Geçen ayki “Havza Bazlı Tarımsal Destekleme Modeli”ni konu alan “Sayın Bakan İyi Propagandist, Ancak Âlem de Kör ve Ahmak Değil” başlıklı yazımdan sonra, Tarım Bakanlığı TÜGEM Tarım Arazilerini Değerlendirme Daire Başkanı Sayın Hasan Dursun aradı. Bu gibi konuları telefonda konuşmayı pek sevmem. Ama nezaketen Sayın Dursun’un aynı cümlelerin tekrarı olan uzun açıklamasını sabırla dinledim. Ben dinlerken ne kadar sıkıldıysam, kendisinin de neresinden tutarsan elde kalan, bu uyduruk çalışmayı savunurken o kadar sıkıldığını ve zorlandığını hissettim. Sayın Dursun’un savunmasından aklımda şu mealdeki ifadeler kaldı: “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli adını verdiğimiz çalışma aslında bir destekleme modeli değil. Bu çalışma ile Türkiye’nin tarımsal yapısını ve potansiyelini belirledik. İklim verilerinden ve arazi değerlerinden yola çıkarak, Türkiye’nin neresinde, hangi özellikleri taşıyan arazileri var, bunların toprak yapısı, ekolojik şartları ve iklim değerleri nelerdir, buralarda hangi ürünler yetiştirilirse verimli olur, sorularının cevaplarını aradık. Onun için çalışma bir destekleme modelinden çok, Türkiye’nin tarımsal envanterini ortaya koyan bir belgedir. Bu belge, gelecekte de herkese rehber olacak. Tarım politikalarının doğru oluşmasına, tarımsal desteklerin amacına ulaşmasına ciddi katkı sağlayacaktır.”
Sayın Dursun, tarım arazisi olmayan ilçelerin tarım havzalarında gösterilmesini de “Buralar tarım bölgesi oldukları için değil, gösterildikleri havzanın özelliklerini taşıdıkları için o havzalara dahil edilmiştir” şeklinde izah etmeye çalışırken de hayli zorlanıyordu. O yüzden, “Keşke bu yazıyı yazmadan bizimle bir görüşseydiniz. Çalışma hakkında size ayrıntılı bilgi verir, amacını daha iyi anlatma fırsatı bulurduk. Ama yine de geç kalmış değiliz. Bu konuda sizinle yüz yüze görüşmeyi çok arzu ediyorum. HASAD ciddi ve tarım sektöründe etkili bir dergi. Onun için bu projeye destek vermenizi bekliyoruz. Çünkü Türk tarımının birçok sorununa çözüm getirecek bir çalışma” dedi.
Tabi ki biz doğru olduğuna inandığımız her fikri, her çalışmayı severek destekleriz. Bir katkımız olursa bundan da büyük mutluluk duyarız. Ama, içinde meyve, sebze tarımı, hayvancılık ve yem bitkileri olmayan, üstelik bir sürü saçmalıkla dolu olan böyle bir çalışmaya bırakın destek olmamızı ciddiye almamız bile mümkün değil. Çünkü ortada iddia edildiği gibi ciddi bir çalışma yoktur. Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Hem diyorlar ki Türkiye’nin tarımsal envanterini çıkarttık, hem de bir karış bile tarım arazisi bulunmayan ilçeleri bu envanterin içinde zikrediyorlar. Böyle bir mantık olur mu? Efendim bu ilçeler gösterildikleri tarım havzasının özelliklerini taşıyormuş. Taşısın. Bunun tarımla ve tarımsal envanterle ne alakası var? Bırakın Allah aşkına çocuk mu kandırıyorsunuz. Geçen ay yazdım. Ortada öyle iddia edildiği gibi 200 kişinin, üç üniversiteden aldığı destekle üç yıllık bir çalışma sonunda hazırlamış olduğu bir proje ya da model yok. Böyle olsaydı tarım arazisi olmayan onlarca ilçenin adı o havzalarda yer almazdı. Ayrıca o üç üniversiteyi ve çalışmaya destek veren bilim adamlarını da başından açıklardınız. Efendim Türkiye’nin tarım havzalarını belirlemişler. Peki bunu neye göre yapmışlar? Kendi ifadeleriyle söyleyelim: Toprak yapısına, ekolojik şartlara ve iklim değerlerine göre…
Bursa, Türkiye’nin hem sanayide, hem de tarımda gelişmiş illerinden birisidir. Verimli ovalarından dolayı tarımsal potansiyeli de çok yüksektir. Mustafakemalpaşa ile Karacabey de Bursa’nın tarımsal potansiyeli en yüksek yan yana iki ilçesi. Biri Balıkesir’in Susurluk, diğeri de Gönen ve Bandırma ilçelerine komşu. Ama, ikisinin de arazi ve toprak yapısı, ekolojik şartları, iklimi, ürün desenleri aynı. Kısaca söylemek gerekirse, tek yumurta ikizleri kadar birbirine benzeyen iki ilçe. Hatta, bir zamanlar Türkiye’nin en meşhur yarış atlarının yetiştiği Tarım Bakanlığı’nın Karacabey Tarım İşletmesi’nin 87.442 dekarlık arazisinin bir bölümü Karacabey, bir bölümü de Mustafakemalpaşa ilçesi sınırları içerisindedir. “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” diye adlandırılan sözde çalışmayı hazırlayanlar bakın ne yapmışlar. Mustafakemalpaşa ilçesini alıp Balıkesir’in Balya, Bigadiç, Dursunbey, İvrindi, Kepsut, Merkez, Savaştepe, Susurluk, Çanakkale’nin Yenice, Manisa’nın Kırkağaç ve Soma ilçelerinin yer aldığı “Kazdağları Havzası”na, Karacabey’i de Balıkesir’in Bandırma, Erdek, Gönen, Manyas, Marmara, Bilecik’in Osmaneli, Çanakkale’nin Bayramiç, Biga, Lapseki, Merkez, İstanbul’un Adalar, Ataşehir, Beykoz, Çekmeköy, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sultanbeyli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar, Kocaeli’nin Başiskele, Çayırova, Darıca, Derince, Dilovası, Gebze, İzmit, Karamürsel, Kartepe, Körfez, Sakarya’nın Geyve, Pamukova, Sapanca, Taraklı, Yalova’nın Altınova, Armutlu, Çınarcık, Çiftlikköy, Merkez, Termal ilçelerinin yer aldığı “Güney Marmara Havzası”na yerleştirmişler.
Bursalılar, “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nin bölge toplantısı dolayısıyla illerine gelen Tarım Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sayın Ferhat Şenli’ye “Bizim Karacabey’le Mustafakemalpaşa’nın her şeyi aynıdır. Ama, siz birini başka bir havzaya birini de başka bir havzaya koymuşsunuz. Olur mu böyle şey?” deyince, Sayın Şenli “Yanlış yapmışız, düzeltiriz” cevabını vermiş. Eh şimdi varın gerisini siz düşünün... Böyle bir çalışmanın neresi ciddi olabilir?
Yanlışlar dizisi bununla bitmiyor. Dedim ya neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. İşte bir örnek daha: Kapsadığı illeri ve ilçeleri yukarıda sıraladığımız Güney Marmara Havzası’nda; arpa, ayçiçeği, buğday, vs.nin yanı sıra pamuk da desteklenecekmiş. Bu havzadaki illerin içerisinde sadece Çanakkale’de eskiden biraz pamuk ekiliyordu. Verim (70 kg/da) ve kalite çok düşük olduğu için Çanakkaleli çiftçiler yıllar önce pamuğu terk etmişler, onun yerine daha verimli olan mısıra yönelmişlerdi.
Hangi ürün nerede verimliyse onu desteklemeyi amaçlayan “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” ile Çanakkale’de pamuk ekenler desteklenecekmiş. Yapmayın be kardeşim bir şey bilmiyorsunuz, bari bir bilene sorun. “Çanakkale’de pamuk verimli olur” diyene kargalar bile güler.
Pamuğun, “Güney Marmara Havzası”nda desteklenecek ürünler arasına alınması, bu projenin bilgisayar teknolojisinin “kes yapıştır” yöntemiyle masa başında hazırlandığının en bariz göstergesidir. Yoksa Sayın Bakan’ın dediği gibi bu projeyi 200 kişi üç üniversiteden aldığı destekle üç yıllık çalışma sonunda hazırlamış olsalardı, Çanakkale’de desteklenecek ürünlere pamuk dahil edilir miydi? Belli ki, Ankara’da masa başında oturan birileri Tarım Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri’ne “Bölgenizde yetişen ürünleri bildirin” diye bir yazı yazmış. Onlardan gelen cevapları da kesip “Havzaların” altındaki “Desteklenecek ürünler” bölümüne yapıştırmış.
Bunu eline alan Sayın Bakan da “Türkiye tarımının tomografisini çektik. Türkiye bugüne kadar verimsizliği destekliyordu. Havza Bazlı Destekleme Modeli ile artık verimliliği destekleyecek” diyor. İyi güzel de “Bunu Çanakkale’de pamuğa destek vererek mi yapacaksınız?” diye sorulduğunda acaba Sayın Bakan ne diyecektir? Yapmayın Allah aşkına biraz ciddi olun. Uyduruk bir çalışmayı “Tarımda Dev Adım” diye millete yutturmaya kalkıyorsunuz ama, ne kadar komik duruma düştüğünüzün farkında değilsiniz.
Bir başka örnek: Biliyorsunuz Mut, Mersin’in bir ilçesi. İlçenin tarımsal değeri olan toprakları Güneyde yani sahil kısmında Erdemli ile Silifke arasında Torosların eteğinde yer almaktadır. Tarıma elverişli olmayan toprakları da Kuzeybatıdaki Karaman’ın Başyayla ve Ermenek ilçeleri ile sınır. Karaman ile Mersin’in ne arazisi, ne ekolojisi, ne de iklimi benzerlik göstermezken, “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” diye adlandırılan çalışmayı hazırlayanlar Mut’u, Karaman’ın yerleştirildiği “Göller Havzası”na dahil etmişler. Mut, tarımsal potansiyeli çok yüksek bir ilçemizdir. Yakın zamana kadar da ilk turfanda meyveyi Mut çıkartırdı. Örtü altı meyveciliği yaygınlaşınca Mut bu konuda biraz geriledi. Ama, halen Türkiye’nin önemli bir meyve ve sebze üretim merkezidir. Göller Bölgesi’nde de bir miktar arazisi var, ama dağlık ve taşlık olduğu için artık buradaki tarlaların hiçbiri ekilmiyor. Sadece hayvancılık yapan bazı köylüler az miktarda yem bitkisi ekiyor. Onun da pek fazla bir değeri yok. Mut’un tarımsal üretim yapılan verimli arazileri yukarıda da ifade ettiğim gibi Güney’de Erdemli ile Silifke arasında. Buna göre de Mut’un Mersin’in yerleştirildiği “Kıyı Akdeniz Havzası”na dahil edilmesi gerekirdi. Ama, “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” diye adlandırılan çalışmanın mimarı veya mimarları haritaya bakıp, Mut’un topraklarının büyük bölümünün Kuzeybatıda olduğunu görünce, O’nu “Göller Havzası’na” yerleştirmişler. Adamlar Mut’un Kuzeybatıdaki arazisinin %90’ının dağlık ve taşlık olduğunu nereden bilsinler.
Bunlar, “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” diye adlandırılan projeden seçtiğimiz birkaç tane yanlışlık örneği. Sayılarını çoğaltmak mümkün, ama gerek yoktur. Hadi bunları bir yana bırakalım. Sayın Dursun’un dediği gibi bu çalışmanın bir destekleme modelinden çok, hangi ürünün nerede verimli olacağını gösteren bir tarımsal envanter olduğunu kabul edelim. Ağrı ile Çukurova’nın verimliliği aynı mıdır ki, her ikisi için de desteklenecek ürün olarak buğday, arpa seçilmiş. Buğdayın dekara verimi Ağrı’da ne kadar Çukurova’da ne kadardır? Çukurova’da yüksek, Ağrı’da düşük diye buğdaya Ağrı’da yüksek prim verirseniz, bu verimliliği mi, verimsizliği mi desteklemek olur? Bu defa tam tersini düşünelim. Çukurova’da verimi yüksek olduğu için burada buğdaya yüksek prim verirseniz, hem veriminin, hem de priminin düşük olması Ağrı’ya haksızlık değil midir? Ya da şunu mu yapacaksınız: Çukurova’da pamuğa, Ağrı’da buğdaya yüksek prim… Buğdayın Çukurova’da dekara verimi 600 kg, Ağrı’da 150 kg. Az primle Çukurovalıyı buğdaydan caydırırken, yüksek primle Ağrılıya buğday ektirmek yine verimsizliği desteklemek değil mi? Hakikatten verimliliği destekleyecekseniz, pamuğu da, buğdayı da Çukurova’da ektirmeniz gerekecek. Bu durumda da tabi ki Ağrılıya ekecek ürün kalmayacak (!)
Göz boyamacılığın bugüne kadar birçok şeklini gördüm. Ama böylesine ilk defa şahit oldum. “Tarımda Dev Adım” olarak sunulan “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nde her havzanın alanı hektar olarak belirtilmiş. Bunun altına da kapsadığı iller, desteklenen ürünler, desteklenmeyen ürünler, üretimi yapılmayan ürünler sıralanmış. Daha iyi anlaşılması için 1 numaralı havzaya ilişkin bilgileri bir örnek olarak sunalım.
1) Güney Marmara Havzası: Alan (Ha): 1.908.687 Kapsadığı İller: Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Bilecik, Yalova, Sakarya, Kocaeli, İstanbul. Desteklenen Ürünler: Arpa, ayçiçeği, buğday, çavdar, çeltik, kuru fasulye, kanola, mısır, nohut, pamuk, soya, yulaf, yağlık zeytin. Desteklenmeyen Ürünler: Aspir, mercimek Üretimi Yapılmayan Ürünler: Çay
Konunun başlığı “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”. Bu başlığa baktığınız zaman siz de “alan” alt başlığının karşısında hektar (ha)’la ifade edilen rakamın o havzadaki tarım alanını gösterdiğini düşündünüz. Ama maalesef siz de benim gibi yanıldınız. Çünkü öyle değil. Buradaki 1.908.687 hektar “Güney Marmara Havzası” diye nitelendirilen bölgenin yüzölçümünü ifade ediyor. Yani adamlar o havzadaki tarım arazisi miktarını bile hesaplama zahmetine katlanmamışlar. Belki de bilmiyorlar. Ama o havzada hangi ürünün destekleneceğine, hangisinin desteklenmeyeceğine karar verebiliyorlar (!) Yanlış düşünüyorsam lütfen düzeltin tarımsal üretim ve destekleme konusunun ele alındığı bir çalışmada dağın, derenin, tepenin alanının ne işi var?
Sayın Bakan ne diyor: “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli projesini 200 kişilik ekip 3 yıl süren bir çalışma sonucunda ortaya çıkarttı. Türkiye tarımının adeta tomografisi/MR’i çekildi. Proje, Havza, Talep Tahmini, Veri Tabanı, Karar Destek ve Portal olmak üzere 5 ana bileşenden oluşuyor. Sistemde 527 milyonun üzerinde veri kaydı var. 265 istasyondan son 30 yıllık veriler toplandı. 21 milyon iklim kaydı, 11 değişik veri grubundan 2,2 milyon toprak kaydı, eğim, yön ve yükseklik açısından 500 milyon nokta verisinden oluşan topografya kaydı, nüfus ve hayvancılık bilgilerinden oluşan 10 bin kayıt ve 160 ülkeyle gerçekleştirilen dış ticaret verilerinin oluştuğu 4 milyon 572 bin kayıt sisteme girildi.”
İyi güzel de Sayın Bakan bu kadar rakam ve veri ile uğraşılırken havzaların tarım alanlarının miktarı niye belirlenmedi? Bu çok mu zordu? Havzaların tarım alanlarının miktarını hesaplamadığınıza göre, (hesaplamış olsaydınız buraya onu yazardınız) 16 üründeki toplam 35,3 milyon tonluk üretimin 42,4 milyon tona çıkacağını neye dayanarak iddia ediyorsunuz? Verdiğiniz rakamlar da projeleriniz ve modelleriniz gibi hayali mi?
Yazımıza Sayın Dursun’un açıklaması ile başlamıştık. Son sözümüzü de ona söyleyerek noktalayalım. Sayın Dursun; İyi bir propagandist olan Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker ve bürokratları (sizler) gündemde kalmak ve bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek için baştan sona yanlışlarla dolu böyle uyduruk bir çalışmayı propaganda malzemesi olarak kullanabilirler. Zaten kullanıyorlar da. Ama, HASAD’ın başka yayın organları gibi bunu çanak tutması söz konusu olamaz. Çünkü bunu yaptığımız zaman, önce HASAD’ı, HASAD yapan ilkeleri çiğnemiş olur, sonra da sizin de ifade ettiğiniz ciddi ve etkili dergi özelliğimizi yitiririz. Bana göre, Tarım Bakanlığı bizi yanlışlarını alkışlamaya davet etmek yerine, onları düzeltmeye çalışmalı.
kaynak :hasad dergisi |