Bak, ben bu tosunu evladımdan bile ayırmadım Bayram öncesi kurbanlıkların satıldığı 'hayvan pazarına' yol aldık. Aldık ama hayvanlarını yüklenip İstanbul'a gelen celepler pek dertli. Angus'lara öfkeli bir mal sahibi ise hayvanının ucuza gitmesinden şikayetçi: "Ben ona gözüm gibi baktım, bu kadar ucuza satamam."
Daha önce bin kez söylenmiş olabilir: Evet, bayram klişelerle doludur. Elini kesen acemi kasaplar, ipini koparan azgın boğalar, kavurmayı abartmamayı öneren hekimler ve tabii ki kutsal topraklardaki bayram heyecanı… Bu tip haberlerde adres Şeker Bayramı’nda Kapalıçarşı’dan, Kurban Bayramı’nda hayvan pazarından şaşmaz. Âdet olduğu üzere bu bayramda da soluğu hayvan pazarında aldık, ortamın kokusunu -pek doyasıya olmasa da- içimize çektik. İstikametimiz Beylikdü-zü’ndeki satış yeri… Pazara girdiğimizde, dikkat çeken ilk ayrıntı ise bir şeylerin eksik olduğu hissiyatı. Meğer o ‘esnaf kan ağlıyor’ haberleri doğruymuş. Çünkü ne gelen var ne de giden... Gelen sadece bakıyor, fiyat soruyor ve “Biz bir düşünelim” taktiğiyle ortamdan uzaklaşıyor.
Dertler derya olmuş Çadırlara doğru adımlarken, mal sahibi olduğu anlaşılan bir abi “Buyur yeğenim” diyerek içeri davet ediyor. “Yok abi, alıcı değilim, gazeteciyim” deyince davete icabet etmek zoraki hale geliyor tabii. Haliyle “otur bir şey iç, bir çay iç” teklifi de geri çevrilemiyor. Ben oturacak bir tabure ararken, o başlıyor uzun uzun anlatmaya…
“Bize söz verdiler, bakanlık dedi ki ‘Pazarda ithal hayvan satılmayacak.’ Ama bak şimdi her taraf angus dolu, Bulgar danası dolu” diye başlıyor söze. Bir dokunup bin ah işitmek eylemi ete kemiğe bürünüyor ve devam ediyor anlatmaya: “Ben Kırklareli’nden geldim buraya, kamyona verdim para. Bir yıllık ev kiramı 10 günlük çadır için ödedim. Tam beş milyar! Şimdi bu hayvanları satmaya kalkıyorum, alan olmuyor. E ne yapayım.”
“Ne yapmalı abi” diye soruyorum, cevaplıyor: “Geçen sene bir torba yemin fiyatı 26 liraydı, şimdi olmuş bana 45 lira. Neredeyse iki katı. Kamyona da para verdik. Ne kaldı bana? Yem fiyatlarını düşürsünler, ithali de bayramda yasaklasınlar. Biz de zarardan dönelim.” İlk çadırdan “yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı” mesajıyla uzaklaşıyorum.
‘Yemin en güzeli, suyun en temizi...’
Oradan çıktıktan sonra başka bir çadıra doğru yöneliyorum. Buradaki muhabbetin seyri de ayrı doğrultuda. E bir çay da orada içiyoruz. Buradaki celep diğerlerinin aksine Kastamonu’dan gelmiş. Malum mevzulardan o da şikâyetçi ama...
Ara ara mö’leyerek sözümüzü kesen tosunu parmağıyla gösteriyor: “Bak ben bu tosunu evladımdan bile ayırmadım. Ona yemin en güzelini yedirdim, suyun en temizini içirdim. Bu hayvanı yok pahasına nasıl satarım.” Konuşmanın ardından bu çadırdan da “Devletin buna bir şey yapması lazım” mesajıyla ayrılıyoruz.
Çıktığım çadırın yanında Hayrabolu’dan gelen başka bir celep var. Fotoğraf makinesini görünce “Hayvanın hası bende. Sana Sultan’ı göstereyim” diyor. İçeriye bir koşu gidip, yularını tuttuğu Sultan isimli boğayı öve öve bitiremiyor. Sonunda baş başa poz vermeyi de ihmal etmiyor tabii. Onun rahatsızlığı ise imkân(sızlık)lardan: “Ne temiz bir tuvalet var, ne de duş… Zaten jeneratör dışında elektrik kullanamıyoruz. Ayazda mecbur hayvanlarla iç içe uyuyoruz” diyor.
‘Gelinlik kız gibi’
Oradan ayrılırken, bir satışa denk geliyorum. Mal sahibi ve alıcı arasında dakikalarca süren el sıkışma ve pazarlık faslı mutlu sona ulaşırken, dahil oluyorum ortama. Başka bir koyunu fotoğraflamak için eğildiğimde, “Dur” diyor celep, “Önce şunu gelinlik kız gibi süsleyelim de kısmeti açılsın” diyor. Bir tanesi başına, diğeri de beline iki kırmızı kuşak bağlanıyor koyunun. Dudaktan çıkan ‘cücük’ sesleri eşliğinde poz verdiriyoruz hayvana.
Pazardan ayrılırken iki şey kalıyor akıllarda: Ne alan memnun ne de satan… Bir de yıllar geçse de hayvan pazarı atmosferinin hep aynı oluşu...
Her sene “Nerede o eski bayramlar” klişesiyle geçmiş yâd edilirken, değişmeyen hakikatlerden biri olarak ön plana çıkıyor pazarlar. Satıcının hayvanını boynuzundan billuruna kadar övmesi, alıcının ise koyunun dişlerini dahi kontrol etmesi, sonra ikisinin kollar koparcasına tokalaşması bir ritüel. Hem de uzun yıllar kaybolmayacak cinsten… Bu vesileyle de eski bayram nostaljisi yaşayan ‘klişe timini’ hayvan pazarına davet ediyor, ortamı şöyle bir kolaçan etmelerini diliyoruz.
Ankara ’da koyun ucuz İzmir ’de tosun
Piyasayı merak edene söyleyelim: İstanbul ’da geçen sene 800 liradan satılan küçükbaş hayvanların fiyatı bu sene 600 liraya kadar düşmüş. Aynı dönemde 8 bin liraya satışa sunulan büyükbaş hayvanlar ise 6 bin 500 lira civarında. Fakat Beylikdüzü’ndeki satış merkezinde fiyatı 5 bin 500 liraya kadar düşen tosunlar mevcut. Ankara ve İzmir’de ise bu hayvanların fiyatları daha düşük seviyede. Ankara’da 500 liraya koyun, 2 bin 500’e tosun; İzmir’de ise 400’e koyun, 3 bin liraya tosun bulmak mümkün.
Üsküdar’ın kurbanları lavanta gibi kokar
Beylikdüzü’ndeki kurban pazarı biraz sapa bir yerde olduğu için ilk başta bulmakta zorlandım. Tek değilmişim, zabıtalar evden kurbanlık almak için yola çıkıp kaybolanlardan, yolunu zar zor bulanlardan bahsetti. İstikamet belirtecek bir ekipmanla yola çıkmadığım için, içgüdülerle harekete geçmek hasıl oldu tabii. Ve malum kokuyu takip ederek mutlu sona ulaştım. Şimdi hemen konuyu bağlayalım: Tezek kokusu gerçekten de çevredeki sakinleri rahatsız edebilecek kadar ağır.
Lavantalı, papatyalı
Ama pazarlardaki bu kokuyu önlemek için Üsküdar Belediyesi bir adım attı. Yetkililer rahatsızlık veren hayvan ve tezek kötü kokusunu gidermek için satış noktalarına yakın bölgelere lavanta ve papatya kokusu sıkıyor. Uygulama, belediyeye ait ilaçlama araçlarıyla yapılırken, caddeleri, sokakları ve site bahçelerini de çiçek kokusu sarıyor. |