Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 04 Mayıs 2024 Cumartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

 
 
YAVUZ DİZDAR / YÖNETİCİNİN KEYFİ
Gıdanın endüstrileşmesi, hastalıkların oluşumunda kilit ve anahtar ilişkisi
[email protected]

 
Aynen "endüstriyel tıp" gibi, insani alana giren endüstri neye elini bulaştırsa suyunu çıkarıyor. Çünkü endüstri beşeri alanda insana hizmet ettiği gerçeğinden çok fazla uzaklaşmış, kaliteye değil, miktara (hem ürün, hem para) bakıyor. Mesela sütün besleyici kalitesiyle ilgilenmiyor, kaç litre alındığıyla, işlemden geçirince ne kadar bozulmadan kalabildiğiyle ilgileniyor. Zannediyor ki, miktar artınca aldığı sütün kalitesi hala aynı, ömrü uzayınca faydayla ilgili kriterlerinde bir değişiklik olmuyor. Bu zihniyetini değiştirmediği sürece endüstrinin tarıma ve gıdaya bulaşması ne insanın ne de çevrenin lehine değil. Tarım ilaçlarının kullanım amacı da ürünü zararlılardan korumak. Ancak yaşamın bütünü bir dengeler dünyasıyken, zararlıların tamamen ortadan kaldırılması bile fayda değil, yeni sorunlar yaratıyor. Böcek ilaçları olarak kullanılan maddelerin sıkıldığı meyvelerin iyi yıkanması ya da kabuklarının soyulması kalıntı sorununu önlüyor. Ancak bitkinin iç dolaşımına geçen (sistemik) ilaçlar için durum farklı. Örneğin mantar tedavisinde kullanılan ilaçları kökten uygularsanız ürün mantarlanmıyor. Ne var ki bu ilaçların mantarı engelleme şekli yapısındaki steroid sentezini bozmak. Aynı steroidler bizim vücudumuzda da cinsiyetle ilgili hormonların yapımında kullanılıyor. Nitekim mantar ilaçlarının prostat kanseri tedavisinde bir seçenek olarak kullanılmalarının nedeni de bu, erkeklik hormonlarının sentezini durdurmak. Şimdi yine şöyle bir hafızalarınızı zorlayın, eskiden limonlar hızla küflenirdi, şimdilerde ise kurudukça kuruyor, asla küflenemiyor. Çünkü endüstriyel üretimin mantığında, mesele raf ömrü olduğunda, ürünün uzun dayanması avantajdır. Siz bu ilaçları amaç dışı uygularsanız küflenmeye dayanıklı limonlar elde edersiniz. Oysa bunları yerseniz kendi hormonunuzu da kaybedersiniz (1).

Tarım ilaçlarının yan etkileri, ürünü mumyalamanın kaybettirdikleri

Tarımda kullanımı giderek artan ilaç sınıfı ot ilaçları, onlar içerisinde de özellikle glifosat. Bu ilacın etki mekanizması otsu bitkilerin gelişmesi için çok önemli olan aromatik amino asitlerin sentezini durdurması. Bu sentez daha yüksek (meyve ağacı) gibi bitkilerde farklı bir mekanizmayla yapıldığından içine geçse de öldürmüyor. Ne var ki otta sentez mekanizmasını durduran ilaç, ağaçta tamamen mi etkisiz, öyle görünmüyor (2). Bir mısır ya da ayçiçeği tarlasında ot kontrolü yapmak zor olabilir, ama meyve bahçesinde ot kontrolünün esas yöntemi çapalayıp yolmak olmalı. Halbuki ilaç herkesin kolayına geliyor, işgücü istemiyor, "otlar kavruluyor", çiftçi de kalan zamanını istediği gibi değerlendirebiliyor. Çünkü aromatik amino asitler meyvenin kendine özgü koku ve tadını da veren bileşikler. Bir ilaç eğer bunların yapımını engelliyorsa, şeklen iyi görünen, ancak tadı, kokusu ve beraberinde besleyici öğeleri olmayan meyveler elde etmek de bir başka sonuç. Farkında mısınız bilmiyorum, elmaların bir kısmı doğrandığında artık sararmıyor. Bir arkadaşımın annesi bir elmayı bir yıl sakladı, değil çürümek kabuğu bile buruşmadı. Bitkinin bünyesine geçen ilaçlar yıkamayla çıkarılamayacağından ilaçlama sonrası bekleme süresine mutlaka uyulmak zorunda. Çiftçi "arada narenciyenin fiyatı yükseldi" diye erken hasada gidemez. Ürünü erken toplarsa tarım ilacı artığı mutlaka vardır. İşte bu nedenle bu konuda çiftçi bilinçli davranmalıdır. Marketlerin verdikleri güvence kesinlikle yeterli olmuyor.

GDO ve Biyogüvenlik Kurulu, glifosata dirençli GDO sorunu

Glifosat dünyada 1970'lerden bu yana giderek artan miktarlarda kullanılıyor. Aslında bitki bünyesine geçen bir tarım ilacı düşüncesi bile yanlış, ama glifosat için durum daha kötü, GDO teknolojisinin büyük bir bölümü buna dayanıyor. Çünkü glifosatın patent süresi dolduğunda ortaya yeni muadiller çıkacağından üretici şirketler başka bir uygulamaya gitti, glifosata direnç sağlayan genleri tohumların içine yerleştirdi. Normal mısır ve soya üretiminde glifosat yüzeyden püskürtülerek kullanılıyor, bu uygulamada bile glifosat bitkinin içine geçip köküne dek taşınıyor (3). Eğer glifosat dozunu kaçırırsanız, soya da etkileniyor. Oysa Biyogüvenlik Kurulu'nun ülkemize ithal izni verdiği soya ve mısır benzeri bitkilerde glifosata direnç geni var. Dolayısıyla içine geçse de etkilenmiyor, bu elbette glifosatın tarlada daha cömertçe kullanılabilmesini olanaklı kılıyor.

Ülkemizde mısır üretiminde ot ilacı kullanıldığını zaten biliyoruz. GDO üretimi yasak, oysa gemilerle gelen mısır ve soyanın hayvan yemi olarak kullanılması serbest. Mısır şurubu üreticileri GDO mısır kullanmadıklarını söyleseler de orada da durum biraz karışık, yüzde 15'e çıkarılan NBŞ kotasının mısır girdisi nereden temin ediliyor? Hangi toprak, hangi tohum böyle bir üretim için gereken miktarı karşılıyor?

Şimdi yeniden başa dönelim, aynen endüstriyel tıp gibi, beşeri alana giren endüstri her şeyin suyunu çıkarıyor. Soyaysa soya, mısırsa mısır, bu çeşitliliğin esbab-ı mucibesi nedir, neden yeni GDO'lar üretiliyor? Bunun iki nedeni var, birincisi tarımı endüstriyel anlamda piyasalaştırıyorsunuz, "tuza dayanıklı, kuraklığa dayanıklı vb." soylar üretiyorsunuz, avantaj getirse de getirmese de, tıpkı kolesterol ilaçları gibi, elinizde "yeni" ürün var. Çünkü bilgisiz insanların algısı "yeni iyidir" şeklinde. Peki, glifosata dirençli bitki üretmeyi başaran endüstri başka niyetler de güdemez mi? Neden olmasın, bitkinin dokusunu da değiştirebilirsiniz; karpuzun çekirdeğini küçültebilir, tohumun yeniden üreme yeteneğini de ortadan kaldırabilirsiniz. Endüstriyel hayvancılık binlik ahırlar, endüstriyel sütçülük entegre tesisler, endüstriyel tıp binlik hastaneler gerektiriyor. Tek sorun var, endüstriyel "entegre" sistemler insanı sadece "tüketen" (alıcı) olarak istiyor, eksik ve hatalı ürünlerine ses çıkartmayan tüketiciler. "Size de yaranılmıyor" diye takılmıştı süt endüstrisinden bir arkadaşımız, "size bozulmayan yoğurt veriyoruz, hala şikayet ediyorsunuz". Hayır biz bozulmayan yoğurt istemiyoruz, biz yoğurt istiyoruz, günlük sütten üretilmiş, ekşiyen, jelatinle kıvamlılaştırılmamış yoğurt, hepsi bu.

Kaynaklar: (1) Trösken ER, Scholz K, Lutz RW et al. Comparative assessment of the inhibition of recombinant human CYP19 (aromatase) by azoles used in agriculture and as drugs for humans. Endocrine Research 2004; 30: 387-394. (2) Hollander-Czytko H, Amrhein N. 5-Enolpyruvylshikimate 3-phosphate synthase, the target enzyme of the herbicide glyphosate, is synthesized as a precursor in a higher plant. Plant Physiol 1087; 83: 229-231. (3) Arregui MC, Lenardon A, Sanchez D et al. Monitoring glyphosate residues in transgenic glyphosate-resistant soybean. Pest Menag Sci 2003; 60: 163-166.
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
11.04.2012
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Etiketler: Gıdanın endüstrileşmesi, hastalıkların oluşumunda kilit ve anahtar ilişkisi,YAVUZ DİZDAR
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız