Alternatif işlerin izlenip temelli bir girişim haline getirilmesi tamamen bir vizyon sorunu. Her şeye girift teknoloji ve yüksek sermaye gözlüğüyle bakmak doğru değil. Küçük çaplı işlerin bahşettiği fırsatlar da var. Üstelik bu işler kulvar değiştirmek isteyen girişimciler için yeni bir açılım demek.
Önümüzdeki birkaç hafta, Türkiye'de bilinmeyen bu sıra dışı işlerden bahsedeceğim. Narenciye meyvelerinden elde edilen "uçucu yağlar" ve "yağ reçineleri" bu girişim serisinin ilk örneği. Bilindiği üzere Akdeniz güneşini alan bölgelerimizde dünyanın en lezzetli "citrus" çeşitleri yetişiyor. Edremit Körfezi'nden İskenderun'a uzanan sahil şeridinde mandalina, limon, greyfurt ve portakal çeşitleri bu türün en güzel örnekleri. Fiyat yüksek, alıcı hazır "Satsuma Mandalinası", "Enterdonato Limonu", "Thompson Portakalı" gibi kimi çeşitlerin bir başka özelliği daha var. Anadolu coğrafyasının kimyası onlara önemli bir farklılık kazandırmış. Meyve kabukları olağanüstü "eterik yağ" içeriyor. Başta kozmetik ve tıp alanında kullanılan bu uçucu yağların en önemli farkı, yüksek fiyatlarıyla hazır ihracata konu olması! Halen Türkiye'de 850 bin ton limon, 1 milyon 700 bin ton portakal yetişiyor. Sadece limon ve portakalın yüzde 12'si "ıskarta" tabir edilen standart dışı mal olarak elden çıkıp yok ediliyor. Üreticilerin "şataf" adını verdiği limon ile kalitesi çok düşük portakalların çoğu çürüyor ve küf ürettiği için gübre olarak dahi kullanılamıyor. Soğuk vuranlar dahil, sonuçta yaklaşık 250 bin ton narenciye bir yerde yok olup gidiyor. Oysa İtalya ve İspanya'da olduğu gibi yalnız meyve suyu fabrikalarında değil, tüm meyvelerin kabuklarından standart işlemler sırasında da "citrus oil" elde edilebilse, bu işin geliri hayli artacak. Böylece standart limon ve portakallardan da yağ alınmış olacak. Her iki yöntemde alınan yağların yalnız kozmetik ve tıp alanında değil; meşrubat, pastacılık, gıda ve temizlik endüstrilerinde de kullanıldığını söyleyeyim. Bu yağlar genellikle "fiksatif" (bağlayıcı) gerektirmeyen, insan sağlığını destekleyen ürünler. "Sitrus yağları"nın kullanıldığı bir başka alan ise son yıllarda alternatif tıp alanında moda haline gelen "aromaterapi" uygulamaları. Narenciye paketleme tesisleri kendi bünyelerinde bu işi kurabilir veya lokal olarak çalışan işletmeler bu konuya yatırım yapabilir. Örneğin kooperatifleşme benzeri bir organizasyonun bulunduğu Sicilya'da üretilen yağlar borsa fiyatları üzerinden dünya piyasasına sunuluyor ve her bir meyvenin kabuğundan yararlanılmış oluyor. İşin ilginç tarafı, bizim narenciye meyvelerinin kabuklarında dünya ortalamasının üzerinde uçucu yağ bulunması. "Citral", "limonen", "gerenial" gibi bileşikler, özellikle Doğu Akdeniz Bölgesi meyvelerinde çok daha fazla. Üretim metodu çoğu zaman solvent esaslı çözücülerle gerçekleşiyorsa da bu yöntem oldukça tehlikeli ve yağ kalitesini bozan bir uygulama. Şimdi ekstarksiyonla yağ elde edilmesi daha çok tercih ediliyor, çıkan yağ kaliteli oluyor. Ancak bu yöntemde meyve kabuklarının tıpkı zeytinyağı elde edilmesi gibi "soğuk sıkım"la alınması gerekiyor. Bunlar daha çok ıskarta meyvelere uygulanan yöntem. Son teknoloji ise her bir meyvenin kabuğundaki gözeneklerin delinerek yağın direkt olarak alınması şeklinde. Bu amaçla meyveler özel bir tünelden geçiriliyor ve basınç altında yağı alınıyor. "Sitrus yağları"nın kalitesini düşüren en büyük etken ise sıcaklık ve oksidasyon. Bu ayrıntıya dikkat edilir ve meyve içeriğine zarar verilmez ise satışa sunulan tüm ürünlerden mumlama öncesi yağ alınabilir. Böyle bir uygulama, ekonomi açısından önemli bir gelir demek. Ortalama olarak 1 ton limondan 10 kilo, 1 ton portakaldan ise 4 kilo yağ elde ediliyor. Uygulanan sistemin kendi içinde küçük bir endüstriye dönüşmesi mümkün. İşin ilginç yanı ise Amerika'da en çok patent başvurusu yapılan konuların başında "citrus peel oil extractor" tasarımlarının olması. Çünkü elde edilen yağlar çeşitli aşamalardan geçirilip kozmetik alanında değerlenebilecek hale getiriliyor ve çok yüksek fiyatlarla satılıyor.
Nur Demirok
http://www.referansgazetesi.com/ |