Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 02 Mayıs 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

 ‘Ne oldu sana balık’


GAZETECİ dostumuz Kadir Can, Büyükadalıdır. Denizi ve balıkçılığı iyi bilir. “Altı yaşından beri balığa çıkarım” diyor.

Dünkü ‘Çinakopu Yunanlılara mı yedirelim?” başlıklı yazıda yer alan Sarıyerli balıkçıların feryatlarını okuyunca, anlatılanların farklı boyutlarda değerlendirilmesi gerektiğini söyledi ve kendi açısından ilginç değerlendirmeler yaptı.

Son 40 yıldır çektiği fotoğraflarla “Ne oldu sana balık!” adlı belgesel nitelikte bir kitap hazırlığınıniçinde olduğunu belirterek “Balıkçılar zannetmesinler ki balıkçılığı yalnız kendileri biliyorlar” diyor Can...
Bugün 1 Eylül (Ayrıca esas Dünya Barış Günü)... Balık yasağının kalktığı gün; ‘Rastgele’ deniyordu eskiden... Onurlu bir balıkçılık yapılıyordu; çevreye ve denize hiçbir zararı olmadan ‘balık katliamı’ yapılmadan... 
Ve gayrimüslimleri bir kenara bırakalım; özellikle de Ermenileri...
1971’de, 1380 sayılı Su Ürünleri Sirküleri yayınlandı bir gün... Balıkçılık sektörüne büyük imtiyazlar tanındı; gümrük muafiyetinden krediye, naylon ağlardan son sistem radarlara kadar filoları güçlendirildi. Doğru bir şeydi...
Bugünkü güçlü ‘donamını’ gördükçe buna ‘elektronik balıkçılık’ demek gerekiyor.

LÜFER VE PALAMUT
 
Kadir Can, denizcilik ve balıkçılık üzerine 40 yılın bir özetini yapıyor:
“Denizlerimiz 1970’li yıllara kadar bakirdi. Birçok balık türü (böcek, ıstakoz, karides gibi) Boğazlarve Marmara, Karadeniz’e üremek için gelen balıkların geçiş güzergâhıydı. Lüfer ve palamut gibiekonomik değeri yüksek gezginci balık türleri her yıl yaptıkları periyodik seyirlerinde Karadeniz’eçıkıp yumurta döktükten sonra geri dönüyorlar. Yerli balıkların yanı sıra gezginci olarak nitelenen bu balıklar geçiş yaptıkları süreler içinde ilkel usullerle avlanırken, 1970’lerden sonra balık sürüleri saldırıya uğramaya başladı. Devlet desteğiyle sağlanan teknolojik imkânlarla ‘tecavüz’ başladı; buna katliam, yağma ve kırım da denilebilir.
- Balıkçılara tüm olanaklar sağlanırken denizlerimizle ilgili hiçbir araştırma, canlı türü ve stokbelirleme çalışması yapılmadığı gibi avlanmaya karşı bir sınırlama da getirilmedi, hele tekneninboyu, motorunun gücü, ağ derinliği vs. ulusal kurallara hiç uyulmadı. 1970’lerde İstanbul’unnüfusu 10 milyon bile değilken, sınırsız şekilde tutulan avcılıkta fiyat dengesi oluşmadığındankasalarla denize döküldü tonlarca balık ve hatta kamyonlarla çöplüklere taşındı. Kılıç, uskumru, kolyoz, kalkan, mersin ve orkinos gibi balık türleri yok edildi bu avcılıkla... Denizlere ve balıklarakarşı aşırı avlanma yani ‘tecavüz’ sürüp gitti. Sarıyerli balıkçı arkadaşların dedelerininzamanındaki kofanadan iki alt kümeye, çinakopa kadar düştük.  Arz ve talep dengesi hiç dikkatealınmadı.
 
İTHAL VE ÇİFTLİK BALIĞI
 
- ‘Balık çiftlikleri’ ve son yıllarda da ‘ithal balık’ gelmeye başlayınca balıkçılar ‘ucuz mazot’ diyebağırmaya başladılar. Aslında kendilerine “Artık yeter, dur” denilmesi gerekirken aksineödüllendirildiler.
Çiftçiye böyle bir olanak sağlanmadı. O mazotu gerçek fiyattan aldı; balıkçı ise ÖTV’siz yarı fiyata (yaklaşık 1.5 TL)...
- Türk toplumu nedense balığı seçmedi. Devlet desteği ile denizler tahribata uğratıldı, balık türleriyok edildi. Ne yazık ki, bu durumdan bihaber olan bazı STÖ’ler ‘Seninki kaç santim’ ve ‘Bakana kalem’ gibi kampanyalar düzenlediler; ‘lüfer’in yok olmasına karşı... Üç tarafı denizlerle çevrili birülkenin balıkçılık bakanı yok olduğuna göre soruna Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarakMehdi Eker müdahil olmak durumunda kalıyor. (Eker, veteriner olduğundan hayvancılığı iyi bilir;sizin çok yazdığınız anguslar gibi...) Ama bir tespit yapmak gerekiyor. Eker, STÖ’lerin isteği olan 25 santim olsun isteğine en az bir ‘balıkçı reisi’ kadar direnmiş, 18 mi, 19 mu derken, 20 cm’yikabul etmiştir. Ama bundan sonra 20 cm’den küçük lüfer avlanamayacak; bununla dabalıkçılığımızda 40 yıldır süren bilinçsizlik, keşkemeş ve vurdumduymazlık anlayışı hükümsürecektir.

GÜNÜN SÖZÜ

“Neyimiz varsa, eğer bağımsız bir devlet olmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlargibi dolaşıyorsak; yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve düşüncemizi Arapların pençesinden kurtarmışsak; şu denizlere bizim diyor bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığınıduyuyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.”                 Falih Rıfkı ATAY

Çinakopçular farkında değil

KADİR Can devam ediyor:
“Bakan Eker resmi AA’ya bir demeç vermiş; “Çinakop olarak da adlandırılan küçük boydakibalıkların avlanmasının engelleneceği ve bu balıkların biraz daha büyüyüp ekonomik boya geldiklerinde avlanmasının balık varlığının daha iyi  değerlendirilmesini sağlayacağını” söylüyor.Bu sözlere, çinakop kampanyası yürütenlerden bir tepki geldi mi? Eker’e “Sayın Bakan, çinakop biraz büyüdüğü zaman ekonomik boya gelmez, sarıkanat olur. Bırakın çinakopu, sarıkanatı dayasaklamış oldunuz” demek kimsenin aklına gelmiyor. Çünkü, onlar da hâlâ olayın farkında değiller!
ÇİNAKOPTAN KOFANAYA
Defneyaprağı, çinakop, sarıkanat, lüfer, kaba lüfer ve kofana aynı balık türünün küçükten büyüğedoğru olan isimleridir. Yeni düzenlemeye göre bu balıklardan defneyaprağı, çinakop vesarıkanatın avlanması yasaklanmıştır ancak Bakan Eker’in çinakoptan ‘Küçük boydaki balık’tanımlamasıyla ‘Balık baştan kokmuştur’ ve bundan sonra yaşanacak keşmekeşin habercisidir.”

Papandreu Batı Trakya’daki mülkler için ne düşünüyor

TÜRKİYE, gayrimüslim azınlıkların vakıf mallarının iade edilmesi konusunda ‘tarihi bir adım’ attı.
Lozan Barış Antlaşması ile güvenceye alınan cemaat vakıflarının yaşadıkları problemlerkarşısında hükümet, çözüm odaklı inisiyatif kullandı.
Buna karşılık yine Lozan ile vakıf malları güvence altına alınan Batı Trakya Türk azınlığınınvakıflar konusunda yaşadığı problemler (Yunan) hükümetiniz tarafından ısrarla görmezden geliniyor. Hükümet, vakıflar konusunda yaşanan problemleri çözmek amacı ile 2008 yılında bir yasa çıkardı. Ancak bu yasa çözüm üretmekten ziyade mevcut sorunu daha da karmaşık bir halesoktu. Hükümet, Türk hükümetinin bu tarihi kararından yola çıkarak Batı Trakya Türk azınlığınınvakıf mallarını iade etmek için adım atmalı... Azınlık’ın taleplerine daha fazla kulak tıkamamalı.Ancak bu şekilde dürüst ve samimi bir azınlık politikasından bahsetmek mümkün olacaktır.
Halit Habipoğlu (Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu Başkanı)


 
 

 

 
 
 
 
Yalçın Bayer 
 

Ekleme Tarihi
31.08.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız