Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 03 Aralık 2024 Salı
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Hayvancılık »  Diğer »  HABERLER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Süt sığırcılığı
 Sığır Besiciliği
 Koyunculuk, Keçicilik
 Etlik Piliç Üretimi
 Yumurta Üretimi
 Hindi,Devekuşu ve Diğer Kanatlılar
 Arıcılık
 Diğer
 


Et-süt savaşları

Soru 1:Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık faaliyetlerinde bulunan üreticilerin gerek girdi tedariki gerekse ürün pazarlamasında zaafları ve sorunları nasıl giderilebilir?

Üreticilerin güçlü bir ekonomik yapıya ve pazarlama gücüne kavuşturulmalarının ülkemiz hayvancılığı açısından önemi nedir?

Yanıt 1: Soruya yanıt vermeden önce bir durum saptamasının yapılmasının yerinde olacağı kanısındayım. Türkiye’de hayvan sayısı 1980’den bu yana azalıyor. 1980’de 16,5 milyon baş olan sığır sayısı 2009’da 10,7 milyona, 48,6 milyon baş olan koyun sayısı 25 milyona, 15,4 milyon baş olan keçi sayısı 5 milyona düşmüştür. 2009 yılında, bir önceki yıla göre sığır sayısı % 1,3; koyun sayısı % 9,3; keçi sayısı % 8,3 azalmıştır. Türkiye et ve “kurbanlık” hayvan ithal etme zorunda kalmıştır. Kısacası son otuz yılda Türkiye, hayvan varlığının yarısını kaybetmiştir.

Hayvan sayılarındaki azalışla birlikte hayvansal üretimde azalmaktadır. Temel ürünlerden sütün 9/10’u, etin de 7 /10’u sığır kökenlidir. İşletmeler küçüktür. Türkiye’de sığır yetiştiriciliği yapan işletmelerin % 84,3’ü 1-9 baş arasında hayvana sahiptirler.

Burada uygulanan politikalara da kısaca değinmek gerekir. 1930’lardan bu yana bitkisel ürünler ağırlıklı madde politikaları, Devlet Kurumları ya da yönetiminde devlet ağırlıklı kurumlarca uygulanmıştır. Politikanın ana iskeleti, girdilere sübvansiyon, çıktılara destek fiyatları vererek Devlet/ Devlet destekli kurumlarca tarımsal üretimi yönlendirmekti. 1970’lere kadar başarıyla uygulanan bu politikalar, bu tarihten itibaren tıkanmaya başladı. Hayvansal ürünlere yönelik madde politikaları 1950’lerde, 1960’larda süt ile başladı. Ancak bu uygulamalar, gelişen sosyal, ekonomik ve diğer konjonktürel olaylar karşısında yeterli gelişme gösteremedi. Süt Endüstri Kurumu (SEK), Et-Balık Kurumu (EBK) gerekli işlevlerini yerine getiremeden özelleştirildi.

Hayvancılık politikalarının hedefini şu 3 noktada toplamak mümkündür:

1. üretimi ve verimliliği artırmak;
2. işletme büyüklüğünü yükseltmek;
3. hayvancılık sektörü ile bu sektör ile ilişkili sanayiyi entegre etmek.

Türkiye’de uygulanan hayvancılık politikalarının Türkiye’nin gerçekleriyle çakıştığını söylemek mümkün değildir. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda tarımda devreye sokulan politikalarla 1970’lere kadar dünyada örnek bir tarımsal gelişme yaşayan Türkiye, 1970’den sonra bir tıkanma sürecine girmiştir. Bu tıkanmada sadece tarım politikaları değil, ekonominin diğer kesimlerinde de izlenen ülke gerçekleriyle çelişkili politikaların da büyük rolü olmuştur. Türkiye’nin bugün uyguladığı politikalar neden Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretemiyorlar? Sorun kendi ekonomisi için politika üretemeyen , başkalarının önerdiği politikaları kendi ülke gerçekleriyle sentezleyemeyen politik kadroların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Ana politikalar üretilip ayrıntılar ya da ikinci dereceden sorunlar bu ana politikanın içinde çözümlenmelidir. Oysa son 30 yıldır ikinci dereceden sorunlar öne alınarak ana politikalar onun etrafında kurgulanmaya çalışılmıştır. Örneğin 1970’lerde uygulamaya konulan “Süt Hayvancılığını Geliştirme Projesi”, 1980’lerde devreye sokulan “Anafi Projesi” son derecede önemli projelerdi. Ancak projeler Türkiye gerçeklerinden çok projeleri destekleyen uluslar arası kurumların önerileri doğrultusunda uygulanmıştır. O nedenle beklenen katkıları yeterince sağlayamamıştır. Son on yıldır ise sağlıklı bir tarım ve hayvancılık politikası üretilerek uygulamaya konduğunu söylemek mümkün değildir.

Türkiye hayvancılığının sorunlarını, sadece fiyat politikalarıyla ya da toplumun ve ekonominin iç dinamiklerine uyum sağlayamayacak örgütsel modellerle çözüme kavuşturmak mümkün değildir. Türkiye’nin hayvancılık politikaları, yüzde 90’ları aşan küçük üreticilerin sorunlarını çözüme götürecek bir model üzerine oturtulmalıdır. ( Bu büyük üreticileri dışlayıcı bir politika olmamalıdır; büyük üreticilerle küçük üreticileri ayni pazarda dayanışmacı ve yardımlaşmacı bir yaklaşımı içermelidir.) Toplumun ve ekonominin dinamikleri göz ardı edilmemelidir. Toplumun yüzde 5-10’una yönelik hayvancılık projeleri, ana hayvancılık politikaları şekline sokulup Devletin tüm olanakları bu projeler için seferber edilirse, Türkiye’nin hayvancılık sorunlarını çözüme kavuşturmak mümkün olmayacaktır.

Türkiye’nin hayvancılık politikaları, Türk köylerindeki işgücünü ve atıl sermaye kaynaklarını harekete getirecek bir sisteme dayandırılmalıdır.

Soru 2:Türkiye koşullarında ve gerçeklerinde üreticiler için nasıl bir ekonomik örgütlenme modeli önerilebilir?

Yanıt 2: Amaç hayvansal üretimi artırmaktır.

- Bu nerede arttırılacaktır?

- İşletmelerde.

- İşletmelerin boyutu ne?

- Büyük çoğunluğu küçük.

- Başka?

- Hayvancılık ürünlerini girdi olarak kullanan sanayi işletmeleri küçük, teknolojileri yetersiz ve düşük kapasitelerde çalışıyor.

Bu durumda böyle bir görünüme sahip hayvancılık sektörü ile ilgili politikanı özü nasıl olmalı?

- çiftçilerin büyük çoğunluğunun emeğini, toprağını, sermayesini ve girişimcilik gücünü harekete geçirebilmeli;

- yerel tarımsal sanayinin potansiyelini harekete geçirebilmeli,

- yerel tasarrufları bu sanayilerde değerlendirebilmeli,

- çiftçi ürününü üretirken, pazarlarken , yeniden işleyip pazara sunarken aktif bir rol oynayabilmeli.

Bunu sağlayabilecek örgütlenme politikası, piyasa dinamiği içinde, piyasa koşullarında hayvancılık girdi/çıktıları’nın fiyatlarının oluşumuna çiftçi bizzat katılabilmelidir. Böyle bir çiftçi örgütünün adı, bilimde ve uygulamada (özellikle gelişmiş ülkelerde) “
kooperatif”tir.

Soru 3. Bu sözlerinizi biraz açabilir misiniz?

Bir hayvan yetiştiricisi olarak çiftçi şöyle bir ekonomik ortamın içindedir:

- Çiftçi Ahmet, elde ettiği hayvansal üretimden en yüksek geliri beklemektedir. Bunun için ucuz ve kaliteli girdi aramakta ve ürünlerini de en yüksek fiyattan satmayı düşlemektedir.

- Girdi (örneğin yem) sanayicisi Burhan Bey de, fabrikasını kendisi için en yüksek kar elde etmek için kurmuştur. Bunu gerçekleştirebilmek için yem hammaddesini çiftçi Mehmet’lerden ucuz almanın ve yemini de Çiftçi Ahmet’lere pahalı satmanın yollarını aramaktadır.

- Çıktı sanayicisi– örneğin et/süt sanayicisi-Cahit Bey de ‘de fabrikasını kendisine en yüksek karı getirecek şekilde organize etmeyi planlamaktadır. O da hayvansal ham maddeyi , örneğin eti ve sütü, çiftçi Ahmet’lerden ucuza kapatmanın ve ürünlerini tüketici Tahir’lere pahalı satmanın yollarını aramaktadır.

Taşıma zinciri, soğuk hava depocuları, toptancılar, perakendeci grubu Derviş’leri de işin içine katarsanız, Çiftçi A’dan Tüketici T’ye kadar kanalın uzayıp gittiğini göreceksiniz.

Böyle bir kanal sürecinde en mağdur olacak kesim, canlı materyalle çalışan çiftçi Ahmet’ler ile pazar karşısında örgütlenmemiş olan tüketici Tahir’lerdir. Çiftçiler, kooperatifleri ile kendi girdi/çıktı piyasalarını kontrol edebilecek bir konuma geldiklerinde, piyasa fiyatlarını kendi lehlerine çevirebileceklerdir. Tüketiciler de benzer bir örgütlenme ile talep cephesinden üretim cephesine doğru yönelirse, üretim planlaması kendiliğinden, piyasa mekanizması içinde gerçekleşecektir.

Bunun için ne yapmalı?

Öncelikle toplum içinde kooperatif düşüncesinin yayılması ve gelişmesi için örgün ve yaygın eğitimde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Tarım Bakanlığı’nın Tarımsal Yayım Servisi içinde ciddi bir kooperatifçilik yayımı devreye sokulmalıdır. Tarımsal Teknik yayım, mutlaka kooperatifçilik yayımla tamamlanmalıdır. Tarımsal politikalar, madde politikalarını aşmalı, sanayi ve hizmetler sektörünü de kapsayan entegre (bütünleyici) politikalar haline getirilmelidir.

(*) Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN’nın, 1996 yılında İzmir’de yapılan “Türkiye Hayvancılığı Simpozyumu” “Kapanış Paneli”nde, panel yöneticisi Prof. Dr. Metin Talim’in sorularına verdiği yanıtlar (2012 verilerine göre güncelleştirilmiştir).
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
08.08.2014
Ekleyen Kişi
Özgür Şevik

Etiketler: et, süt, hayvancılık
Link: Et-süt savaşları




  HABERLER
>> Arşiv İçin Tıklayınız