Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 07 Mayıs 2024 Salı
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Hayvancılık »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Süt sığırcılığı
 Sığır Besiciliği
 Koyunculuk, Keçicilik
 Etlik Piliç Üretimi
 Yumurta Üretimi
 Hindi,Devekuşu ve Diğer Kanatlılar
 Arıcılık
 Diğer

Marmaris’ten Datça’ya doğru Emecik Köyü yakınlarında, orman içindeyiz. Etrafımız arı kovanları ile dolu.

 Elimde tuttuğum kalemin üzerinde bir bal arısı dolaşıyor. Arıya bir şey yapmazsanız saldırmayacağını bildiğimden ilgilenmiyorum bile. Arı ellerimin ve yüzümün üzerinde bir kaç tur attıktan sonra başka tarafa yöneliyor.

Çevremde 100’e yakın arıcı toplanmış. Sanki miting yapılıyor. Gerçekten çok şaşırdım, açıkçası böyle bir kalabalık beklemiyordum. Mustafa Sarıoğlu’nun daveti üzerine geldiğim bölgede birkaç arıcı ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Oysa duyan gelmiş. Bodrum’dan, Milas’tan, Aydın’dan bile gelenler olmuş.

Çünkü çok dertliler. Çok sıkıntılılar. Çok öfkeliler.

Ruhi Yaşar örneğin, Erzurumlu arıcı. Marmaris ormanlarından ekmeğini çıkarmaya çalışıyor. Elinde onlarca teneke balı var, satamıyor. “Bir teneke 27 kilo bal eder. 100 liraya bile satamıyorum, halimiz ne olacak?” diye soruyor öfkeli ama vakur bir tavırla.

Bingöllü Sami Atalay, Marmarisli Fikret Duman, Ağrılı Güngör Can, Antakyalı Ahmet Karaca, Adanalı Mesut Tamtürk aynı derdi anlatan, isimlerini not alabildiğim arıcılar.

Peki bal olduğu halde neden alıcı yok? İşte işin püf naktası da bu zaten. Herkes anlatıyor, Arıcıların eski Başkanı Mustafa Sarıoğlu toparlıyor. “Elimizde bal var, alın terimiz göz nurumuz bu ballar yapılan ithalat, kaçak giren kalitesiz ballar ve en önemlisi çok ucuza olan sahte ballar yüzünden satılamıyor.”

Üretici balını piyasaya kendi süremiyor. Çünkü markasız bal satmak yasak. Marka olabilmek için de çok büyük üretim gerekiyor. Oysa çoğu 400- 500 kovan sahibi küçük üretici.

O zaman tek çare toptancılara ya da büyük bal ticareti yapan markalara satmak. Büyük alıcılar ise ithalat yapıyor. Devlet desteği veren ülkelerin üreticileri ballarını düşük fiyatla satabiliyorlar. Özellikle Çin her alanda olduğu gibi bal konusunda da inanılmaz fiyatlar veriyor.

İran, Arjantin gibi ülkeler de daha düşük fiyatla mal satabiliyor. Ama en önemlisi piyasayı kasıp kavuran “sahte” bal. Hem sağlığa aykırı hem de Türkiye’de arıcılığı öldüren bir hırsızlık- dolandırıcılık türü.

Kimi uyanıklar çıkmış, Tarım Bakanlığı’ndan “bal şurubu” yapma izni almışlar. Bal şurubu aslında hiçbir işe yaramıyor. Peki ne oluyor bu bal şurubu. Kavanozlara konup “bal” gibi satılıyor.

Bal şurubunun ne balla alakası var ne de sağlığa yararı. Tam tersine F15 denilen bir madde ile yapılıyor. Bu da Friktoz- Glikoz demek. Yani şekeri bile normal şeker değil.

Ama pek çok kişi marketlerde satılan bu kavanozları “bal niyetine” alıp çocuklarına yediriyor, şifa umuyor. Tabii ki tam tersine aslında o çocukların sağlığı bozuluyor.

Aslına bakarsanız konu çok uzun. Sağlığımızı etkilediği kadar ekmek parasını hiçbir medeni olanaktan yararlanmadan dağ başında kazanmaya çalışan tarım emekçisi arıcıların da sömürülmesine neden oluyor.Konuya başka ayrıntıları ile önümüzdeki günlerde de devam edeceğim.

*****



Arıcılarla nasıl buluştum?

Geçen hafta gazeteye geldiğimde masamın üzerinde siyah bir poşete sarılmış yuvarlak bir paket buldum. Önce garip geldi. Ama gazeteye gelen mektuplar dahil her şeyin ileri teknoloji ile taramasının yapıldığını bildiğimden paketi açmaya başladım.

Hayli de zorlandım, çünkü çok sıkı sarılmıştı. Neyse, keserek, kopararak paketi sonunda açtım içinden bir teneke bal çıktı. Başka ne bir yazı ne de bir not.

Tam paramparça olan paketi atacaktım ki, paketi getiren kargo şirketinin etiketinin üzerindeki “gönderen” bölümünü gördüm. O da biraz yırtılmış. Kağıtları yan yana getirdim ve gönderenin adını, telefon numarasını buldum.

Gönderen Mustafa Sarıoğlu idi. Telefonunu çevirdim. Meğer bir yıl önce bir toplantıda karşılaştığım ve bir daha görmediğim Arıcılar Derneği eski başkanı Mustafa Sarıoğlu’ymuş.

“Hayrola nereden çıktı bu bal, içine not da koymamışsın” deyince Sarıoğlu “Çok özür dilerim, telaştan unutmuşum. Can Bey arıcılar olarak öyle sıkıntıdayız ki, anlatamam” diye girdi söze.

Sonra da “Telefonda anlatılmaz, ne olur misafirimiz olun, gelin buraya, arıcıları bir dinleyin, siz de çok şaşıracaksınız” diye devam etti. Arıların yaptığı balı yemekten ve arıların soktuğunu bilmekten başka bilgisi olmayan biri olarak konu ilginç geldiği için “tamam gelirim” dedim.

Pazartesi günü Dalaman’a uçtum, Sarıoğlu ve arkadaşları beni alanda karşıladı, doğru Datça’ya çok yakın Gölmar Oteli’ne gittik. Yeni bir otel, önümüzdeki sezon hizmet verecekmiş. Koca bir havuzu var, deniz kıyısında.

Yol boyunca konuştuk, anlattı da anlattı, yemekte konuştuk, yine anlattı. Ertesi sabah ise sahaya yani doğanın göbeğinde ormanın içinde, hiçbir medeni olanağın bulunmadığı koşullarda arıcılık yapanların yanına gittik.

*****



Açılımıdesteklemek

Herkes tartışıyor şu açılımı. Sonra kamuoyu araştırmaları yapılıyor. İktidarın her nedense önce “Kürt” sonra “demokrasi” ardından da “birlik” adını verdiği açılıma destek yüzde 58’e çıkmış.

Şurada anlaşalım, adı ne olursa olsun, ülkenin daha demokrat, hukuka daha saygılı, insan hak ve özgürlüklerini birinci sırada sayan hale gelmesi herkesin ortak dileğidir. Bu nedenle yüzde 42’nin neyi istemediğini anlamak zor.

Buna karşı şu da karıştırılmamalı; halk terörün bitmesini, huzurun sağlanmasını istiyor. Kimsenin Kürt ya da başka bir etnik ya da mezhebi kesimle sorunu yok. Ama halk açılımın nasıl olacağını da merak ediyor. Bu açılımın Türklüğe hakarete varmasına da kimse tahammül edemez. Körü körüne AKP’ye destek olanlar galiba bu farkı göremiyor.

Göremeyenlere Anadolu yollarını tavsiye ederim. Her taraf Türk bayraklarıyla donanmış durumda. Yollardaki seyyar satıcılarda bile Türk bayrakları asılı. Bu mesajın iyi algılanması gerek.

*****



Irkçı fıkra

Her fıkrada olduğu gibi “çok güldüm” diyorum ama, anlatacağım fıkra aslında kötü bir mizah ürünü. Buna karşın gerçekten ırkçı bakış açısına sahip oyanların nasıl düşündüğünü de iyi anlatıyor.

Anlatayım; New York’ta yaşayan bir Nazi eskisi metroya binmiş, oturmuş. Karşısında da bir siyah oturuyormuş. (Zenci demiyorum) Adamın elinde de bir gazete. Nazi eskisi bakmış ki siyahın okuduğu gazete bir Yahudi gazetesi. Bunun üzerine siyah adama seslenmiş Hey, zenci olmak sana yetmiyor mu?”

 

Can Ataklı

 

http://haber.gazetevatan.com/

Ekleme Tarihi
08.10.2009
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız