Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 20 Nisan 2024 Cumartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  GÜNLÜK » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Diyarbakır karpuzu, Bardacık inciri, papazeriği, boncuk Ayşe fasulyesi, kavılca buğdayı, Karacadağ pirinci, Foça karası üzümü... Mekân Anadolu olunca bu listeye binlerce isim sıralamak mümkün.

Binlerce çeşit yabani bitki, binlerce yılda, binlerce insanın elinde, bu coğrafyada evrildi, özel ortamlarda kültüre alındı, lezzetlendirildi. Sonunda adına 'köylü çeşitleri' dediğimiz ya da teknik olarak 'tarımsal biyoçeşitlilik' ya da 'genetik kaynak' olarak adlandırdığımız kültür türleri ortaya çıktı. Bu çeşitler için Anadolu bulunmaz bir cennettir.
Öyle bir bölge düşünün ki dağı, ırmağı, vadisi, ovası, kıyısı var. Bir yılda dört mevsimi, yaşayan bir iklim çeşitliliği var, yabani bitki türlerinin çeşitliliği açısından son derece zengin. Bütün bu koşullar belki de yabanıl zenginlik için yeterli olabilir. Ama köylü çeşitlerine ait tohumların çeşitlenmesi için en temel koşul, zengin ve köklü bir kırsal geçmiş, uzun bir toprağı işleme tarihi, kısacası toprak kültürü. Yani Çatalhöyük, yani Çayönü, yani Mezopotamya, yani Karacadağ. Anadolu bugün yaygın olarak kullanılan birçok temel gıdanın anavatanı. Örneğin buğdaygillerin hemen hepsi, bezelye ve mercimek çeşitleri Anadolu topraklarında kültüre alındı.
Anadolu'da yarattığı damak tadı ve kültür sonucunda oluşan ve hâlâ oluşmaya devam eden köylü çeşitleri, hemen hepsi atadan kalma, İngilizce deyimiyle 'heirloom' ya da Türkçesiyle 'evladiyelik' tohumlardır. Bunlar kısır olmayan, kendi ortamına tam uyum sağlamış, çok az bir emekle, neredeyse gübresiz, ilaçsız, hatta çoğu yerde susuz yetişen, sofralarımızın tadı tuzu olan binlerce değişik gıdanın üretildiği tohumlardır.
Malum yok oluş çağında yaşıyoruz. O nedenle evladiyelik köylü çeşitlerinin de yok olmaya yüz tutmasına şaşmamak gerek. Nedenleri çeşitli; pazar talepleri ve kalite standartları, çiftçilik yaşamının değişen koşulları, tüketicilere ulaşımdaki zorluklar, üretim hacimleri, uluslararası politikalar, ulusal politikalar vesaire vesaire.
Bugün tarımda köylü çeşitlerimizin yerini büyük oranda 'hibrit' başka bir deyişle 'melez' tohumlar almış durumda. Hibrit tohum, bir bitki çeşidinin belli özellikleri için özel olarak seçilmiş bireylerinin melezlenmesi sonucunda elde edilir ve bu özellikler bakımından seçilen bireylerden daha belirgin nitelikli, yeknesak özellik gösterir. Zira bir avuç buğday içinde çeşitli özellikler gösteren, farklı özellikte birçok buğday tohumu vardır ki bu da, tek tip ürün talep eden bir pazar için istenen bir durum değildir. Hibrit tohum üretimi sırasında gerçekleştirilen kendilenme işlemi ile amaç, belli özellikler bakımından aynı tip, homojen ürün elde etmektir. Örneğin soğuğa dayanıklı, raf ömrü yüksek, kalın kabuklu domates gibi.
Hibrit tohumların bazıları ilk ekimlerinde dahi hiç tohum vermezken, bir kısmı tekrar ekildiklerinde tohum verir ancak, işin doğası gereği çıkan bitkideki tohumlarda anaç hatta yani çeşitlenmeye dönüş eğilimi olduğundan yeknesaklık gitgide bozulur ve ilerleyen zamanlarda ekime devam edilirse başlangıçta vaat edilen verim elde edilemez. Bu nedenle her yıl tohum yenilenmesi önerilir.
Türkiye, üretimi yeterli olmadığı için birçok ürünün tohumunu ithal etmek zorunda kalıyor. Standart veya hibrit olarak tohumu ithal edilen ürünlerin arasında buğday, mısır, çeltik, nohut, fasulye, soya, şekerpancarı, ayçiçeği, patates ve çeşitli sebzeler var. Ülkemizde örtü altında yapılan sebze üretiminin tamamına yakını hibrit tohumlarla yapılıyor ve büyük ölçüde Hollanda, Fransa, İsrail ve ABD'den ithal ediliyor. Üniversite, araştırma enstitüleri ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın tohum üretimi konusunda çalışmaları devam ediyor olsa da Türkiye her yıl yaklaşık 50 milyon dolarlık tohumu ithal ediyor.
Türkiye'de tohumlarla ilgili birçok kuruluş var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın üç ayrı genel müdürlüğündeki birimler, araştırma enstitüleri ve üniversitelerimiz tohumculuk konusunda çalışıyorlar. Tohumların saklanması, genetik kaynak olarak korunması, ıslahı, kayıt altına alınması ve tescillerini konu alan mevzuatın da geçmişi çok uzun zamana dayanıyor. İlki 1963 yılında çıkan tohumculuk yasası, 2006 yılında revize edildi. Bugün yürürlükte otuzun üzerinde hukuki düzenleme var.
Bir yanda her yıl yeniden ihtiyaç duyulan hibrit tohumlar var. Üstelik bu tohumlardan yapılan üretim tarımda kimyasalların yoğun kullanımını da teşvik ediyor ve gerekli kılıyor. Diğer yanda tarımsal biyolojik çeşitliliğin temel taşları köylü çeşitlerimiz ve bu çeşitleri devam ettiren, üretimlerinin sonucu olarak doğayı da koruyan küçük ölçekli çiftlikler var. İlk ürün, son ürün, üretim süreci ve taraflar iki yöntemde tamamen farklı. Bir tüketici olarak gıdanızı seçerken dikkatli olmak için önemsiz bir ayrıntı mı sizce?

YAZI: GÜNEŞİN AYDEMİR,

 Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Köylü Çeşitleri İçin Yerel Tohum Ağı Projesi Direktörü

 

Ekleme Tarihi
31.01.2009
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız