Artık denizlerimiz için ''santim santim'' ilerlemekten fazlasını yapmanın zamanı geldi! Balık stoklarının devamlılığı adına 'seninki kaç santim' derken gerçekten de günümüzde avlanan balıkların çoğunun henüz yavru olduğuna ve hatta bunun yasal olduğuna dikkat çekmekti amacımız.
Denizlerimizin geldiği nokta öylesine vahim ki 2050 yılına dek tüm balık stoklarının tükeneceğine dair bilimsel endişeler mevcut artık. Hatta büyük balık türlerinin yüzde 90'ının, toplam balık stoklarının ise neredeyse yüzde 70'inin tükendiği bilinen bir gerçek.
Greenpeace olarak bu projeler ile gitgide 'bilimsellikten ve sağduyudan uzaklaşan' balıkçılığımıza bir göz atmak istedik. Tıpkı 2007'de balık pazarlarına gidip 'küçük balık yoksa büyük balık da yok' dediğimizde anlatmak istediğimiz gibi.
Peki balıklarımızın boyu uzadı mı? Ya da balıkçılık sektöründe taşlar yerinden oynadı mı? Şu anda denizlerimizdeki balıkların geleceği adına yasal düzlemde neler oldu?
Türkiye'de balıkçılık kurallarını belirleyen ticari amaçlı suürünleri tebliği her dört yılda bir yenilenir. Ancak yıllar içinde endüstriyel balıkçılığın büyümesi ve ekonomik getirisinin artması uğruna öyle bir sistem yerleşmiş ki neredeyse ilgili bakanlık, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı, adeta tebliğ üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Tebliğdeki kurallar sürekli delinmekte, daha da kötüsü üzerinde sürekli değişiklik yapıldığından bilimselliğini yitirmişti. Küçük ölçekli balıkçılar filonun yüzde 90'ını oluşturmasına karşın ne seslerini duyan vardı, ne de geleceklerini düşünen.
Sirkülerde ticari balık türlerinin yasal avlanma boylarına baktığımızda ise durum şaka gibiydi. Örnek; 45 cm den önce ergenliğe ulaşmayan orfoz, lagos türleri için 30 cm, 24 ila 27 cm üreme yaşı verilen lüfer için 16 cm, 30 cm olması gereken levrek için avlanma boyu 18 cm idi.
Öncelikle araştırmacılardan aldığımız yardımlarla avlanma boyları için öneriler getirildi, bir cetvel hazırlandı, balıkçısından tüketicisine dağıtıldı. Balıkların sorununun yalnızca avlanma boyları olmadığı elbette aşikar ama bu bir adımdı, sürdürülebilirlik adına. Sonuçta onca ses birleşti, 700.000 kişi destek verdi, fakslar yollandı, telefonlar edildi, küçük ölçekli balıkçılar, diğer STK'lar kampanyalar yaptı. Geçen yıl sonunda orfoz, lagos ve lüfer için avlanma boyları yeniden belirlendi; orfoz-lagos 45 cm, lüfer binbir tartışmanın ardından 20 cm oldu.
2011 av sezonunda alınan bu iki olumlu kararın uygulamasının yetersizliğini balık pazarlarında rahatlıkla satılan çinekoplarla, Ege restoranlarındaki yavru orfozlarla gördük. Yine de değişimin adım adım olacağına ve özellikle 2012-2016 yıllarına ait yeni suürünleri tebliğinde bu adımların hızlanacağına kanaat getirdik. Bu arada hızını kaybetmeden devam eden sektör içindeki ve kamuoyundaki tartışmalar gösterdi ki, denizel kaynakların üzerindeki asıl baskıyı yaratan endüstriyel balıkçı grupları hala 'sürdürülebilir ve sorumlu balıkçılık' ilkelerini yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda oluşturabileceklerini sanıyor. Oysa ki, son iki yılda pekçok taş yerinden oynadı. Kamuoyu bilinçlendi, Bakanlık bir grup balıkçının sesinden başka biliminsanlarını da duymaya başladı, küçük kıyı balıkçıları örgütlenmeye, yeni sivil toplum kuruluşları konuya dahil olmaya başladı. Tüm dünyadaki değişim sonunda burada da yaşanmaya başladı.
Gelelim bu yıl çıkacak tebliğe ve önemine. Bu yıl 20 haziran 2012'de Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı'nın düzenlediği yıllık 'istişare kurulu' toplantısında bu değişimin izleri açıkça vardı. Bir yandan endüstriyel balıkçılar aynı argumanlar ve umarsızlıkla STK'ları, biliminsanlarını ve küçük kıyı balıkçısını alıştıkları sistemi bozmakla suçluyor ve herşeye itiraz ediyordu. Diğer yandan ise bugüne dek sesi duyulmayan kıyı balıkçıları ve sivil toplum ısrarla taleplerini yeniliyordu. Sonuçta ortaya konan öneriler eksik de olsa önemli adımlardı. Örneğin;
2 yıldır ısrarla talep ettiğimiz, türü tehlike altına giren kalkan balığının avlanma boyunun 40 cm den 45 cm'e, levreğin ise 18 cm'den 25 cm'e (ki biz 30 olmasında ısrarcıyız), palamutun ise 38 cm'e çıkarılması; Gırgır ağlarının kullanımına 30 mt derinlik sınırlaması getirilmesi (ki bu sınırın 50 mt olmasında ısrarcıyız);
İstanbul adalarının çevresinde geniş bir alanın gırgır ve çevirme ağlarına kapanması (gerçi rezerv alanı olabilmesi için bundan fazlası lazım ama bu da önemli bir adımdır)
Ege'de ışıkla avcılığın durdurulması
Boğazlara kurulan dalyanların hedef balıkların üreme zamanlarına denk gelmemesi Bu öneriler, her ne kadar eksiği gediği olsa da, sürdürülebilir balıkçılık ilkelerine ncak bir adımcık daha yaklaştırsa da bunların bile yeni dört yıllık tebliğe gir-e-meme riski mevcut. Neden mi? Çünkü santim santim bile ilerlemekten, değişmekten korkan, 'aynı tas aynı hamam' devam etmek isteyen bazı çıkar grupları ellerindeki tüm kozları kullanarak bu kararları çıkarmama derdinde. Buna karşı başlatılan ve bu önerileri destekleyen imza kampanyaları devam ederken, bizler dilekçelerimizi gönderirken bir yandan da endişeleniyoruz; daha kaç santim ilerleyebileceğiz?
Balık stoklarının sağlıklı hale gelebilmesi için Türkiye'nin ekosistem temelli balıkçılık yönetimine, acil reformlara ihtiyacı var. Önerilerimizin tamamını Balıkçılık Yol Ayrımında isimli raporumuzda bir araya getirdik.
Daha listede bekleyen neler var oysa; en başta bir bağımsız bilim komisyonu oluşturularak suürünleri kanunu ve ilgili düzenlemelere bilimsel gerçeklerin dahil edilmesi; ticari balık türlerinin avlanma boyları listesinde stok durumlarına ve üreme boylarına göre yeniden düzenlenmesi (örneğin palamutun minimum 38 cm olması gibi); hassas ekosistemlere sahip balık yumurtlama, üreme ve göç alanlarının derhal avcılığa kapatılması (boğazlar gibi); sürdürülebilir küçük ölçekli kıyı balıkçılığına destek verilmesi; yasadışı avcılık ile mücadelede caydırıcı cezalar ile sistematik çalışmalar düzenlenmesi; acilen tekne sayısının azaltılması; ve en önemlisi kıyılarımız boyunca bir deniz rezervleri ağının oluşturularak bütüncül ekosistem anlayışı ile denizlerimizi koruyabilmek...
Bu yıl yeni tebliğde bu kararlar çıkmazsa, santimlerimiz daha da kısalacak, zamanımız gitgide daralacak; denizlerimizin de bizim de. Ekosistem anlayışına sahip, sürdürülebilir ve sorumlu balıkçılık ilkeleri ile donatılmış bir politika balıkçılığın da kurtuluşu olacak, ama santim santim başlanan yolda büyük adımlarla ilerlenmesi kaydıyla.
Artık sıra Bakan Mehdi Eker'in bu beklentileri karşılayacak imzayı atmasında; bu kez santimleri büyüteceğinden, adımları hızlandıracağından eminiz!