ZAMAN zaman kimi erkek okurlardan “kadın girişimcileri” kayırma sitemleri alıyorum.
Gizleyecek değilim. Elbette gönlüm kadın girişimcilerden yana. Ancak bugün hiç kendi mesleği olmadığı halde iki yılda gastronomi dünyasına kendini kabul ettirmeyi başarmış bir “erkek girişimciden” söz edeceğim. Bizim gazetenin geçtiğimiz haftalardaki “en iyi dondurmacılar” listesinde üçüncü sıraya oturmayı başaran “Dondurmacci” markasının arkasındaki isim Ersin Peya. Tanışmamız tamamiyle tesadüfi olan Peya’nın hikayesini dinlemek için önceki gün Bağdat Caddesi’ndeki “Dondurmacci” dükkanına uğradım. Peya’nın 1986 yılında kurduğu tekstil şirketi Mino, Top Shop, Guess, River İsland gibi ünlü firmaların tedarikçiliğini yapıyor. Tekstilcinin hobisi ise evde “24 saat durmaksızın yiyebilirim” dediği dondurma yapmak. Çocukluğunun Ankara’sında “dondurmacci” diye bağıran seyyar dondurmacının lezzetinde bir dondurma arayışında. ABD’den dondurma makinesi geliyor, dondurmacılıkla ilgili ne kadar kitap varsa okunuyor hatta kurs için İtalya’ya bile gidiliyor. “Teoride dondurma nasıl yapılır iyi öğrendim ama işi pratiğe dökünce aromanın ne kadar önemli olduğunu keşfettim” diye anlatıyor. İşin “püf” noktası aroma üstelik bizim coğrafyada doğal aromadan bol şey yok. Peya neredeyse bir laboratuvara dönüştürdüğü evinin mutfağında bu kez doğal aroma elde etmenin yollarını araştırıyor. Bodrum’dan mandarina, Isparta’dan gül yaprağı, Antep’ten fıstık, Datça’dan badem derken bugün 100’e yakın aromayı çıkartabilecek durumda. Dolayısıyla Dondurmacci’da 100’e yakın dondurma bulmak mümkün. ODTÜ mezunu Peya “dondurmalar için aroma, yağ ve şeker oranlarını dengelemek için matematiksel bir model oluşturdum” diyor. Uzun yıllar evde denemeler yaptıktan sonra iki yıl önce yaklaşık 150 bin euro yatırımla Mecidiyeköy’de imalathanesini açan Peya dondurmasını şöyle tarif ediyor: “Gıda aroması ve gıda boyası kullanmadan tamamiyle doğal malzemelerden elde edilmiş yerel tatları içeren bir ürün”. Son zamanlarda dondurma sektöründe moda haline gelen İtalyanca isimlere inat markanın adı da Türkçe. Dondurmacci, Bağdat Caddesi’ndeki dükkanının yanı sıra, çeşitli marketlerde satılıyor ve İstanbul’un Sunset, 360, House Cafe, Kantin, Maya, Lebiderya gibi gözde mekanlarında ikram ediliyor. Dondurmayla ilgili araştırmalarına devam eden ve en son “stevia”lı (şeker bitkisi) dondurmasını satışa çıkartan Peya’ya esas işinin ne olduğunu sordum. Şimdilik tekstilmiş. Ama birkaç yıl sonra dondurmanın daha ön plana çıkması mümkünmüş.
Yıldız Sarayı Müzesi’ne 700 bin euro aranıyor
STRATEJİST kimliğiyle tanıdığımız Ali Serim aynı zamanda Yıldız Sarayı Vakfı’nın Başkan Yardımcısı. Vakfın Başkanı Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. Serim’in ricası üzerine geçenlerde Yıldız Sarayı’nın yolunu tuttum. Sarayın büyük bir bölümünde ve eylül sonu açılması planlanan Küçük Mabeyn Köşkü’nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Restorasyon çalışmalarını yürüten İstanbul İl Özel İdaresi sadece Harem’in restorasyonu için 12 milyona yakın bir para harcamış. Osmanlı’nın son dönemine tanıklık eden, geniş bir alana yayılmış ve vaktinde 12 bin kişinin kaldığı sarayda daha yapılacak çok iş var anladığım kadarıyla. Her şey tamamlandığında Topkapı gibi turistlerin öncelikle ziyaret ettikleri bir mekana dönüşebilir. Vakfın sorumluluğunda olan Yıldız Sarayı Müzesi ise henüz sponsor bulamadığı için kaderiyle baş başa. Yıldız Sarayı’nın şaşalı günlerinden 200’ün üzerinde nadide parçanın sergilendiği müzenin restorasyonu için proje hazır ama gerekli 700 bin euro ortada yok. Bu arada Yıldız Sarayı’nı bir efsaneye dönüştüren Sultan II. Abdülhamid’in saraydaki yaşamıyla ilgili yeni ayrıntılar gün ışığına çıkıyor. Ali Serim’in aktardığına göre, en son Saray Tiyatrosu’nun opera repertuarına ait notalar, Abdülhamid döneminde tiyatro müdürlüğü yapan Arturo Stavrolo’nun ailesi tarafından vakfa teslim edilmiş. Bunlardan sarayda en son Verdi’nin Rigoletto’sunun dinlendiği anlaşılıyor.
Sultan Abdülhamid’in opera zevki benimkine pek uyuyormuş.