Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 07 Mayıs 2024 Salı
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Hayvancılık »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Süt sığırcılığı
 Sığır Besiciliği
 Koyunculuk, Keçicilik
 Etlik Piliç Üretimi
 Yumurta Üretimi
 Hindi,Devekuşu ve Diğer Kanatlılar
 Arıcılık
 Diğer

Arıcılıkta da marka olmak şart

Tarım alanındaki gözlemlerime arıcılık sektörüyle devam ediyorum.


Kur'an'da adı geçen az sayıdaki nimetten biri de bal: Zeytin, üzüm, incir, reyhan, soğan, sarımsak, hurma, nar, mercimek, zencefil, bal... Ayette buyuruluyor ki: "...Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır." (Nahl, 68-69) Mesaj açık; bal bir mucizedir. Adabına uygun olarak bu mübarek besinlerden bilhassa istifade edilmeli.


Arıcılık Türkiye için çok önemli bir sektör. Türkiye sahip olduğu göz kamaştıran endemik bitki zenginliği ve iklim çeşitliliği ile dünyada bal üretme potansiyeli en yüksek ülkelerden. Dünyada arılı kovan sayısı itibarıyla ikinci, üretiminde dördüncüyüz. Ancak verimlilik açısından her zamanki gibi diplerdeyiz. Kovan başına ortalama üretim çok düşük. İşte bu verimsizlik yüzünden yıllık bal üretimi ancak 60-70 bin ton civarına ulaşıyor. Bal tüketim ortalaması da yine dünya ve Avrupa ortalamasının altında.


Anlayacağınız Türkiye'de bu nimet de külfete döndürülmüş durumda. Balda güven, 'olmazsa olmaz' şart. Zira gerçek balı anlamak öyle parmakla, akıtarak, yakarak, koklayarak im-kân-sız. Maalesef Türkiye'nin rafları kalitesiz ve taklit ballarla dolu. 2007'deki bir 'sahte bal' furyası sebebiyle dünyaya rezil olduk, sektör korkunç bir darbe aldı. O zaman İstanbul Ticaret Odası'nda (İTO) düzenlenen bir arıcılık seminerini yönetmiştim. Hemen her kesimden paydaş ve uzman orada toplanmıştı. TÜBİTAK, Tarım Bakanlığı, arıcılık dernekleri, başlıca üreticiler... O tartışmaları ve sunumları daha sonra İTO yayınlarından minik bir kitap haline getirdim. Orada duyduklarım sebebiyle Türk arıcılığı adına büyük hayal kırıklıkları yaşadım. Bir kez daha anladım ki, Türkiye'nin sorunu iş namusu, ahlakı, itibar ve kalitedir. Halen de değişmiş değil, böyledir.


Sahteciliğe karşı tek çare, güvenilir bir marka almak. Öyle yol kenarındaki, 'köyden, organik, hem de ucuzmuş' türü balı aldığında, büyük ihtimalle glikoz deposu olursun. Uyarması benden, dolapta kristalleşen bal, aslında gerçek bal demek. Bilgisiz halkımız bir kere bunu 'sahte bal' göstergesi olarak kafasına kazımış ya, çıkartabilene aşk olsun. Yanlıştan vazgeçmiyor, doğruya dönmüyor.


Esasen son yıllarda birkaç şirket bu kısır döngüyü kırıyor gibi. Örneğin Balparmak gibi az sayıda şirketler dünyada birçok ödül topladı. Zaten bir an evvel güveni tesis edip markalaşanlar kurtulur. Aksi takdirde duyduğum kadarıyla 2013 yılında bal ithalatı serbest bırakılıyor.


Başbakan'ın bu yüksek tempo ve stresle nasıl başa çıkıp sağlığını koruduğu merak konusudur ya. Meğer sabahları bir kaşık kestane balını, bir bardak ılık suya katıp, biraz limon sıkıp içermiş. Malum, balda hasat zamanı daha yeni bitti. Ben de taze kestane balı bulmak isteyince yolum kestane diyarı Düzce Organize Sanayi Bölgesi'ndeki Balarısı şirketine çıktı. Meğer zaten TUSKON ve MÜSİAD üyesi imişler. 'Sadece bal' sloganını seçen şirket, böylece sektördeki acıları biliyor ve 'biz farklıyız' demeye getiriyor. Şirketin sahibi Salih Ertürk sayesinde kitabi bilgilerimi sahada da güncelledim.


Fabrikadaki hijyeni, laboratuvarları, uzmanları görünce hem güven duydum hem de hakkını verdiğinizde işin meşakkatini fark ettim. Bal zannederek satın aldığımız ürünleri de gösterdiler bana. Yasalardaki boşluktan faydalanıp içinde bal olmayan 'bal şurubunu' satıyorlarmış. Bunu da çok incecik yazılarla şişenin en okunmaz yerine yazıp, yasalara 'uygun' davranıyorlarmış. Balarısı gibi sağlıklı ürün yapan şirketlerin size, sizin de onların ürünlerine kolayca ulaşma şansınız maalesef pek yok.


Malum, perakende zincirlerinde 'terör' esiyor. Ürününü vermezsen satış mecrasının dışında kaldığından ölüyorsun. Verirsen zaten para kazanmayı unut, 'üstüne masraf' çıkarıyorlar. Şaka değil, gerçek. Yıllardır AVM-perakende yasası çıkmıyor. Lobiciler ya da vahşi kapitalizm küçük üreticiyi eziyor.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İbrahim Öztürk 
 
 

Ekleme Tarihi
26.09.2011
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız