Sadece ömrünüzü uzatmayı mı yoksa hem uzun yaşayıp hem de verimli, iz bırakan, içi dopdolu bir ömür mü istiyorsunuz...
Biz istesek de istemesek de ömrümüze her 10 yılda en az 1-2 yıl ekleniyor. İstatistiklere göre de ortalama yaşam 80'leri geçmiş, 90'lara "merhaba" diyor. Durum bizde de aynıyla geçerli: Kadınlarımız 80'i, erkeklerimiz 70'i rahatça deviriyor. Peki, amaç sadece bu mu olmalı? Yalnızca hayat uzatmak yeterli sayılmalı mı? Bir ömrü güzel şeylerle doldurulup keyifli, mutlu, huzurlu ve de "verimli", yetmedi üstelik bir de "mükemmel" hale getirilmesi gerekmez mi? Simone de Beauvoir, bu soruların yanıtını yıllar önceden verip bakın neler yazmış: "Hayatın içinde hem ölümsüzleşmek hem de kendini aşmak vardır. Eğer tüm yapabildiğiniz sadece kendinizi idame ettirmek ise o zaman yaşamak, ölmemekten farksız bir şeydir." Karar sizin! Sadece ömrünüzü uzatmayı mı, yoksa hem uzun yaşayıp hem de verimli, iz bırakan, içi dopdolu, keyifli, huzurlu ve mükemmel bir ömür mü istiyorsunuz? Tom Peters diyor ki; "Aslında son derece aşikâr olan ama genellikle unutulan bir gerçeği hatırlarsak, sahip olduğumuz tek şey yaşadığımız andır." Ve ekliyor: Mükemmellik: Her zaman ve şimdi olmazsa ne zaman?" Ömrümüzü uzatmaya gayret edelim ama "anı" ıskalamamayı ve geride küçücük de olsa "mükemmellik izleri" bırakmayı da ihmal etmeyelim.
BUGÜNÜN NOTLARI
? Ömür uzunluğu ile mitokondri fonksiyonları arasında önemli bağlantı var. Mitokondrileriniz yaşlandıkça siz de yaşlanıyorsunuz. Mitokondrileriniz güçlü kalıp verimli çalışıyorlarsa işiniz kolaylaşıyor. Hele bir de mitokondrilerinizin sayısını artırabilirseniz işte o zaman işin tadına doyum olmuyor. Ve bütün bu işlerin sadece bir anahtarı var: Düzenli egzersiz yapmak, aktif ve hareketli bir hayat sürmek. ? Ömür kısaltan besinlerin ilk sıralarında şunlar var: Şeker, aşırı tuz, beyaz un ya da nişasta içeren besinler, şekerli, gazlı, fosforik asitli her türlü içecek. ? Peki enflamasyon/iltihap nasıl önlenecek ya da azaltılacak? Daha çok zerdeçal (kurkumin), zencefil (ginger), biberiye (karnosik asit), çay (kateşinler), elma (kuvarsetin), ananas (buromelain) ve acı kırmızıbiber (kapsaisi) tüketilerek! Kolay formül şu: Yarım su bardağı kadar ev yapımı yoğurda her gün bir çay kaşığı kadar toz zerdeçal, toz zencefil, toz üzüm çekirdeği, toz ısırgan otu tohumu ekleyip üzerine bir-iki çay kaşığı sızma zeytinyağı ilave edin, afiyetle yiyin.
Hangi kalsiyum daha iyi? Kalsiyum, en çok kullanılan desteklerden biri. Pek çok nedenle ama en yaygın olarak da kemik kırılganlığını önlemede kullanılıyor. Ne var ki kullanılan kalsiyum dozu da tuzu da yanlış. Eğer günlük kalsiyum takviyesi almak istiyorsanız önce "Hangi kalsiyum?" sorusuna yanıt arayın. Piyasada yaygın olarak satılan -ve ucuz olduğu için tercih edilen- kalsiyum karbonat yerine kalsiyum sitratı tercih edin. Kutuyu önünüze koyup etiketi kontrol edin. Bunu hemen şimdi yapın, ihmal etmeyin. Kalsiyum karbonat hem mide asitini baskılıyor hem de böbrek taşı ihtimalini yükseltiyor. Ayrıca kabızlığa da sebep olabiliyor. Daha da önemlisi emilim oranı çok düşük. En etkin kalsiyum tuzu ise kalsiyum sitrat. Günlük dozunuz ise özel koşullar dışında asla maksimum 400-600 mg'ı geçmesin. Fazlasını takviye haplarıyla değil de doğal yoldan karşılayın. Beslenme programınıza kalsiyumdan zengin besinleri dâhil edin. Mesela daha fazla yoğurt, peynir, badem, lahana, ıspanak, marul, kılçığıyla birlikte yenebilen küçük balıklar, susam tohumu ilave edin. Önemli bir nokta da şu: Kalsiyum hapları genellikle kabızlık yaptığı için birlikte magnezyum da almakta fayda var. Ayrıca kalsiyum haplarının çoğu maalesef fazla sıkıştırılmış formda imal ediliyor ve yuttuğunuz hapların çoğu bağırsaklarınızda açılmadan kanalizasyona gidiyor! Yuttuğunuz hapın bağırsakta açılıp açılmayacağını kontrol etmek istiyorsanız kalsiyum tabletini bir bardak sirkede yarım saat bekletin, tablet kaliteliyse bu süre içinde erimeye başlamalıdır.
Canınızı sıkmayın!
Yukarıdaki tavsiye önemli ama emin olun her zaman ben de tam olarak uymuyor, uyamıyorum. Yine de siz ne yapın edin canınızı çok sıkmamaya çalışın. Zor günlerden geçtiğimiz kesin. Hatta sıkıntılı bir sürecin başlangıcında olduğumuzdan da şüphem yok. Ama yine de ne yapın edin lütfen keyfinizi kaçırmayın. Keyif kaçtı mı motivasyon da düşüyor. Motivasyon düştü mü uykusuzluktan yorgunluğa pek çok şey birbiri ardına geliveriyor. Aman dikkat!
Hamburger yiyor mu Bugüne kadar belki yüzlerce doktor ve beslenme uzmanı, "hamburger kültürü"nün çocukların sağlığını ne kadar olumsuz etkilediğini dile getirdi. Bu konuda yapılmış pek çok bilimsel araştırma da var. Hamburgerle birlikte tüketilen özellikle patates kızartması, rafine un, fosforik asit ve şeker yüklü asitli içecekler de en az hamburger kadar sorun yaratma eğilimindeler. Avustralya'da yapılan yeni bir çalışma, hamburgerin sadece metabolik sendromu tetiklemekle, kilo aldırmak, yorgunluk ve halsizliğe yol açmak dışında önemli bir probleme de çanak tuttuğunu ortaya koydu. Araştırmanın sonuçlarına bakılırsa hamburger kültürüyle iç içe olan çocuklar zekâ testlerinde, "sağlıklı beslenen" arkadaşlarına oranla daha başarısız. Bu çocuklarda öğrenme de, hafıza/bilgi depolama da, dikkat yeteneği ve odaklanma da zamanla yavaşlayıp gücünü kaybediyor. Buna karşın doğal yolla beslenen, "hamburger, kızarmış patates, kolalı içecek" üçlüsü yerine meyve, sebze ve diğer doğal besinleri tüketen çocuklarda bu yetenekler daha güçlü ve sağlam. Kısacası hamburger kültürü çocuklarınıza sadece kilo aldırmıyor, aynı zamanda aptallaştırıyor da!