenme finans sektörüne kadar uzanmayacak.

Türkiye ile Batı ekonomileri, 2008 krizinde de bu yönden ayrışmıştı. Aynı durum, önümüzdeki olası krizde de yaşanacak.

Yabancının Türkiye'ye bakışı

Hükümetin en yetkili ağızları Avrupa'daki krizin Türkiye'yi de etkileyebileceğini dile getirirken, bundan yabancı yatırımcının olumsuz etkilenmesi, bir diğer ifadeyle Türkiye'ye yatırım yaparken iki kere düşünmesi gerekir, değil mi… Ama, kamu kağıtlarına olan ilgi açısından yabancıda kendini geri çekme gibi bir eğilim yok; hatta tam tersine son dönemde daha fazla bir ilgi gözleniyor. Geçen gün de yazmıştık; kurun yüksek olduğu şu günler, Türkiye'de portföy yatırımı yapmak için en uygun günler zaten. Merkez Bankası'nın verileri de, yabancıların elindeki devlet iç borçlanma senetlerinin tutarının 1 Temmuz itibariyle rekor düzeye ulaştığını gösteriyor. Yabancıların elinde 1 Temmuz itibariyle 64.9 milyar liralık DİBS bulunuyor. Yabancılar, bu düzeyle toplam DİBS portföyünün yüzde 43'üne sahip durumda. Zaten faizlerdeki düşüş eğilimi de, yabancının DİBS almakta olduğunu gösteriyor.

Kamu kağıtlarına olan yatırımlarını artıran yabancılar, hisse senedi piyasasından ise çıkma eğiliminde. Yabancıların Borsa'daki payı, 20 Temmuz itibariyle hisse senedi adedi bazında yüzde 46.89, hisse değeri bazında yüzde 61.95 düzeyinde bulunuyor. Bu oranlar, yabancılar açısından neredeyse şimdiye kadar oluşmuş en düşük oranlara işaret ediyor. 

 

 
 
 
 
 
 
Alaattin Aktaş 
 
 

Ekleme Tarihi
30.07.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız