| Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı gündemde. Bu yasanın amacı, genetiktohum tekellerine, amaçlarına ve çıkarlarına hizmet.
 Yani sağlığımızve ulusal gıda güvenliğimiz ABD, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve
 çokuluslu şirketlerin ellerine bırakılıyor...
 Gündemdeki mayın tartışmalarının üstüne geldi Ulusal Biyogüvenlik
 Kanun Tasarısı. Sağlığımızı doğal gıdalar üreten çiftçilere değil de
 genetiğiyle oynanmış ürünler tasarlayan çokuluslu şirketlere emanet
 etmek üzere olduğumuzu fark ettirdi. Kısacası bu tasarı ile tüm
 dünyada tartışılan ve ulusal gıda güvenliğiyle ilgili asıl sorunlardan
 biri olan Genetiği Değiştirilmiş Organizma'lara (GDO) izin verilecek.
 Tasarıda GDO'lar şu şekilde tanımlanıyor: "çiftleşme ve/veya doğal
 rekombinasyon yoluyla doğal olarak meydana gelmeyecek bir şekilde,
 modern biyoteknoloji kullanılarak genetik materyali değiştirilmiş
 olan, insan haricindeki bir organizma."
 GDO'lar, organik tarıma ve biyolojik çeşitliliğe zarar veriyor.GDO'ların bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanımını
 yasak. Peki büyükler için neden değil? Buna kim, hangi bilimsel
 gerekçelerle karar veriyor? Halkın sağlığını bu kadar yakından
 ilgilendiren bir konu hakkında hiç bilgi verilmemesi normal mi? Dahası
 da var. Bugün marketten aldığımız pek çok şeyin içinde GDO var
 aslında. Özellikle mısır ve soya bulunan ürünlerde... Tüketici Hakları
 Derneği market raflarındaki bu tür ürünlerden aldığı numuneleri
 yurtiçi ve yurtdışı laboratuvarlara analiz ettirmiş ve birçoğunda GDO
 bulunduğunu açıklamıştı. Ayrıca Ekoloji Kolektifi de 2006'da
 Arjantin'den Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından ithal edilen
 mısırlara yaptırdığı analizde bunların GDO'lu olduklarını kanıtladı.
 Ne TMO ne de Tarım Bakanlığı bunların GDO'lu olmadıklarına dair bir
 beyanda bulunmadı. Hatta TMO genel müdürü verdiği beyanatta bunların
 yıllarca ithal edildiğini, zira GDO'lu ürünlerin ithalini yasaklayıcı
 bir mevzuatın bulunmadığını söyledi. Ancak yurtdışındaki gibi
 ürünlerin etiketlerinde içlerinde GDO olduğunu belirtme zorunluluğu
 olmadığı için tüketicilerin ruhu bile duymuyor. Maalesef bu yasayla da
 GDO'ların kullanımı yasal hale gelecek. Üstelik Almanya, Fransa,
 Avusturya, Macaristan, Yunanistan ve Lüksemburg GDO içeren mısır
 tohumunun ithalatını ve üretimini yasaklanmış ve tüm Avrupa'da
 GDO'lara karşı kamuoyu tepkisi büyürken... Peki bu yasa kimlere hizmet
 ediyor? GDO'ya Hayır Platformu sözcüsü Arca Atay, Amerikan Tarım
 Bakanlığı tarafından 2005'te hazırlanan Tarımsal Biyoteknoloji
 Raporu'na göre, Amerikan Dış Tarım Servisi'nin aktivite planları
 arasında; Türkiye'deki karar vericilerin ABD'ye seyahatlerinin ve
 burada GDO ile ilgili alacakları eğitimlerinin tüm masraflarının
 karşılanması ile biyoteknolojik mısır ve pamuk üretiminden diğer
 ürünlere nazaran daha karlı çıkılacağının bu kişilere ve yerel üretici
 birliklerine devamlı olarak anlatılmasının olduğunu belirtiyor.
 Bununla birlikte Atay, Türkiye'deki karar vericilerin, dünyanın en
 büyük tarımsal biyoteknoloji ve tarım ilacı şirketi olan Monsanto'nun
 misafiri olarak ABD'de GDO ile ilgili seminerlere, gezilere
 katılmasının ve tüm masrafların bu şirket tarafından karşılanmasının
 bu aktivite planlarının çoktan uygulanmaya başlandıklarının bir
 göstergesi olduklarını ekliyor. Nitekim aktivite planlarında kendi
 çıkarlarına uygun bir Biyogüvenlik Yasası'nın bir an önce
 çıkartılmasını teşvik etmek de var zaten.
 Sağlığımız ve ulusal gıda güvenliğimiz ABD, Dünya Ticaret Örgütü, IMFve çokuluslu şirketlerin ellerine bırakılmışken GDO'ya Hayır Platformu
 ile birlikte "ABD'nin istediği şekilde değil; Türkiye halkının,
 çiftçisinin, tüketicisinin istediği şekilde bir yasa istiyoruz.
 GDO'ların yurtiçine girişine, ekilip dikilmelerine izin veren bir yasa
 bizim yasamız değil, bir ihanet yasasıdır..." demek çok da zor değil
 aslında... Siz ne dersiniz?
 ŞİRİN GÜVEN / BORA YAZICIOĞLUCumhuriyet Dergi
 |