Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 29 Mart 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

 
 
 
 Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

 5 Ağustos 2013


 
 
Şekerin eski tadı yok!

Bilimsel veriler şekerin obezite salgınında bir numaralı suçlu olduğunu gösteriyor.

OBEZİTE bizde de halk sağlığını tehdit eden en önemli problemlerden biri. Obezite ile savaş kampanyası bu nedenle çok ama çok önemli. Önemli çünkü obez sayısı arttıkça –göbeği büyük, bel çevresi geniş olanlar çoğaldıkça- diyabetli, hipertansiyonlu, kalp hastası insanların sayısı artıyor. Obezite ile mücadelede alınacak ilk tedbirler ekmek ve benzeri unlu ürünleri azaltmak, porsiyonları küçültüp daha çok hareket etmek olarak sayılıyor. Ama bilimsel veriler şekerin obezite salgınında bir numaralı suçlu olduğunu gösteriyor. Karaciğer yağlanmasından kalp damar hastalıklarına, hatta kansere kadar giden yolculukta şeker tutkusunun –bağımlılığının- payı büyük.

YILDA 30 KİLO ŞEKER

Rakamlara bakılırsa fakir ülkelerde de şeker tüketimi hızla artıyor. Tüketim şampiyonu burada da Amerika. Amerikan Kalp Birliği bir günde tüketilebilecek “optimum” rafine şeker –sofra şekeri- miktarını kadınlar için 24 (5 silme tatlı kaşığı), erkekler için 36 gram (7 silme tatlı kaşığı) olarak belirlemiş ama gerçek rakam muhtemelen günde 100 gramın üzerinde. Rafine şeker tüketimi bakımından biz de fena sayılmayız! Yıllık kişi başına rafine şeker tüketimimiz 30 kiloya yaklaşıyor. Şeker tüketimi arttıkça metabolizmanın dengesi alt-üst oluyor.Tüketilen şeker ister sofra şekeri yani sakaroz, ister früktoz şurubu olsun durum fark etmiyor. Kan şekeriniz dalgalanmaya, insülininiz tavan yapmaya başlıyor. Bunu karaciğerinizin yağlanması, göbeğinizin büyümesi yani insülin direncinin devreye girmesi izliyor. Kısa bir süre sonra trigliserid isimli yağ artmaya, iyi kolesterol-HDL azalmaya, ürik asit isimli metabolik ürün zirve yapmaya başlıyor. Bu da sizi obezite, şeker hastalığı, hipertansiyon adayı haline getiriyor. Neticede erken ve kötü yaşlanan, damarları hasarlı, kalbi beyni sorunlu, eklemleri güçsüz, cinsel gücü ve belleği zayıf sorunlu bir yaşlılık yolculuğuna çıkıyorsunuz.

ZOR SAVAŞ

Özellikle früktoz bazlı şeker tüketimindeki artış korkunç. Gazlı, kolalı, meyve konsantreli içeceklerde, hazır salça, hazır çorba, pastane, fırın yapımı ürünlerde artık sofra şekerinden daha da sorunlu olduğu düşünülen früktozlu mısır şurubu var. Bir şişe gazozda 40 gram civarında früktoz şurubunun, bir kutu gazlı kolalı içecekte 12 kesme şekere eşdeğer sakarozun bulunduğunu bilirseniz sorunun büyüklüğünü daha kolay kavrarsınız. Şekerlemeleri, şekerli içecek ve yiyecekleri azaltmadan obezite ile savaşı kazanmak işte bu nedenle pek kolay değil. Burada asıl önemli nokta da şu: Çoğumuz hâlâ meyve şekeri früktoza “doğal şeker” diyor, zararsız zannediyoruz. Oysa sofra şekeri sakaroz eşit miktarda glikoz ve früktozdan oluşuyor. Früktoz, meyvelerde doğal olarak bulunan bir şeker çeşidi. Yakın bir zamana kadar da zararlı değil zannediliyordu. Yüksek früktozlu mısır şurubu ise genelde mısırdan elde ediliyor. Bunun içeriğinde de früktoz var. Sofra şekerine göre hem daha tatlı, hem de daha ucuz. Bu nedenle de gıda endüstrisi, özellikle de meşrubat üreticileri sofra şekeri yerine onu daha çok tercih ediyor. Ancak bedenimizin früktozu kullanma kapasitesi de günde en fazla 15-20 gramla sınırlı. Rakam 30’u geçti mi iş çığırından çıkabiliyor.

Önce karaciğer yağlanıyor

Früktoz karaciğerde işlenen bir madde. İnsüline bağımlı olmadan işlevini görüyor. Fazla miktarda alındığında karaciğer früktozdan trigliserid isimli yağı üretmeye başlıyor. Trigliseridin bir bölümü karında göbekte depolanmak üzere kana verilirken bir kısmı da karaciğerde birikiyor. Süreç “karaciğer yağlanması” olarak adlandırılıyor. Eskiden alkol nedeniyle yağlanan karaciğerler şimdi de früktoz yüklü gıdalarla –tatlılar, meşrubatlar ve benzerleri- yağlanıyor. Aşırı yağ depolayan karaciğer hastalanmaya daha eğilimli bir karaciğer. Dahası aşırı miktarda yağ biriktirdiğinde iltihaplanan sonra da siroza kadar gidebilen bir karaciğer.

SONRA METABOLİK SENDROM

Karaciğerde früktozdan üretilip de kana pompalanan trigliseridin akıbeti de pek hayırlı değil! Öncelikle trigliserid damar sertliğini hızlandırabilen bir yağ. Ayrıca insülin direnci ile de doğrudan bağlantılı. Hatta hipertansiyonla ilişkili olup olmadığı da kuşkulu. Aşırı yağlı karaciğerle birlikte devreye giren insülin direnci ise “obezite, diyabet” yolculuğunun başlangıç vuruşu gibi. Esas sorun da insülin direnci. İnsülin direnci demek insüline, insülinin şekeri –kandaki glikozu hücreye enerji kaynağı olarak sokabilmesine karşı gösterilen direnç demek. Kandaki insülin miktarı bu işi başarmaya yetmeyince pankreas sorunu daha çok insülin üreterek çözmeye çalışıyor. Durum daha da karmaşıklaşıyor. Kandaki insülin miktarı arttıkça sağlık bozulmaya başlıyor. İnsülin direnci ve hiperinsülinemi ile ilişkili sürecin yarattığı sağlık sorunsalının bütünü “metabolik sendrom” adı olarak tanımlanıyor. Bu başlığın içinde karın civarında, göbekte ve bel çevresinde yağ birikimi ile karakterli obezite, hipertansiyon, giderek belirginleşen yemek sonrası hipoglisemileri –reaktif hipoglisemi atakları- ve bunu izleyen tokluk şekeri artışı ve nihayet tip2 diyabet hastalığı var. Kötü gidişin son noktası ise kalp krizi tehdidi ve felç geçirme riski oluyor.

Tatlı mı zehir mi?

BU can sıkıcı, bunaltıcı hikâyenin özeti şu: Şeker sadece bir enerji kaynağı veya bir kalori yükleyicisi değil, sizi hasta eden bir gıda. Daha doğrusu gıda bile değil, adeta bir zehir. “Zehir” tanımı özellikle yüksek dozda tüketildiğinde şeker için rahatlıkla kullanılabilir diye düşünüyorum. Fazla miktarda şeker tüketmenin yarattığı sorunlarla baş etmek daha doğrusu aşırı şeker tüketimini kontrol altına almak zorundayız.Şeker tüketimini sınırlayıcı ulusal bir kampanyaya ihtiyaç var. Halkımızın fazlaca şeker tüketiminin zararları konusunda bilgilendirilmesi, aşırı şeker tüketiminin oluşturabileceği sağlık zararları hakkında bilgilendirilmesi, şeker tüketimini kısıtlamaya yönelik sürdürülebilir kampanyalar oluşturması gerekiyor. Şekerin kaynağı sadece tatlılar, çaya, kahveye eklenen şeker parçaları, şekerli içecekler değil. A’dan Z’ye yiyip içtiğimiz hemen her şeyde şeker var. Endüstriyel gıdaların neredeyse tamamında şeker kullanılıyor. Çorbamız, pizzamız, bisküvimiz, cipsimiz ve daha pek çok şeyimizin içine şeker giriyor. Ucuz olduğu için de sakarozdan çok daha tehditkâr olduğu kuşkusuz olan früktoz daha çok kullanılıyor. Kısacası bilgilendirme kampanyaları çok önemli.

Rakamlarla şeker tüketimi

*1 çay kaşığı şeker yaklaşık 2,5 gr geliyor.
* Amerikan Kalp Birliği rakamlarından yola çıkarak, ülkemizde, günlük şeker tüketiminde erkeklere en fazla 14-15 çay kaşığı (36 gr), kadınlara 9-10 çay kaşığı (24 gr) şekere izin verilebilir.









http://www.hurriyet.com.tr/
Preferences
§
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
-
=
Backspace
Tab
q
w
e
r
t
y
u
i
o
p
[
]
Return
capslock
a
s
d
f
g
h
j
k
l
;
'
\
shift
`
z
x
c
v
b
n
m
,
.
/
shift
English
alt
alt

Ekleme Tarihi
05.08.2013
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Etiketler: Osman MÜFTÜOĞLU ,şeker
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız