Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 01 Mayıs 2024 Çarşamba
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

DOMUZ gribi kavgasını -daha doğrusu kafa karışıklığını- sağlıklı bir sonuca vardırmadan karşımıza GDO’lar yani “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” meselesi çıktı.

Domuz gribinde meselemiz, “Aşıyı yaptırmak mı doğru, yaptırmamak mı?” idi. Bunda “GDO’lu gıda yenir mi, yenmez mi?” oldu.

Ve yine rekorları kırdık.

Tabii “saçmalama” rekorlarını...

Öyle ya, “bakanlığın (pardon kendi bakanının) ithal ettiği aşıyı reddeden yegâne Başbakan” herhalde dünyada sadece bizde var.

Hem “GDO’lu ürünlere ben de karşıyım, şüpheyle yaklaşıyorum. (...) GDO’lu ürün yemem” diyen hem de “hukuki zorunluluk” gerekçesiyle “GDO’lu ürünler yurdumuza girsin, bunu da insanlarımız yesin” diye Yönetmelik çıkartan Tarım Bakanı da ancak bizde olabilirdi!

Hangi yasal zorunluluk sizin Anayasa’nın 56’ncı maddesine göre “sağlığını korumakla yükümlü olduğunuz” halkınızdan önemli olabilir?

Şunun adını doğru koysanız, ”GDO’lu ürünlerini Türkiye’ye satmak isteyen Amerikalı firmaların baskısına boyun eğmeye mecbur kaldık” deseniz daha dürüstçe olmaz mı?

Baksanıza sizin söylemediğinizi Amerikalı Senatör Chuck Grasseley söylemiş. Gerçi o sizin “Hem yönetmelik çıkartalım, hem de GDO’lu ürün girmesini önleyelim” cinliği yaptığınızı sanmış, bu yüzden “Türk pazarlarına Amerikan mısırı ve soya fasulyesi satamayacaklarını” söylemiş ama biz biliyoruz ki şimdi sizin “engel” dediğiniz şeyin ömrü üç gündür.

Kaldı ki yıllardır sakıncalarını bile bile “GDO’lu ürün” ithaline ses çıkarmayan da bugünkü AKP iktidarının hükümetleri değil miydi?

Hoş 1986 yılındaki Çernobil kazası nedeniyle aşırı dozda radyasyon taşıdığı için başka ülkelere satamadığımız 220 bin ton fındığı bu halka -daha da doğrusu okullardaki çocuklarımıza ve askerdeki evlatlarımıza- yedirerek eriten de bu ülkenin hükümeti değil miydi?

Ya aynı şekilde aşırı radyasyon yüzünden devletin bir süre piyasaya süremediği 90 bin ton çayı bu devlet size bize içirmedi mi?

Bu ülkede muhalefet mi var? Hangisinden hesap sorduk?

Anımsayın... Rusya “yüksek oranda ilaç kalıntısı ve nitrat bulunduğu” gerekçesiyle, 2008 yılı yaz aylarında, bizden domates, üzüm ve limon almayacağını bildirmiş, kapılarını kapatmıştı, değil mi?

O “ilaç kalıntılı ve nitratlı” gıdayı bizden başkası mı tüketti?

Siz de bekleyin bizi “yaratandan dolayı” seven bir Başbakanımız var diye.

Sevgi, sizin ölüme giden yolunuzu açmakla mı gösteriliyor?

“Türkler fark edinceye kadar, biz amacımıza ulaşırız” diyen yabancılarla bize sahip çıkmayan yöneticilerimiz sayesinde geldik buraya.

Avrupalıların zehirli atık dolu varilleri Türkiye’de çıkmadı mı?

Bakın petrokok diye bir yakıt var. İçindeki vanadyum nikelin kanserojen olduğu biliniyor. Ama çimento fabrikalarımızda 2.5 milyon ton petrokok yakılıyor. Dumanını çevredeki insanlar soluyor. Onun ithaline de Çevre Bakanlığı izin veriyor.

Hükümetiniz sizi satarsa, kimden davacı olacaksınız?

 

Oktay EKŞİ

http://www.hurriyet.com.tr/

Ekleme Tarihi
07.11.2009
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız