Sanırım Efes Pilsen basketbol takımının bir maçını ilk kez 1977'de ya da 1978'de seyretmiştim. Keyifli bir ağustos akşamında, o zamanlar kulübün bulunduğu Moda Cem Sokak'taki açık sahada, Efes Pilsen ile Galatasaray maçını izlemiştim.
Maça beni ağbim götürmüştü. Arkadaşı Aydın, Efes'in genç takımında oynuyordu. Sanırım o nedenle maça gitmişizdir. Ben 12 – 13 yaşında olsam gerek.
Maçı Efes büyük bir farkla kazanmıştı. Beni asıl şaşırtan ise o yıl Efes'in İkinci Lig'de; Galatasaray'ın ise Birinci Ligde olması idi. Bunun nedenini ağbime sorduğumu anımsıyorum. Efes yeni kurulduğu için alt liglerden Birinci Lig'e geliyordu. Zaten o yılın sonunda Efes Pilsen basketbol takımı Basketbol Birinci Ligi'ne çıktı ve ardından da sayısız başarılara imza attı.
O yıllarda biz hep Efesliydik. Hem semtimizin (Moda) takımı idi, hem de iyi basketbol oynarlardı. Kara Mehmet, Aytek, Necdet, Doğan (Hakyemez), … Bu ağbilerimizi özellikle yazın açık sahada antrenman yaparken izlerdik. Sonra da kışın Spor Sergi'de maçlarına giderdik. O zamanın güçlü takımları Eczacıbaşı, İTÜ, Beşiktaş, Çukurova… maçlarını sabırsızlıkla beklerdik.
Sonra Efes Pilsen kulübü fabrikasının olduğu Merter'e taşındı. Çok güzel bir kapalı saha ve tesis yapılmıştı. Bu satırların yazarı da basketbol sevgisini antrenör olarak sürdürünce işler değişti!
Özellikle 1980'li yılların ikinci yarısında ben Eczacıbaşı takımında altyapı antrenörü iken en büyük rakibimiz Efes Pilsen'di. Her yaş grubunda İstanbul ve Türkiye birinciliklerine oynarlardı (sanırım hâlâ da öyledir). Efes'in bir altyapı takımını yenmek bir olaydı. O yıllarda Efes Genç takımını yıllarca çalıştıran Aydın ağbi (Örs) sonra yıllarca A takımını başarı ile çalıştırdı. Sanırım o zaman küçük takım antrenörü olan Ergin (Ataman) şimdi Efes A takımının başındadır.
Ben 1990'ların başında basketboldan koptum; iş yaşamına girdim. Ama her zaman iyi bir basketbol izleyicisi oldum. Özellikle maçlar televizyondan naklen yayımlanmaya başlandıktan sonra her hafta sonu mutlaka iki ya da üç maç izledim. Yine Efes en sevdiğim takımlardan biri idi.
Bazen ruhsuzluklarına, profesyonelliklerine, acımasızlıklarına (zayıf rakiplerine çok büyük farklar atmaktan çekinmezlerdi) ve gençlere az önem vermelerine kızdım. Ama Efes Pilsen kulübünün yıllarca Genel Kaptanlığını yapan Pano Natof, benim gibi Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi'nden mezun bir ağbim olduğu için her zaman Efes benim takımım olarak kaldı.
Efes Pilsen basketbol takımının ya da bir kurum olarak Efes Pilsen'in Türk spor ve sanat yaşamına katkılarını zaten sanırım kimse tartışmıyor. Ama geçen hafta önerilen bir mevzuat değişikliği nedeni ile (Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu yönetmeliği), Efes Pilsen spor kulübü kapanma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
TAPDK yönetmeliğinin amacı açıktır: Gençleri alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklardan korumak. Bu amacı sanırım hepimiz destekleriz. Çünkü gençlerimiz ne kadar geç alkol ve sigara ile tanışırlarsa (aslında hiç tanışmasalar daha iyi ya!) kendileri için o kadar iyi olur. Benim de on yaşında bir oğlum var ve ben de oğlum ergenliğe yaklaştıkça onu bu kötü alışkanlıklardan nasıl koruyacağımı düşünüyorum.
Peki acaba yasak çözüm getirir mi?
Ya da insanlar Efes Pilsen deyince birayı mı düşünüyor? Selpak markasının adının uzun yıllar kâğıt mendille özdeşleşmesinin tersi bir örnek gibi, Efes Pilsen adı da bende hiçbir biçimde bira markası olarak çağrışım yapmıyor. Üstelik Efes Pilsen, ürettiği kaliteli biralarla, Türkiye'ye gelen yabancılar tarafından bile adı ile istenen bir ürünü ortaya koymuşken…
Öte yandan Efes Pilsen'e özel bir iznin ya da ayrıcalığın çıkarılmasına da içim elvermiyor. Türkiye'nin başına ne geldiyse bu türlü "yasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" yaklaşımından gelmedi mi?
Yasa koyucularının işi bu kere gerçekten zor! Onların yerinde olmak istemezdim. Ama onlardan bir basketbolsever ve bir sporsever olarak rica ediyorum, lütfen Efes Pilsen basketbol takımına; bu Türkiye'nin bu spora en çok kaynak ayıran takımına dokunmasınlar!