Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya taptığı en ölümcül katkılardan biri Amerikan beslenme tarzıdır.
Arkasındaki muazzam para ve propaganda gücü ile bu tarz bütün dünyada genç, modern, cool bir yaşam biçimi olarak pazarlanmaktadır. Ve dehşetli bir salgın gibi dünyayı hasta etmekte, öldürmektedir.
Amerikalının sofrasında (ve kucağında ve arabasında) tükettiği gıdaların tümüne yakını bir fabrika üretim sürecinden geçmiş maddelerdir. Yani tarladan veya ağaçtan değil iş yerinden gelir. Yenilen etler fabrika usulü doyurulan hayvanlardan elde edilir. Büyük miktarda yağ, şeker ve tuz içerir. Unlar rafine edilmiştir. Ekmek beyazdır ve gerçekte ekmek kılığında şekerdir.
Bu sofrada her şey boldur sebze ve meyve hariç.
Bu diyetin sonucu obezitedir, şeker, kalp hastalığı ve kanserdir. Bilimsel araştırmalara göre ABD’deki obezitenin, yani aşırı şişmanlığın ve şeker hastalığının tamamı, kalp hastalıklarının yüzde sekseni ve kanserlerin üçte birden fazlası doğrudan bu diyetin sonucudur.
Buna karşılık geleneksel tarzda beslenen toplumlarda bu tür sorunlar yoktur.
Aşırı kimyasal ürünler
Geleneksel tarz, tereyağının margarinden, zeytinyağının çiçek yağından faydalı olduğunu bilen, süpermarketten değil pazardan alışveriş yapan annenizin ve anneannenizin tarzıdır.
Bu tarz binlerce, belki on binlerce yıl denendikten sonra günümüze geldi. Cerrah başlığı, beyaz pardösü, eldiven ve çizme giyen amcalar ve teyzeler tarafından yaratılmadı.
Sorun yağ, karbonhidrat ve hayvansal protein değildir. Grönland Innuitlerinin ana besini fok balığı yağıdır. Orta Amerikalı Kızılderililer fasulye ve darı yer. Afrika’nın Masaileri öküz kanı, eti ve sütü ile beslenir. Hiçbirinde yukarıdaki kronik hastalıklar yoktur.
Sorun fabrikaların ürettiği, aşırı kimyasal, tuz ve şeker yüklü sahte gıda ve içecek benzeri aldatmacalardır.
Bunlardan bizde yok, diyorsanız, herhangi bir süpermarkete gidin. Anneannenizi de beraber götürün bakalım orada gördüklerinin kaç tanesini tanıyacak. Süpermarketlerde genellikle sağ tarafta bulunan zerzevat bölümü dışında hemen hemen her şey fabrika ürünüdür. Ve bunların sayısı günbegün artmaktadır.
Genetiği değiştirilmiş ürünler
Bizim gibi ülkeler uluslararası gıda devlerinin hücumuna karşı bir koruması yoktur. Bürokrasi gerekli bilgi birikimine ve iradeye sahip değildir ve bükülebilirdir. Yönetimler şirketler ve lobiler tarafından kolayca satın alınabilir.
İçki tüketimini asgariye indirmek için yırtınan hükümet alkolden daha yaygın ve öldürücü bir bela olan bu sinsi felakete seyirci kalacağını Türkiye’nin kapılarını genetiği değiştirilmiş ürünlere açmakla gösterdi.
İmana dayalı yönetim tarzlarının en büyük özelliği iki yüzlülükleridir.
Birçok kural var ama formül basittir. Tarladan geleni, ağaçtan koparılanı yiyin, yapay olan her şeyden uzak durun. Eti sebzenin garnitürü olarak kullanın. Beyaz ekmekten uzak durun. Televizyonda reklâmı yapılan yiyecekler ve içecekleri evinize sokmayın. İçeriğinde mutfağınızda bulundurmayacağınız kimyasal, boya v.s. ihtiva eden hiçbir şeyi satın almayın.
Ve süpermarkete ninenizle gidin, onun tanımadığı şeylere dokunmayın.
Metin Münir
http://www.milliyet.com.tr/