Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 22 Aralık 2024 Pazar
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  İçecek  »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Tüketici köşesi
 Meyve suyu, şuruplar
 Kola, gazlı içecekler
 Su, Soda, Maden suyu
 Alkolü İçkiler
 Çay, Kahve
 Süt, Süt Ürünleri
 Şalgam
 Diğer içecekler

 
 Sahrap SOYSAL
 [email protected]

 25 Nisan 2013


Çay içmeyi seviyoruz

“Ocağa hemen bir çay koyalım mı”, “Bir çay demleyeyim de günün yorgunluğu gitsin” ya da “Yemeğe mi gelecekler, çaya mı?” hepimizin pek çok kez duyduğu ya da bizzat söylediği cümlelerdir. Çay günlük hayatımızın içine öyle bir sızmıştır ki, farkında olmadan paylaşırız onunla hayatımızı.


Peki ne zamandan beri durum böyle? Osmanlı İmparatorluğu zamanında yemeklerden sonra kahve içmek adetti. 17. yüzyıl Osmanlı’sında kahvenin yanında çay da içilmeye başlandı, hatta 1800’lerde çay yetiştirilmeye de çalışıldı. Ancak bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı ve nihayet 1917’de ilk kez Doğu Karadeniz’de yapılan tarım başarılı diyebileceğimiz sonuçlar verdi.
Tarımının yapılıyor olması elbette Türkiye’deki çay içicilerinin sayısını artırdı. Ancak bu artış asıl II. Dünya Savaşı’nda gerçekleşti. Kahve tiryakisi olan Türkler, savaşın zor şartlarında yurtdışından kahve gelememesi nedeniyle “başka içecekler” içmeye mecbur kaldı. İşte bu içeceklerden bize en yakını çaydı ve böylece arttı Türkiye’deki çay tiryakilerinin sayısı.
Çayın rengini görmeyi seven bir millet olarak biz Türkler, önceleri yaygın olarak kullandığımız porselen fincanlardan da vazgeçip cam bardaklara yönelmişiz. Cam sektöründeki gelişmeyle birlikte cam bardaklarımızdaki çeşitlenme de çoğalmış ve biz ince belli bardakta çay içmeye bayılır olmuşuz.

Zeytinyağlı domates lepesi

Pirinci bol tuzlu suda 60 dakika kadar bekletin. Kuru soğanları incecik doğrayın. Domatesleri soyup tavla zarı formunda doğrayın.
Yeşil sivri biberleri temizleyip tohumlarını yıkadıktan sonra, çok ince halkalar halinde dilimleyin.
Diğer taraftan, zeytinyağının yarısını geniş bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşin üzerine oturtun.
Yağ kızınca soğanları aktarıp tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 4-5 dakika, soğanlar sararıncaya kadar kavurun.
Yeşil biber ve domatesi de ilave edip sık sık karıştırarak 5 dakika daha kavurun. Üzerine sıcak et ya da tavuk suyunu aktarıp, tuz ve karabiberi serpin.
Pirinci iyice yıkayıp süzdükten sonra hemen tencereye aktarın. Birkaç kez karıştırarak orta ısılı ateşte pişirin. Lepe pilav gibi tane tane olmaz. Hafif sulu olmalıdır. Dolayısıyla pirinç yumuşamaya başlar başlamaz, yani kaynadıktan yaklaşık 10-12 dakika sonra yemeği ocaktan alın.
Üzerine kalan zeytinyağını gezdirip tahta kaşıkla karıştırın. Tencerenin kapağını tekrar kapatın. Bu pilavın özelliği zeytinyağlı oluşudur.
Böylece hem sıcak hem de ılık olarak yenebilir.

Malzeme listesi

* 2 su bardağı pirinç
* 3 adet orta boy kuru soğan
* Yarım su bardağı zeytinyağı
* 5 adet orta boy domates
* 6 adet yeşil sivri biber
* 2 çay kaşığı tuz, karabiber
* 3 su bardağı et
ya da tavuk suyu









http://www.hurriyet.com.tr/

Ekleme Tarihi
25.04.2013
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Etiketler: Çay içmeyi seviyoruz,Sahrap SOYSAL
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız