Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 13 Mayıs 2024 Pazartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Başbakan Sayın R. T. Erdoğan “IMF olmazsa biz ölecek miyiz ?” dedi.

IMF olmazsa biz ölmeyiz... Üreterek yaşamayı öğrenir, insanca yaşamaya başlarız.
(Ön açıklama: Ulusalcılık yapmıyorum. Yabancı sermaye düşmanlığı yapmıyorum. IMF düşmanlığı yapmıyorum. Üreterek, IMF’siz de yaşanabileceğını anlatmak için bunları yazıyorum.)
IMF ile ilk defa 1961 yılında anlaşma imzaladık. 48 yılda 19 defa masaya oturduk. Eğer bugün geldiğimiz çizgiden memnun isek mesele yok... Bir defa daha masaya oturalım.
IMF ile anlaşma imzalarken “içeriği” (içinde yer alan maddelerin şöyle veya böyle olması) önemli değil. Ülkenin (Türkiye’nin) IMF anlaşmasından beklentileri önemli. Türkiye IMF ile neden anlaşma imzalamak istiyor?
-  Bir darboğaz var. Bu darboğazdan geçmek, bir daha ele güne muhtaç olmamak için geçici süre destek mi arıyor?
-  Yoksa, “Böyle geldi, böyle gider... Alalım elin parasını... Üretecek yerde, yan gelip yatalım... Döviz ucuzlasın. Bol bol para harcayalım. Ucuz ucuz Mercedes otomobillere binelim“ diye mi?

Borca dayalı çemberi kırmalıyız
IMF ile ilişkilerde “taktiğimiz”, “stratejimiz” nedir? Önce bu konuda açıklığa kavuşalım:
-  Taktik hedef, kısa dönemli bekleyişleri ortaya koyar. Evet... Küresel kriz var... Para piyasaları dalgalanıyor. Bu ortamda borçları çevirmek zor. Kısa sürede, borçları çevirmek için, kısa süreli IMF desteğine ihtiyacımız var. Yoksa, bizim uzun vadeli hedefimiz borçlanmadan yaşamaktır. Borçları şimdilik çevirelim. Sonra ödemeye başlayacağız. Bir daha da el parasıyla yaşamayacağız. Üretime ağırlık vereceğiz. İşte bu “taktik” hedeftir.
-  Stratejik hedef, orta ve uzun dönemli kararlılığı ortaya koyar. Türkiye devamlı borçlanarak yaşayamaz. Bu borca dayalı çemberi kırmaya mecburuz. Fırsat bu fırsattır. Çemberi kıralım. Bir süre kendi ayaklarımız üzerinde durmakta zorlanırız ama... Sonra üretimi artırır, üretime dayalı olarak refaha ulaşmanın mutluluğunu yakalarız. İşte bu da “stratejik” hedeftir.

Tarihten ders alan yok
Ne yazık ki biz 1860’lardan bu yana borçlanma çemberini kıramadık. Borçla yaşamanın tembelliğine o kadar alıştık ki, borçlanmanın yarattığı yalancı baharın rehavetine kapılarak götürdüklerini göremedik. Göremiyoruz.
Kırım Harbi sonrası başlayan borçlanmadan Osmanlılar bir türlü kurtulamadı. Alacaklıların devamlı olarak “vergiyi artır, vergi topla da borcunu öde” baskısı altında ne yapacağını şaşıran Osmanlı en sonunda (Duyun-u Umumiye’nin kurulmasıyla) maliyeyi alacaklılara teslim etti. “Ben bu kadar toplayabiliyorum. Al sen vergiyi topla. Borcuna mahsup et” dedi.
Ne yazık ki, tarihten ders alan yok. 1860’larda Osmanlı’nın başlattığı, üretmeden, borçlanarak yaşama ve günü gün etme politikasını sürdürüyoruz.
Dostum Ege Cansen “Neo- Osmanlı İktisat” politikası adını verdiği bu politikayı bakınız nasıl anlatıyor: “Osmanlı’nın modernleşme ve kamu finansmanı için geliştirdiği üç temel yöntem vardır. Birincisi “imtiyaz”, ikincisi “iltizam”, üçüncüsü “dış borçlanmadır”.

Osmanlı böyle battı
Osmanlı şöyle düşünmüştür: 
-  Ülkenin gelişmesi için demiryolu inşa edilmesi şarttır. Ancak elde ne teknoloji ne de para vardır. Çare: Verirsin Almanlara veya Fransızlara imtiyazı, onlar da hem demiryolu sistemi inşa ederler hem de işletirler.
-  Havagazı, elektrik, tramvay işletmeleri kurmak veya sigara üretimine başlamak mı gerek? Yine aynı yöntem: Ver yabancılara imtiyazı, onlar hem parasını bulsun, hem kursun, hem işletsin. Biraz da saraya para versin.
-  Vergi toplamak da sıkıntı mı var? Çare: Vergi toplama işini özelleştir. Vergi toplama yüklenicileri (mültezim) devlete peşin para versin, sonra gitsin kendisi köylüden vergi toplasın.
-  Hâlâ paraya ihtiyaç mı var? Git Galata Bankerlerine onlardan faizle borç al.
İmtiyaz, iltizam ve dışarıdan borçlanma yöntemleriyle modernleşme ve kamu finansmanı sorunlarını çözdüğünü sanan Osmanlı Devleti sonunda hem siyaseten batmış hem de iktisaden de geri kalmıştır.

Krizi fırsata dönüştürme şansı
Bugün IMF programları kapsamında üretmeden, el parasıyla yaşamaya dönük politikaların Osmanlı’nın uygulamalarından farkı var mı? 
-  Yabancılara imtiyaz veriyoruz. Yatırım yapıyorlar. Yabancılara iltizam (vergi benzeri devlet gelirini toplama gücü) veriyoruz, devletin toplayacağı geliri iskonto ederek maliyeye peşin ödüyorlar. O parayla memur maaşı, faiz ödüyoruz, borç çeviriyoruz.
-  Gene de para yetmiyor. Devamlı dış borç ile yaşıyoruz. Devamlı dış borç bulabilmek için de IMF’nin desteğini arıyoruz.
Devamlı borç para aramaktan, devamlı olarak borçları döndürmekten başımız döndü.
Şimdi durumu ciddi olarak gözden geçirmek için bir fırsat ortaya çıktı.
Geliniz açıklığa kavuşalım. Hükümet, IMF‘den ne bekliyor:
-  Taktik bir beklenti var. Kriz nedeniyle borçlanmada darboğaz tehlikesini atlatmak için geçici bir destek arayışı mı var?
-  Yoksa 48 yıl önce başlayan ilişkileri sürdürmek mi istiyoruz? Borçlanmaya dayalı (imtiyaz ve iltizamlı) politika devam mı edecek?
Başbakan Sayın R. T. Erdoğan’ın çok sevdiği deyimle, “krizi fırsata dönüştürme” şansı var. Geliniz, el parasıyla düğün alışkanlığımızı bırakalım. Parayı üreterek kazanalım. Kendi paramızla yaşayalım. (Bu nasıl olur? Bunu becerebilenler nasıl yapmışsa öyle olur. Onun da reçetesi var.)

 

Güngör Uras

milliyet.com.tr

Ekleme Tarihi
14.06.2009
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız