|
|
TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Soner Yalçın [email protected]
23 Eylül 2014
Tavuk tartışması
“6 yaşındaki kız çocuğu adet görür mü? Hemen tedaviye başlandı ve Doktor ‘Tavuk yemeğini kesin; içindeki hormonlar bu tür rahatsızlıkları tetikliyor’ dedi.” (Ceren Zencir) “Eskiden evde tavuk piştiği zaman sevinirdik. Çok güzel kokardı. Tavukları en aşağı bir saat pişirirdik. Lezzetine doyum olamazdı. Bugün tavuklar saman gibi lezzetsiz, 15 dakikada pişiyor.” (Şeyma Arsel) Yüzlerce mail aldım… Tartışmaya devam. ABD’de bu yıl vizyona giren “Fed Up” adlı film ve “Food” adlı belgesel var. Biz de tartışmalıyız, bize ne yediriyorlar, bilmeliyiz. İşte gelen bir mektup… “Bilinmelidir ki, yazı boyunca yer yer dil alışkanlığıyla ‘tavuk’ diye bahsedilen canlı, aslında tavuk değil, ‘tavuğumsu’ diye tabir edilmelidir. 1930’larda sektörün ağababası ABD, daha fazla gıda ve daha az maliyet esasına göre, tavukları yeniden tasarladı. 1946’da; tavukçuluk sektörü gözünü genetik bilimine çevirdi. Gelişmiş ülkelerin sektörel destekleriyle, daha az besinle daha fazla ete sahip tavuğa ulaşıldı. 1940’lar, ilaç ve antibiyotiklerle büyümenin teşvik edilmesi ve kapalı yerde kalma sonucu ortaya çıkan hastalıkları bastırmak amacıyla bunların tavuk yemlerine katıldığı yıllar oldu. Tavukların artık, çeşitli yem ve ilaçları içeren beslenme planları vardı. Genetik bilimi, tavukların haddinden fazla yumurta üretebilmeleri adına da çalışıyordu. 1950 yılına gelindiğinde artık iki ayrı tavuk vardı, biri yumurta diğeri et için. 1935’ten 1995 yılına kadar ortalama broyler (et) tavuğun kilosu yüzde 65 artarken; pazara sürüm süresi yüzde 60, yem gereksinimi ise yüzde 57 düştü. Günümüzde dünyadaki tüm broyler tavuk geninin dörtte üçü iki şirkete aittir. Bu ırklar “Ross” ve “Cobb” adıyla bilinir. Geçtiğimiz elli yılda ev alma maliyetlerinin yüzde kaç arttığını hesap edebiliriz ya da yeni bir araba maliyeti son 20 yılda ne kadar artmış, bulabiliriz. Oysa yumurta ve tavuk fiyatları iki katına bile çıkmadı!? Nihayetinde endüstriyel tavukçuluk; hayvanların genetik yapısıyla oynandığı, hareket alanlarının kısıtlandığı ve doğal olmayan yemlerle (çeşitli ilaçlar ihtiva eden yemlerle; örneğin antibiyotiklerle) beslendiği, dar alanda yüksek verime odaklı, sanayileşmiş bir hayvancılık sistemidir.
ABD tartışıyor
Yeni tasarlanan broyler tavukların kas ve yağ dokuları, kemiklerine oranla hızlı gelişir ve bu biçim bozukluklarına, hastalıklara yol açar. Karın boşluğunda fazladan sıvı birikmesi sebebiyle ölüm ve yürüme bozuklukları da kayda değerin üstlerinde oranlarda görülmektedir. Civcivlerin yaşamının ilk haftası boyunca ışıkları yaklaşık 24 saat açık bırakılır. Bu onları daha çok yemeye teşvik eder. Sonra ışıkları kısa bir süre kapatılır. Günde 4 saat hayatta kalmalarına yetecek uyku süresidir. Sıkışıklık sebebiyle fiziksel olarak bozulmuş, ilaç verilmiş, pislik ve dışkı içinde yetiştirilen stresli hayvanlara sağlıklı demek ne kadar mümkün? Biçim bozukluğu yanı sıra; göz hasarı, körlük, kemiklerde bakteriyel enfeksiyon, belkemiği kayması, felç, iç kanama, anemi, tendon sakatlıkları, alt bacak ve boyun eğriliği, güçsüz bağışıklık sistemi ve solunum hastalıkları sık karşılaşılan sorunlardır. Antibiyotikler, tavukların beslenmelerinde iki sebeple rasyonlara katılır: Büyütme faktörü olarak; ve bulundukları gayrı sıhhi ortamlarda 38-42 gün aralığında canlı kalabilmeleri için. Büyütme faktörü olarak kullanılmaları gereklidir zira tüm plan FCR’ya (Feed Conversion Ratio- yemin ete dönüşme oranı) göre yapılmıştır. Alınan birkaç eksik gram birkaç kuruşa mal olur! Binlerce tavuktaki zararı düşünün! Tipik bir çiftlikte hayvanlar her öğünleriyle birlikte ilaç alırlar, bu zaruridir. Endüstri gayet tabii ki en başından bu durumu biliyordu ancak daha az verimi kabullenmek yerine çöken bağışıklık sistemlerini yem katkılarıyla desteklemeyi yeğledi. Sonuçta hayvanlar tedavi amacı taşımayan, yani hastalanmadan önce antibiyotikle beslenmeye devam ediyor, dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi ülkemizde de. Sabrina Tavernise New York Times 18 Eylül tarihli haberinde, ABD’nin antibiyotik direnci tehlikesine karşı sınırlama getirmek üzere harekete geçtiğini; bunda rolü olduğu düşünülen hayvanlardaki antibiyotik içerikli beslenmenin de kısıtlamaya tabi olduğunu bildiriyor.
Yasaklandı
1990’lı yılların sonları ile 2006 yılına kadar, dünyada pek çok ülkede tavukçulukta kullanılan bazı antibiyotikler yasaklandı. Sözgelimi avilamycin ve salinomycin. Yapılan bazı araştırmalarda saptanan nörotoksik etkilerinin bunda payı var mı? Pekala soru şu: 2006’ya kadar yem rasyonlarında kullanılan bu antibiyotiklerin, ülkemizde de yoğun olarak tüketilen tavuk eti- yumurta ve ileri işlenmiş ürünleriyle insan sağlığı üzerinde ne gibi etkileri oldu? Hayvanların çevresel koşulları değiştirilmediğine göre, bu büyütme faktörü antibiyotiklerin yemlerden çıkarılmasının ardından, yemlere ikame olarak ne ilave edildi? Maliyeti daha yüksek ve etkinliği bu büyütme faktörü antibiyotikler kadar olmayan (maksimum 42 günlük kesime gitme süresi içinde) maddeler, sözgelimi probiyotikler, eklendiyse, bu durum perakende fiyatlara neden yansımadı? Cargill ve Bunge gibi dev yem hammadde tedarikçilerinin ve lokal partnerlerinin, en masumu hibrit ve GDO’lu soyası ve mısırı olmadan, böyle bir sektörün ne kadar süre aynı maliyet esaslarıyla ayakta kalabileceğine dair fikri ve hesabı olan var mı?” (D. Ayça Çakmak) Evet, tartışmaya devam edeceğiz…
http://sozcu.com.tr |
|
|
Ekleme Tarihi 23.09.2014 |
|
Ekleyen Kişi gidatarim2
Etiketler: Soner Yalçın,Tavuk tartışması
|
|
|
|
|
|
|
|
|
>> Arşiv İçin Tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|