Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 04 Mayıs 2024 Cumartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

"Et fiyatları uçtu, süt fiyatları düştü" tartışmaları yaklaşık iki aydır gündemde.

Et fiyatlarının 30 lirayı aşmasından sonra uyanan Başbakan, "Ben halkıma 30 liradan et yedirmem, eti ithal ederim" dedi.

Besicinin, süt üreticisinin, ticaretini yapanın, Tarım Bakanlığı'nın, Başbakan'ın farklı yaklaştıkları bu konuda gerçek nedir?

Gelin önce rakamlara bakalım:

TÜİK verilerine göre, 1970'lerde 40 milyon nüfuslu ülkemizde 50 milyon küçük baş hayvan var. Bu veriler, Ocak 2010'da ise 72 milyon nüfus ve 24 milyon küçük baş hayvan şeklinde.

Bu dönem, hayvancılığın beslenme merkezleri olan meraların hızla kaybolduğu, kırsaldan şehirlere göçlerin arttığı ve kaçakçılığın hızla yükseldiği bir dönemdir. Bu veriler, belirttiğim gibi, TÜİK verileri olup hayvancılık yapan işletme sayısının tam olarak bilinemediği bir ortamda, Tarım Bakanlığı'nın açıkladığı istatistiklerle örtüşmüyor. TÜİK verilerinde 1980'de 60 milyon adet olarak verilen büyükbaş hayvan sayısı günümüzde 10 milyon 946 bine düşmüş durumda. Bu rakam Tarım Bakanlığı'nın Veteriner Bilgi Sistemi-TÜRKVET verilerine göre 12 milyon 750 bin büyükbaş hayvan şeklinde. Küçükbaş hayvan sayısında da ayrı bir karmaşa söz konusu. TÜİK verilerine göre 24 milyon küçükbaş hayvanımız var. Gelin görün ki bazı kaynakların, her iki veriye de itirazları yoğun ve onlar 10 milyon küçükbaş hayvanımız olduğunu iddia ediyor.

Görüldüğü gibi hayvancılığımızda et ve süt konularındaki birinci gol istatistiki verilerden yenilmektedir.

Şimdi gelelim süt ve besi hayvancılığına...

Hayvancılığımızın geleceği dişi sayısı; bir başka deyişle doğurgan hayvan sayısı ile eşdeğerdedir. Doğurgan hayvan sayımız, ‘süt ve besi hayvan sayılarımız' anlamında iki önemli sektöre pazar açmaktadır.

Süt hayvancılığımızın varlığı ve geleceği sütün ederini alması ile paraleldir. Süt, ederini alırsa hayvan sayımız artar, inek olur, inek artarsa yavrusu da artar; böylece hem süt verimi hem de besi hayvancılığımız gelişir ve ülkemizde et ve süt problemi olmaz.

Son yıllarda basit anlamda da olsa bu konuda bir milli proje geliştirilemediği ortada. Ortada, çünkü hem süt üreticileri hem besi hayvancılık sektörü hem de vatandaş ciddi sıkıntılar yaşıyor.

Çiğ süt üretimimiz düşüyor. Yine aynı kaynakların verileri, 2005 yılında 11 milyon 108 bin ton çiğ süt üretimi olduğunu, 2007 yılında 12 milyon 327 bin tona ulaştığını, 2008 yılında 7 milyon 723 bin tona gerilediğini ve 2009 yılında ise 9 milyon tona çıktığını söylüyor. Tabii bu konuda da TÜİK, Tarım Bakanlığı ve ilgili sektörel dernekler birbirlerine ters düşen ve ters düştükçe bilgi kirliliğine neden olan istatistiki veriler veriyor.

Son 2 yıldır çiğ süt üreticileri ile süt işleme tesisleri arasında bir fiyat kavgası var. Üreticiler sütlerini sattıkları süt işleme firmalarının yarattıkları karteller sonrasında para kazanamaz oldu. Kartel oluşturan süt işleme tesisleri, çiğ süt alım fiyatlarını düşürdü. Düşürülen süt fiyatlarına paralel bir de yükselen yem fiyatlarıyla besi masrafları artınca, işin şekli değişti. Ardından süt işleyen tesislerin süt tozu ithalatına başlamalarıyla çiğ süt üreten işletmeler baş edemedi. Sütlerinin ederini alamayan süt hayvanı çiftlikleri ve mandıralar, önce sütlerini yollara döktü ardından da yaklaşık 1 milyon adet büyükbaş damızlık hayvan kesildi. Böylece hayvan varlığımız eridi. Kesimler sonrasında doğumlar azaldı, buzağı yetiştirilemedi. Buzağıların satılmalarıyla ancak para kazanabilen işletmeler, bu imkândan da mahrum olunca çok sayıda işletme kapandı.

Türkiye'deki süt hayvancılığının büyük kısmı köylerdeki 3–5 inekli ahır sistemi ile yürütülür ve hayvan başı süt verimi 10-12 litre gibi hayli düşük miktarlarda olur. Son yıllarda gelişen endüstriyel çiftliklerde adetlerden değil, 500 hayvanlık, 5 bin hayvanlık sürülerden bahsedilir ve hayvan başına ortalama 25-30 litre süt alınır.

Süt hayvancılığımızın bu hale getirilmesi bir başka kazanç kapısı açmakta gecikmedi. Açılan bu kapı kaçakçılık kapısıydı! TÜİK verilerine göre ülkemizde 483 bin ton et üretimi vardır. Tahminlere göre ülkemizde, 72 milyon vatandaşımız ve otellerimize gelen 25 milyon turist dahil, yaklaşık 1 milyon ton et tüketildiği söylenmektedir. Tahminler ve söylentiler doğru ise üretim ve tüketim rakamları mukayese edildiğinde 517 bin ton etin bir kısmı sınırlarımızdan canlı veya karkas olarak kaçak giriyor, bir kısmı da ülkemizde kaçak kesilerek tüketime kaçak sunuluyor olmalıdır.

Hayvancılığımızı bitiren nedenler içerisinde meraların kaybolmasını, kırsaldan şehirlere göçleri, besi maliyetlerinin artmasını, süt fiyatlarının düşürülmesini, süt veren damızlık hayvanların kesilmelerini, kesilmeler sonrasında doğurganlığın azalmasını, kaçakçılığın artmasını, 1990'dan bu yana nüfus sayımız yüzde 26,9 artarken, hayvan sayımızın yüzde 33,7 azalmasını ve bunlara ilaveten süt tozu, süt yağı veya süt yağı yerine ithal edilen bazı moleküler yapısı ile oynanmış yağların ithalat edilmesi gibi nedenleri sayabiliriz.

Sonuç; et fiyatlarının kontrolden çıkması ve 30–35 liralara ulaşan fiyatlarda satılmasıdır.

Bu aşamada sahneye spekülatörlerin çıktığı ve fiyatları uçurdukları söylenilmektedir. Son bir yılda dana ve sığır eti fiyatlarının yüzde 50, koyun ve kuzu eti fiyatlarının yüzde 65 artmış olması, bir anlamda bu tür kişilerin varlığının göstergesi olsa da artan nüfus ve azalan üretim, arz-talep dengesizliği de fiyatları uçurmuş olabilir. Hele bir de turizm sezonu gelmişse!

Dikkat ettiyseniz felaket yeni değildir. Temeli yıllar öncesinden atılan bu felaket her yıl birçok şekilde ‘geliyorum' diyerek bağıra bağıra gelmiştir.

Bu sürede konu ile birinci derecede ilgili Tarım Bakanlığı ‘ete süte dokunmayarak' uyumuştur. Hükümet de bu uykuya ‘ninni' söylemiştir. Bu karmaşa içerisinde, olan tüketiciye olmuştur.

Bulunan ‘ithal edelim' çözümü ilginçtir.

Önce, probleme çözüm değildir.

Sonra, beraberinde birçok yeni problemler getirecektir.

Öyle ya, taşıma su ile değirmen ne kadar döndürülebilir bir yana, 2 aydır yükselen et fiyatları seyrediliyor, bir gecede ithal kararı alınıyor, "7 günde et Türkiye'ye gelir" deniyor...

Bu organize bir tezgâh değil de nedir?

 

Şevket Sürek

http://www.referansgazetesi.com/

Ekleme Tarihi
03.05.2010
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız