Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 01 Haziran 2024 Cumartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

                                          Güven krizi

 
Ekonomide tüketim ve yatırıma ilişkin kararları belirleyen bir dizi faktör var. Bunlar arasında en önemlisi hiç şüphesiz gelir.
 
Gelir artışı olmayan, yani büyümeyen bir ekonomide tüketim ve yatırım harcamalarının artması söz konusu değil. Gelir dışında vergi ve faizler de harcamaları etkiliyor. Ancak ne vergi ne de faiz oranlarındaki değişiklikler, tüketim ve yatırım kararlarında gelir kadar etkili. Zaten vergi, gelirin bir türevi değil mi? Büyümeyen bir ekonomide vergi gelirleri düşer, açıklar artar. Bugünkü borç krizinde bunun da etkisi var; gelişmiş ekonomilerin içine girdiği resesyon sonucu artan kamu harcamaları ve azalan vergi gelirleri, borç krizinin en önemli nedenlerinden biri.

Gelir, vergi ve faizlere ilaveten tüketim ve yatırım kararlarını etkileyen diğer önemli bir faktör beklentiler. Tüketim ve yatırım kararlarında önemli bir rol oynayan beklentilerin iktisat teorisine girişi yeni değil. Pigou, Keynes, Hicks ve daha sonraları Lucas ve Sargent beklentilerin ekonomideki rolünü vurgulayan ünlü iktisatçılar arasında yer alıyorlar. Gelir ne kadar yüksek olursa olsun, iktisadi ajanlarda ekonominin kötüye gideceğine ilişkin beklentiler güçlenirse harcamalar ertelenir, işsizlik artar ve milli gelir düşer. Hatta, harcamalardaki şiddetli bir gerileme ekonominin resesyon içine girmesine de yol açabilir. Bu konuda en iyi örnek, ABD ekonomisinin bugün içinde bulunduğu durumdur. Ekonominin resesyondan çıkması üzerinden iki yıl geçmiş olmasına ve vergilerde bir artış olmamasına rağmen işsizlik hala yüksek. Nedeni, tüketim ve yatırım talebindeki zayıflık. Tüketici ve üreticilerde ekonominin geleceğine ilişkin beklentilerin iyileşmemesi, tüketim, yatırım ve üretim kararlarını olumsuz yönde etkileyerek işsizliğin azalmasını engelliyor. ABD'de tüketici harcamaları geçtiğimiz Haziran ayında gerilemiş; tüketici güven endeksi düşmüştü. Temmuz'da ise harcamaların az da olsa arttığı görülüyor. Harcamalardaki iyileşme yılın ikinci yarısında da devam edecek mi? Yoksa, kredi notunun indirilmesi tüketim ve yatırım harcamalarının azalmasına mı yol açacak? Wall Street Journal'in haberine göre, Michigan Üniversitesi tarafından hazırlanan tüketici endeksi 8.8 puanlık bir azalmayla 54.9'a gerilemiş bulunuyor. Bu, 1980'den bu yana hesaplanan endeksin en düşük seviyesi.


Amerikan ekonomisi yavaş da olsa şimdilik büyümesini sürdürüyor. Peki ya Avrupa?


Avrupa'da borç krizinin yayılma riski sadece AB ekonomilerini değil, ABD ve Uzakdoğu'yu da yakından ilgilendiriyor. Avrupa pazarının daralması dünyayı öncekinden daha yaygın ve yıkıcı bir resesyona itebilir. Birliğin ikinci büyük ekonomisi Fransa'dan gelen haberler hiçte iyi değil.


Fransa ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yerinde saymış. Yani, büyüme hızı yüzde sıfır. Yılın ilk çeyreğindeki büyüme oranının yüzde 4 olduğu hatırlandığında, ikinci çeyrekteki duraklama daha da anlam kazanıyor. Bunun, tam da Fransız hükümetinin bütçe açığını azaltmayı amaçladığı ve finansal piyasaların ülkenin AAA olan kredi notunun geçerliliğini tartıştıkları bir zamana denk gelmesi endişeleri arttırıyor. Büyüme oranının sıfıra düşmesinde en büyük katkı tüketim harcamalarındaki gerileme. Resesyon döneminde artışını sürdüren tüketim harcamaları yılın ikinci çeyreğinde aniden yüzde 2.9 oranında geriledi. Belli ki, Güney ülkelerindeki karamsarlık Fransa'ya da sirayet etmiş. Birliğin en güçlü ekonomisi Almanya'da da büyüme yavaşladı.


Alman ekonomisi ikinci çeyrekte ancak 0.1 oranında büyüyebildi. Almanya ve Fransa krize girerse, AB'yi kim kurtarır? Geçmişte olduğu gibi, ABD'nin dünya ekonomilerini peşinden sürükleyecek ne gücü ne de niyeti var. Bu, zaten ABD'li yetkililer tarafından çeşitli zamanlarda dile getirilmişti. Hatta son zamanlardaki gelişmelere bakılırsa, AB ekonomisinin ABD ekonomisine bağlılığından çok, ABD ekonomisinin performansı AB ekonomisine bağlı görünüyor. Amerikan Hazine Bakanı Tim Geithner ve Merkez Bankası Başkanı Ben


Bernanke'nin son günlerde sık sık AB'li meslektaşlarını arayarak durum değerlendirmesi yapmaları boşuna değil. Krizin uzun sürmesinin nedeni, savaşacak araçların yetersizliği.


Geçmişteki krizlerden farklı olarak harcama politikası hemen hemen devre dışı. Geriye tek araç kalıyor; o da, para politikası. Maliye politikasını devre dışı bırakarak, para politikasıyla ekonomileri canlandırmak düşüncesi ne derece doğru?


Dünya ekonomileri geçmişte hiç şimdiki gibi birbirlerine muhtaç hale gelmemişlerdi. Ülkelerin ekonomik büyümelerini sürdürmeleri diğer ülkelerdeki gelişmelere sıkı sıkıya bağlı. Ne Avrupa ABD'siz yapabilir ne de ABD, Avrupa'sız. Benzer şekilde, Çin'in büyümeye devam etmesi ABD ve AB'deki gelişmelere bağlı. Ekonomilerdeki belirsizliğin artmasına yol açan faktör güven kaybı. Karar alıcılarda ekonomilerin düzeleceğine ilişkin güven kaybolursa, kriz ve resesyon kaçınılmaz olur. Haftanın başında Almanya Şansölyesi Merkel ve Fransa Devlet Başkanı Sarkozy Paris'te bir araya gelerek uluslararası yatırımcılara güven vermeye çalıştılar. Beklentilerin ekonomik kararlara etkisinin önem kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Piyasalarda güven tesis edilmeden ekonomilerin istikrar kazanması zor görünüyor.

 
 
 
 
 
Orhan Akışık 
 
 

Ekleme Tarihi
21.08.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız