Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 04 Mayıs 2024 Cumartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  HABERLER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler
 

Denizin maharetli elleri: Kadın balıkçılar

Denize gelin gelip çocuklarını teknede büyütmüşler, binbir derdine rağmen hâlâ huzuru açıklarda buluyorlar. Kıyı balıkçılığı günden güne zora girerken, çoğu Gökova Körfezi'nde yaşayan balıkçı kadınların anlatacakları var


‘‘Suyun altında neyi koruyorsunuz? Bir sürü fakir fukara var, onları korusanıza…” Bir bakış açısı tabii… Daha evvel de benzerlerini duydukları bu cümleyi, üzerinde Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) amblemi olan kamyoneti sağa çektiren trafik polisi daha o gün söylemişti. Üç yanı denizlerle çevrili olmasına rağmen halen daha müstakil bir deniz bakanlığı bulunmayan, balıkçılarını ancak ‘tarım işçisi’ statüsünde kayda geçirebilen bir ülke… Yanlış su politikaları, kaynaklarının ticarileştirilmesi yüzünden iç sularını gittikçe kaybeden, endüstriyel balıkçılığın neredeyse teşvik edilmesiyle zenginliğini kurutan bir ülke…

Vaziyet böyle olunca kurulduğu 1994’ten beri Sualtı Araştırmaları Derneği ulusal ve uluslararası ölçekte işlerle hiç boş durmamış. Aslında vakit olsaydı ve o trafik polisine en son hayata geçen Egeli kadın balıkçıları destekleme projelerini anlatsalardı keşke… Suyu, suyun altını ve kıyıları korumanın, aslında ‘fakir fukarayı’ korumak demek olduğunu söyleselerdi. Büyük balığın küçüğü sadece suyun altında yutmadığını o da biliyordur. Bu su üstünde de geçer bir kaide. Anlardı herhalde.

Yasadışı avlanma teknikleriyle, kural dışı bölgelerde, kaynağa bir gram mesuliyet hissetmeden yapılan endüstriyel balıkçılık yüzünden balık miktarı ve çeşitliliği beş-altı yıldır dramatik biçimde azalmış durumda. Bu, kendi tabirleriyle ‘deniz ana’ dışında gelirleri olmayan, geleneksel yöntemlerle çalışan kıyı balıkçılarının azalması demek. Ben bir de kadın balıkçılardan söz edeceğim.
 
Dertler üçse, onlarınki beş yani…

Altın günü sanki…

Marmaris, Akyaka’dayız. Bazıları Bozburun’dan, bazıları Akbük, Akçapınar ve Akyaka’dan. Neredeyse hepsi birbirini tanıyor ama ilk kez böyle bir odada bir araya gelmiş 21 kadın balıkçı, denizde emniyet kurallarıyla ilgili bir sunumu dinliyor. Hepsinin uzun etekleri ve başörtüleri ayrı çiçek desenli, içerisi bahçe renkliliğinde. Onlar misal duman kandilinin faydalarını dinlerken, kiminin çocuğu ama çoğunun da torunları çekiştiriyor o etekleri.

Aralarında 30 küsur senedir denizde olan var, o yüzden anlatılan çoğu teorik bilgiyi pratikte biliyorlar zaten. Zehirli balıklara dokununca ne yapmalı? Biri atlayıp trakonya macerası anlatıyor, diğeri “Ben valla ılık suya sokup çıkarıyorum” diye ses ediyor. Doğru yöntemmiş. Duvarın tekinde slaytlar dönerken ara ara içerisi öğleden sonra oturmasına dönüyor. Balon balığı için miydi, “Kız o iki üç saatte ölmez” diyor biri, uzun uzun gülüşüyorlar.

SAD’ın projesinin maddi kaynağı, sualtı fotoğraflarının satışından elde ettiği geliri kadın balıkçılara hediye eden Ayşegül Dönçkök. Yarım günü bulan seminer sonrasında, hepsine daha önceden kendilerinin belirlediği ihtiyaç listesi ışığında malzemeler dağıtılıyor. Can yelekleri deneniyor, bedenlere göre tulumlar seçiliyor, tam set paragat takımları… En çok ayağı kaymayan lastik çizmelerle, rüzgâra yağmura dayanıklı ceketler gözlerini parlatıyor. Son yıllarda çıkıp da sadece üç kilo balıkla döndükleri vaki olduğundan zor zamanlar için de altışar çeyrek altın hediye ediliyor. Tam altın günü oldu şimdi.

Korkunun ecele faydası

Türkiye ’de sayıları 1000’i bulduğu tahmin edilen kadın balıkçılara dair tek yazılı kaynak bir lisans tezi. Huriye Göncüoğlu’nun 2008’de Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’ne sunduğu ‘Güney Ege ’deki Kadın Balıkçıların Sosyo-demografik Özellikleri, Örgütlenme Eğilimleri ve Sorunları’ başlıklı tez 100 kadar kadınla görüşmelere dayanıyor. Daha az miktarda olsa da Karadeniz’de, irili ufaklı göllerde balıkçılık yapan kadınlar mevcut. Ama en yoğun oldukları bölge Gökova Körfezi.

Çoğu Ege ’nin farklı köylerinden bu kıyılara gelin olarak geldikten sonra, balıkçı kocalarına yardım amacıyla bu işe girmiş. Yüzde 20’sine yakını okuma yazma, yarısından fazlası yüzme bilmiyor. Bir erkek işine görünmeyen emek sunmakla başlayıp her biri işinin ehli balıkçı olmuş aslında. Nasırlı ellerinde, makarayla değil de elleriyle ağ çektikleri zamanlardan kalma kesikler yer etmiş. Ağ dokumadan, atmaya, çekmeye, temizlemeye aslında teknede erkeklere mahsus bir iş bırakmamışlar. Çoğu hâlâ kocasıyla balığa çıkıyorsa da tek başına çıkanlar bunun göstergesi.

Mesela 47 yaşındaki Semiha Başak, 11 yıl önce eşini kaybettikten sonra ekmek teknesini kendi başına döndürmeye başlayanlardan. “Başta korktum tabii ama korkunun ecele faydası yok. Kocam öldü, 10 gün bekledim, 20 gün bekledim. Ee sonra ne olacak, çıktım tabii” diyor. Semiha Hanım’ın şu an 30 bin TL kredi kartı borcu var. Ağ dediğin de üç ayda bir yenilenmesi gerektiğinden, son beş yılda çektiği balık, rutin zaruri masraflarını karşılamaya yetmemiş. Kart borcu konusunda yalnız da değil.
Gülümser Ölmez’in eşi hayatta ama ara ara yalnız balığa çıkmayı kendi tercih ediyor. Ağzında sigarası, güzel güzel güldüğünde ışıldayan tek altın dişiyle “Kafam kızdı mı çıkarım, üç gün gelmediğim olur” diyor. Balıkçılığı, annesi Nesibe Ulugedik’ten öğrenmiş, “Ama bu geçti beni” diyor kızı için. 57 yaşındaki Yüksel Başak muhtemelen en eskilerinden; tam 47 senedir denizde. 14’ünde evlenmesiyle başlıyor balıkçılık hayatı. Tecrübesi mukayeseye de yarıyor. Eskiden tek seferde 15 kg balıkla dönerken, artık kooperatiflerine ancak ikişer, üçer kilo balık teslim edebiliyorlar. Fırtına hikâyeleri var bolca. Bir de karadakilerin az bilebileceği bir eğlenceden söz ediyor. O 40-50 tekne aynı anda balığa çıkılan mesut günlerde ağlar atıldıktan sonra demlenen çayları, birinde pişen yemeği yan teknedekilerin de yiyişini, o şenliği…

Gülnaz Doğan, 52 yaşında. Sabah 3’te ağlar atılıyor, 6-7 gibi toplanıyor, kooperatife teslim ediliyor, sanır mısınız ki mesai bitti? Son 8-10 yıldır balıkçılık tek başına üç çocuğa yetmediği için, tekneden sonra bir de gidip otellerde temizlik işleri yapıyor. Her şeye rağmen o denizde huzur buluyor. Öyle ki evleri olmasına rağmen daha çok teknede yaşıyorlar. Belli ki kocasıyla da kafaları pek uyuşuyor, “Bugüne kadar bir tatsızlığımız olmamıştır” diyor. İki başlarına da olsalar, biri şarkı, türkü söyledi mi diğeri dinliyor. “Şahsen küçük balıkta lezzet bulurum” dese de çok ayırdığı yok. Kahvaltıda bile balık seviyor. Bütün balıkçılar gibi o da çocuklarını teknede büyütmüş. Şöyle diyeyim, ağa bakarken bebeği denize düşen kadınlar varmış bildikleri.
Peki balıklar ortak tutuluyor da paralar ne oluyor? Evin geçimini sağlayan işi eşleriyle paylaşmış olmanın kadınlara kattığı büyük bir özgüven var. Akyakalı Hüseyin Kolkesen’e eşlerinin balıkçılık yapmasına izin vermeyen erkek olup olmadığını sordum, sanki soru bile tuhaf geldi. Ama bunda ekonomik şartların da etkisi büyük. 80’lerin başında kıyıdan oltayla sinarit tutarak başlamışlar. Karısı Nejla Hanım her şeylerinin ortak olduğunu ama kendi isteğiyle para işlerine bulaşmadığını söylüyor. Hüseyin Kolkesen, paylaşılmazsa bereketi olmayacağını söylüyor.

Sualtı Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cem Orkun Kıraç’a göre, kıyı balıkçılığı bir tür ibre. Geleneksel yöntemlerle çalışan balıkçı ailelerin sayısı ne kadar fazlaysa, onların karınları ne kadar doyuyorsa o kıyıdaki ekosistem o derece sağlıklı demek. Vaziyet ortada. Gırgır, trol, yasadışı olan gece tüplü zıpkın avları, kıyı dibini kepçeleyen trata ve ığrıp yüzünden deniz dibi gittikçe çölleşiyor. Dönen para çok büyük ve ilişki ağı çok ‘yukarılara’ uzanıyor. Sonra ne oluyor? Akyaka sahilindeki balık-ekmekçilerde Norveç ’ten gelen mezgit satılıyor. Temizlenmiş, fileto çıkarılmış, ta oralardan buraya seyahat etmiş ama yine de daha ucuza gelen balıklar…

Toplumsal cinsiyet ve balıkçılık

Huriye Göncüoğlu, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde özellikle işin ekonomisi üzerine çalışırken az buçuk haberdar olduğu kadın balıkçılar üzerine çalışmaya karar vermiş. Sanat tarihi, edebiyat, antropolojik kaynaklar kadın balıkçılara dair mebzul miktarda kayıt içerirken Türkiye ’dekiler üzerine tek satır yok. 2007’de tek tek tanışarak, kendini sevdirerek, evlerinde kalarak konuşturmuş onları. Hazırladığı tez normal olarak bolca rakam içeriyor. Fakat asıl onunla konuşmaya başlayınca, kimi hikâyeleri gözleri dolacak kadar samimiyetle anlatışından bunun sadece bir yüksek lisans tezi olmadığını anlıyorsunuz. Keşke bir de o hikâyeleri yazsa…

‘Rol modelinin’ erken yaşta eşini kaybeden ama tek başına bütün işleri çekip çeviren Denizli’deki anneannesi olduğunu sonradan fark etmiş. Ne kadar tevazuyla konuşsalar da bu balıkçı kadınlarda benzer dirayeti bulmuş. Bu yüzden de toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden okuyarak bir kadın meselesi olarak bakıyor. Kadınlar da kızları gibi davranıyorlar ona. Sonuçta bu projeye maddi kaynak bulunmasında onun katkısı çok büyük.









radikal.com.tr

Ekleme Tarihi
07.08.2012
Ekleyen Kişi
Celil PAKSOY

Etiketler: kadın balıkçılar, deniz, gökova körfezi, kıyı balıkçılığı, gıda tarım
Link: Kadın balıkçılar




  HABERLER
>> Arşiv İçin Tıklayınız