Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 20 Mayıs 2024 Pazartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

 

 
 
 
Almanya'nın vesayetindeki Avrupa'nın krizden çıkması zor

Orhan AKIŞIK 



 

 
Ekim ayının son günlerinde Avrupa Merkez Bankası (ECB) başkanlığı görevini Jean-Claude Trichet'den devralan Mario Draghi'nin işi hiç de kolay değil. Yeni ECB Başkanı, bir yandan enflasyon fobisiyle büyüme karşıtı politikanın sürdürülmesinde ısrar eden Almanya'nın, öte yandan iflastan kurtulmak için gevşek para politikasından medet uman AB ülkelerinin baskısı altında. Draghi'nin görevi devralır almaz faizleri düşürmesi, ekonomi çevrelerinde, acaba ECB'nin politikası değişiyor mu sorusunun sorulmasına yol açmıştı. Ancak ECB Başkanı'nın, geçen hafta Avrupalı siyasilerin İtalya ve birliğin yüksek borçlu diğer ülkelerinden bono alımlarına devam edilmesi yönündeki taleplerini, fiyat istikrarının ve bağımsızlığın tehlikeye gireceği gerekçesiyle geri çevirmesi, bankanın politikasında şimdilik bir değişme olmayacağını gösteriyor. Bir iki ufak ülke dışında Almanya, bundan en çok memnun oldu. Kamu borç ve bütçe açıklarının parasal genişlemeyle finanse edilmesine karşı olduklarını belirten Almanya Merkez Bankası (Bundesbank) Başkanı Jens Weidman ve Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, euronun istikrarını tehlikeye atacak girişimlerden uzak durulması görüşündeler. Krizin, birliğin kredibilitesi nispeten yüksek ülkelerine doğru yayılma riski göstermesi de, ECB'yi etkilemişe benzemiyor. Draghi'ye göre, sorunun çözümü borçlu ülkelerin yapısal reformları bir an önce uygulamaya koymasına bağlı. Harcamaların daha çok kısılması, işsizliğin daha çok artması şeklinde tezahür edecek bu politikaların bir kısmı zaten resesyon içinde olan AB ülkelerini daha çok dibe iteceğinden şüphe yok.


***


Peki, euronun istikrarı gerçekten de Almanların iddia ettiği gibi para politikası araçlarının devre dışı kaldığı büyüme karşıtı bir politikanın sürdürülmesini mi gerektiriyor? Yoksa tam tersine daha aktif bir politikaya mı geçilmeli? Bu konuda, üye ülkeler arasındaki görüş ayrılığı giderek derinleşmekte. Hemen her konuda anlaşan Merkel ve Sarkozy'nin iş para politikasına gelince aynı düşüncede oldukları pek söylenemez. İki liderin görüş ayrılığı maliye bakanlarına da yansımış olacak ki, geçen hafta Fransa maliye bakanı François Baroin, ortak para birimini desteklemek için ECB'nin tüm imkanlarını seferber etmesi gerektiğini söyledi. Fransa'nın dışında İtalya, İspanya, İrlanda ve hatta Para Birliği dışında olmasına rağmen İngiltere, ECB'den daha aktif olarak piyasalara müdahalede bulunmasını istiyorlar. Bu ülkeleri ABD de destekliyor.


ABD hazine bakanı Tim Geithner Avrupalı birçok meslektaşı gibi ECB'nin krizin genişlemesine karşı daha aktif pozisyon alması gerektiği düşüncesinde. Şu anda, başka bir çözüm de yok gibi.


Geçen hafta yatırımcıların Fransız, Avusturya ve Belçika bonolarını ellerinden çıkarmaya başlaması ekonomilere olan güvenin giderek kaybolduğunun bir göstergesi. Bono satışlarındaki artış devam ederse faizler, dolayısıyla borçlanma maliyetleri artar ve iflasların önüne geçmek iyice güçleşir.


***


Büyük umut beslenen Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun da, krizin görece büyük ekonomilere doğru yayılması sonucunda çözüm olmayacağı belli oldu. Şimdi Avrupa Bonosu'nun çıkarılması gündemde. AB Komisyonu Başkanı Manuel Barroso, hafta içinde yaptığı açıklamada konuyla ilgili üç senaryodan bahsetti. Birincisine göre, üye ülkeler kendi bonolarını ihraç etmeyi durduracaklar. Yeni borçlanmalar, Birlik üyesi 17 ülkenin ortak garantisi altında çıkarılacak Avrupa bonoları vasıtasıyla yapılacak. Halihazırda işlem gören üye ülkelerin bonoları ise Avrupa bonolarıyla değiştirilecek. İkinci senaryo da ortak garanti özelliği nedeniyle ilkine benziyor. Tek fark, borçlanmanın belirli bir limite kadar olması. Bu limitin üzerindeki borçlanmaları ise üye ülkeler şimdi olduğu kendi bonolarını ihraç etmek suretiyle yapacaklar. Sonuncu senaryoda ise üyeler yine belirli bir limite kadar Avrupa bonosu ihraç ederek borçlanacaklar; ancak bunlara verilecek ortak garanti sınırlı olacak. İlk iki çözümden birinin kabul edilmesi halinde Maastricht Antlaşmasında değişiklik yapılması gerekiyor. Almanya Başbakanı Merkel, eski bilinen görüşünü tekrarlayarak Avrupa bonosu fikrine karşı olduğunu yineledi. Almanya'nın karşı oluşunun iki nedeni var. İlki, kendi borçlanma maliyetinin artacak olması. İkincisi, ekonomisi zayıf, dolayısıyla her an iflas riskiyle karşı karşıya olan ülkelerin borçlarına kefil olacak olması. Borçlu ülkelerin içinde bulundukları acıklı durumun müsrifliklerinden kaynaklandığını söyleyen Almanya'nın durumu gerçekten zor. Yunanistan'ın Para Birliği'nden ayrılmasına, euronun geleceğini riske atacağı düşüncesiyle karşı çıkan Almanya ve AB'yi daha büyük riskler bekliyor. Borç krizinin temelinde büyüme krizi yatıyor. AB ülkeleri güçlü ve istikrarlı büyüme sürecine girmedikçe ne borçları kontrol altına almak ne de euronun istikrarını sağlamak mümkün görünüyor.


***


Ortak para birimine geçildiğinden bu yana fiyat istikrarından taviz vermeyen politikasıyla tanınan ECB, diğer merkez bankalarıyla kıyaslandığında krizle mücadelede şimdiye kadar pasif bir tutum ortaya koydu. Almanya dışındaki ülkeler bundan rahatsız. Maastricht Antlaşması'nın 107 no'lu maddesinde, bankanın her ne şekilde olursa olsun politik baskılardan uzakta mutlak bağımsız bir kurum olduğu; Birliğin herhangi bir kurumundan veya üye devletinden talimat alamayacağı; aynı şekilde hiç bir üye devletin de bankayı etkileyemeyeceği görüşüne yer veriliyor. Acaba bu ülke Almanya olmasın? Başbakan Merkel, hafta içinde Berlin'de Alman İşverenler Birliği'nde yaptığı konuşmada, ECB'nin "en son başvurulacak borç veren" (lender of last resort) olmayacağını kesin bir dille belirtti. Merkez bankalarının bir özelliği de bu değil mi?


Birinin, bunu Merkel'e anlatması gerekiyor. Bunu da en iyi yapacak, ECB Başkanı ekonomi profesörü Mario Draghi.

 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
27.11.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız