Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 02 Mayıs 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

FERİDUN ANDAÇ / AÇILIMLAR

Ergene Nehri'nden Riva Deresi'ne…
 
 
 
 
 

1980'li yılların başında, Ergene Nehri'nin kıyısında bir köyde yaşadım. Rumeli aşkımı depreştiren bir dostum vardı orada, İlyas Özmen. Onu hatırlayınca hep Panait Istrati gelir aklıma. Dahası "Baragan'ın Dikenleri" anlatısını birbirimize neredeyse ezbere okuduğumuz günler, kır gezintilerimiz, Trakya düğünlerindeki sofra muhabbetlerimiz, yöre köylerine ve Ergene boyuna yaptığımız uzun-kısa yolculuklarımız unutulur gibi değildi. Ergene kıyısından uzaklaşınca onunla bu yakınlığımızı mektuplara taşımıştık uzunca bir süre.
 
1987'de "Ekonomide Dayanışma" adlı bir derginin yayın yönetmenliğini üstlenince, ilk işim, o günlerde sıklıkla gündeme taşınan "Ergene Nehri'nin kirlenmesi" ni gözler önüne serebilecek bir röportaj yapmak için Uzunköprü'ye, Meriç'e uzanan bir yolculuğa çıkmak olmuştu. Dostum Edirne'ye yerleşmişti. Ama onun engin bilgisi, yöreyle ilgili bana taşıdığı duyguların rengi bu röportajımın nirengi noktasını oluşturmuştu. Yola çıkmadan Yaşar Kemal ve Fikret Otyam'ın röportajlarını daha bir alıcı gözle okumuş irdelemiştim.

Ergene'nin nasıl/niçin kirlendiğini belgeleyen bir kitap boyutunda malzemeyle dönmüştüm Uzunköprü'den. Unutmuyorum, ilk uğrak yerim çeltikçilerin mekânı bir kahveydi. Köprü çıkışında, çarşının kuytu bir köşesindeki kahvede bütün bir gün oturup Ergene'yi dinleyebilirdiniz; ovayı, nehri, buralara dair efsaneleri, masalları, hikâyeleri… Unutamam karşımda bir cenk hikâyesi anlatıcısı gibi duran Boz İsmail'i. "Buranın tarihidir," dedikleri bu adamın yaşı yoktu!
"Yanaştığın bir söz dağı efendi kardeşim," diyen kahveci Selim; "Hoca, hiçbir yere gitmeden burada onun anlattığı Ergene'yi yazsan yeter be yahu," sözleriyle de beni ona tutundurmuştu ilkten. Bir Ergene romanı bile çıkardı anlatılanlardan ve buraların bana hatırlattıklarından.
Meriç'in kadim kitapçısı dostum Önder Girgin'i ziyaretimi en sona bırakmıştım. Zira onunla da neredeyse tüm sınır boyunu ve Ergene'nin iki yakasının köylerini keşfetmiştim. Ergene sazlıklarının hışırtısı, çeltik tarlalarının üzerini saran ay parıltısı, kurbağa vıraklamaları arasında geçen Ergene gecelerini unutmam mümkün değil. "Ergene'ye inince deli Balkanlı kesilir insan," derdi dostum. Uçsuz bucaksız çeltik tarlaları, nehrin yatağında kayıkla çıktığımız balık avları, nehrin Ergene ovasına taşıdığı bolluk bereket bir masal şimdi..

Şimdilerde Çekmeköy'de oturduğumdan, yolum sıklıkla Riva Deresi güzergâhındaki köylere düşer. Özellikle de Paşamandıra Köyü'deki Selim'in Yeri'nin müdavimi olduğumu söyleyebilirim. Kardeşimin de dostu olan Selim Demir ve ailesinin iftar yemeğine katılmıştım geçen gün. Derenin yanıbaşındaki bahçede upuzun masamızda yörenin lezzetleri vardı. Sözümüz ise Riva Deresi'nin kirlenmesi, (sözüm ona) ıslah projesinin yörenin bitki örtüsünü, tüm florasını olumsuz biçimde nasıl etkileyeceğiydi.
 
Yöredeki endemik bitkilerin çeşitliliği bilinir. Göçmen kuşların da uğrak yeri olan bu yöredeki kuş zenginliği sanırım İstanbul'un bir başka yerinde yok! Derenin ıslahında düşünülenin kirlenmenin önlenmesi olduğunu sanmıyorum! Bununla ilgili toplantılara katılan masamızdaki köyün yerlilerinin anlatmalarından çıkardığım; buradan Karadeniz'e yatların gidip gelişini sağlamak. Bu nehrin yatağını genişletip açmak, doğal örtüyü tamamen bozmak demektir.

Riva'dan dönüşte kitaplığımdan iki kitabı çıkarıp masama koydum: "Dünyayı Nasıl Tükettik?" ve "Son Vaha/Su Sıkıntısıyla Karşı Karşıya" (*) Bugün siyasi birkaç güncel soruna kendini endeksleyen ülkemizde, ne yazık ki tahrip edilen doğa/çevrenin, kirletilen/bilinçsizce tüketilen suyun gelecekte, ana sorun bildiklerimizden daha vahim sonuçlar doğurabileceğini göremiyoruz. Andığım bu iki kitap ve Ergene Nehri ile Riva Deresi örneği aslında bir çağrı olmalıdır bizlere. Çünkü yaşanabilir dünyayı giderek çölleştiriyoruz bunun farkında mıyız acaba?

(*)"Dünyayı Nasıl Tükettik?", Lester R. Brown, Çev.: M. Fehmi İmre, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 2006, 230 s. ; "Son Vaha/Su Sıkıntısıyla Karşı Karşıya, Sandra Postel, Çev.: F. Şebnem Sözer, 2000, TÜBİTAK-TEMA Vakfı Yay., 218 s.
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
03.09.2012
Ekleyen Kişi
şahin yaylacı

Etiketler: Ergene Nehrinden Riva Deresine, Feridun ANDAÇ
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız