Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 30 Nisan 2024 Salı
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  GÜNLÜK » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Bu günlerdeki birkaç gü nlük yağmur ya da kar yağışına hiç aldanmayın. Türkiyenin en yağışlı bölgesi Karadenizde bile son 35 yılın en kurak kış mevsimi yaşanıyor. Şimdi soru şu: Neden şimdi Türkiyenin bu konuda ki ilgili ve y etkilileri herhangi bir şey yapmıyor?

 

Anadolu’da kuraklık ilerliyor. Çok yakında, geçmişten aşina olduğumuz yatışdırıcı sözleri duymaya başlarız. Örneğin, “Şu anda kuraklıktan bahsetmek doğru değil. Nisan-mayıs yağışlarını beklemek gerekiyor” ya da “İlkbahar yağmurlarını bekliyoruz” gibi bilinen, sıradan beylik sözler. Ayrıca, “10- 15 yılda bir görülen aşırı kurak yılı”, veya “döngüsel kuraklık” gibi tamamen uydurma laflar da havada uçuşmaya başlar.

 

TEK PARAMETRE YETERLİ DEĞİL

 

Halbuki herkesin ezbere bildiği gibi “Akdeniz ikliminde yazları sıcak ve kurak; kışları ılık ve yağışlı geçer”. Bu nedenle Akdeniz ve buna benzer bir iklime sahip bölgelerimizin kışın yeterli yağış alamamış olması ilgili ilgisiz herkesi şimdiden alarma geçirmeli.

Evet Akdeniz iklimine sahip bölgelerimiz bu sene yeterince kar yağışı alamadı. Bundan sonraki yağmurlar, yağmayan karın yerini alamaz. Sonuç olarak bu yılki ılık ve yağışsız kıştan dolayı önümüzdeki aylar ve küresel iklim değişiminden dolayı da önümüzdeki yıllarda kuraklıkla karşı karşıyayız. Kuraklık için ne yapılacaksa onu şimdi yapmamız gerekir. Sonuç olarak su tasarrufu ancak mevcut olan, eldeki sudan yapılır. Yani bitmiş, olmayan sudan tasarruf filan yapamazsınız. Bunun için de her il ve ilçenin bir “Kuraklıkla Mücadele Planı” olması ve uygulanması gerekir. Şu anda hiç bir ilimizin böyle bir planı olduğunu sanmıyorum... Adına “kuraklık planı” denilenlerle de bu iş yapılamaz.

Aslında kuraklığı, yağış gibi tek bir parametreyle açıklanmak da doğru değil. Yağışların azlığı kuraklığın ilk işaretidir. Tarımsal kuraklık, meteorolojik kuraklıktan sonra oluşur. Böylece tarım, kuraklık tarafından etkilenen ilk sektördür. Yağışların akışa geçerek nehir ve göllerin su seviyelerini etkilemesi belli bir zaman alır. Bu nedenle, hidrolojik gözlemler kuraklığın ilk işaretlerinden sayılamaz. İçme ve kullanma su sıkıntılarıyla tarımsal ve hidrolojik kuraklığın sonuçları son aşamada sosyo-ekonomik kuraklık olarak kendini gösterir. Fakat bu son aşamda su büyük ölçüde bittiği için çözüm için yapacak fazla bir şey yoktur. Gerçek anlamda kuraklık tek tek değil; tüm parametrelerin birlikte değerlendirilmesiyle takip edilebilir...

 

SÜMEN ALTI POLİTİKASI

 

Son, yani “uyan da balığa gidelim” aşamasında su bittiği için yapacak bir şey kalmadığında ülkemize akbabalar gibi “yağmur bombacıları” üşüşmeye başlar. Her an dünya atmosferinde bulunan 10 trilyon ton suyu yer yüzüne indirmenin tek yolunun bulutları tohumlamak olduğunu anlatıp dururlar. Akılcı değil; gösterişe yönelik hayalperest yöntemlere meraklı olanlarımız da bu dışa bağımlı, çok pahalı ve yararsız yönteme umut bağlayacak; belki de bir kısım vergimiz bu uğurda heba edilecektir...

Bu arada kuraklığın k’sından bile haberi olmayan sözde uzmanların yazığı raporlar da bakanlarımıza sunulacak. Onların da birkaçı alışa geldiğimiz basın toplantılarını yapacaktır. Sonra da bir daha seneki kuraklığa kadar bu konu sümen altı olup yine unutulup gidecek. 

Türkiye bu nedenle kuraklık gibi afetler yüzünden gelişmiş ülkelere nazaran daha fazla kayıp vermekte. Çünkü başta kuraklık olmak üzere afetlerle ilgili tanım, plan, mevzuat, strateji, politika, doğru bir anlayış ve uygulamamız yok. Uzmanlarla uygulamacılar arasında doğru dürüst bir köprü, işbirliği, istişare mekanizması yok ve bu gidişle olacak gibi de değil...

Bunları yıllardır yazıp söylemekten ben bıktım ama mevcut durumumuz “Reşit Reşit, sen de sen işit” şeklinde. Sonuç olarak, dilsiz şeytan olmaktansa sevilmeyen, sivri dilli, aksi biri olmayı tercih ederim. Allah sonumuzu hayır etsin!..

 

 

 

Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU

 

http://www.hurriyet.com.tr/

Ekleme Tarihi
31.01.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız