Erciş'te bayram
Ali Ekber YILDIRIM / TARIM DÜNYASINDAN
[email protected]
Bayrama saatler var. Saat sabahın 5'i. Yine yollardayız. Bayramın sevincini, depremin acısını paylaşmak üzere Van'a oradan da Erciş'e gitmek için doktor arkadaşım Ülkümen Rodoplu ve İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Ceyhun Balcı ile Adnan Menderes Havaalanı'nda buluşuyoruz. Sunexspres ile İzmir'den Van'a uçacağız. Havaalanı her zamankinden kalabalık. Bayram sevincini paylaşmak için kimisi bir kimisi bizim gibi iki saatlik yolculuğun son hazırlıklarını yapıyor. Van uçağında yüzler asık ve endişeli. Birkaç saat sonra gerçekle yüzleşmenin tedirginliği var.
Arka sırada oturan orta yaşlı iki adamın endişesi ise başka. Bayram namazı için kararsızlar. Pencere kenarında oturan "Van'a inince kılarız" diyor. Orta koltuktaki itiraz ediyor: "Biz İzmir'den yola çıkıyoruz. İzmir'in namaz saatine göre kılmalıyız."
İki saatlik yolculuktan sonra bizi Erciş'e götürecek olan Halil'den önce Van Ferit Melen Havaalanı'nda buz gibi bir hava karşılıyor. Havaalanını harabeye dönmüş. Ama depremden değil. Bakımsızlıktan. Deprem çöküşü hızlandırmış, duvarı boydan boya çatlatmış.
Havaalanının bir ucunda "Türkiye Cumhuriyeti" Ana uçağı var. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bizden önce Van'a inmiş. Bizden sonra inen uçakta ise Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu var. Van'da bayram telaşı yok ama siyaset arenası hareketli.
Çocukluğumuzun ferrarisi Renault Toros'la Erciş'e doğru yola çıkıyoruz. Birkaç günden beri dilime dolanan Ercişli Emrah'ın türküsünü bağıra bağıra söylemek istiyorum. Ne de olsa bayram. Fakat bağıramıyorum. İçimden söylemekle yetiniyorum, usul usul:
Tutam yar elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara
Olam bir yareli bülbül
İnem bağlara bağlara
Birin bilir binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yar ismini desem gelmez
Düşer dillere dillere
Emrah der ki bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür
Yare gidecek günümdür
Düşsem yollara yollara
Yarimi iki kızımla İzmir'de bırakıp düştüğüm yollarda hüzün ve endişe var. Zorlu geçecek bir kışın ilk izleri var.
Kent merkezinden geçerken solda sahil yolu tarafında Van Et ve Balık Kurumu'nun geniş bir alana yayılmış kombinasını görüyoruz. Etrafındaki çadır sayısı koyun ve dana sayısından çok daha fazla. Kombinanın önünde birkaç kişi soğuktan üşüyen ellerini ısıtmaya çalışıyor. Kurban satışı yok. Az ilerde benzinlikten LPG (gaz)alıyoruz. Dört kişi gözlerini telis torbayla bağladığı danayı kesmeye götürüyor. Kaça aldınız diye sorunca, dananın yeni sahibi gülümseyerek "Ucuzdur. 4 bine aldım. Deprem olmasaydı 5'ten aşağı olmazdı" diyor.
Van sokakları boş, bayram havası yok. Halil'den öğreniyoruz. Depremden sonra bir çok kişi Van'ı terk etmiş. Bayram tatili bu göçü daha da hızlandırmış. Çoğu, büyük kentlerdeki veya daha güvenli buldukları akrabalarının yanına gitmiş. Kalanlar daha çok gidecek yeri olmayan çaresizler.
Kentten çıktıktan sonra sağda Van Ticaret Borsası'nın hayvancılık işletmesine gözüm takılıyor. Birkaç yıl önce gezdiğimiz bu geniş arazide Borsa Başkanı Feridun Irak ve arkadaşlarının herkese hayal gibi gelen projesinin büyük ölçüde yaşama geçtiğini görmek hüznü umuda dönüştürüyor.
Van Gölü'nü sağımıza alıp Erciş'e doğru yol alırken Tasmalı Geçidi'nde kar ve tipi bölgenin yaşam gerçeğini yüzümüze vuruyor. Öyle bir gerçek ki çocukluğumun geçtiği Tunceli'de kar yolları kapatırken, babamın her saat başı kaçırmamaya özen gösterdiği ajansta(haberlerde) Van Özalp, Van Muradiye yolunun kapanmasını bir anda güncelleştirdi.
Yol boyunca gördüğümüz köyleri İstanbul'un belediyeleri paylaşmış. Her belediye bir köye dev bir çadır kurmuş ve sıcak yemek dağıtıyor. Cumhurbaşkanı'nın gelişini fırsat bilerek kavşaklara "hoş geldiniz" pankartları asılmış. Depremzedelere yardımın da bir nevi siyasi rantı paylaşılıyor.
Erciş'e girişte yıkılan binalar ve yanı başında kurulan Kızılay çadırları bizi karşılıyor. Enkaza dönmüş evlerin de sağlam olanların da yanında birer çadır var. Gölün kenarında ise en büyük çadır kent ve sahra hastanesi.
Van'da olduğu gibi Erciş'te de sokakta vatandaşlardan çok güvenlik görevlileri var. Cumhurbaşkanı'nı bekliyorlar. Görevliler depremin izlerini silemeseler de yolları temizleyip siliyorlar. Eve gelecek misafirden önce yapılan temizlik gibi.
Toplum Sağlığı Merkezi'nde İzmir'den bölgeye giden sağlık ekibinden ilk bilgileri alıyoruz. Doktor arkadaşlarımı meslektaşlarıyla baş başa bırakıp kentin içine doğru yürüyorum. Depremin ilk görüntüleri yok elbette. Kent toparlanmış. Fakat insanları toparlamak yıllar alacak gibi görünüyor.
Bayram sabahı insan yakınları ile birlikte olmak ister. Bu nedenle mezarlık kentten çok daha kalabalık. Enkazların başında nöbetçi bırakılmış birkaç kişiden başka kimse yok. Bir de hurdacılar. Demirleri kolayca çekip alıyorlar. Onlar bile şaşkın. " Abi betonla demir birbirinden ayrılmış. Toplaması çok kolay".
Çok büyük ve geniş bir alana yayılmış enkazın fotoğrafını çekerken yanıma yaklaşan üç kişiye önce geçmiş olsun, sonra başınız sağ olsun sonra da iyi bayramlar diliyoruz. "Bayram bizim neyimize, buradan 200 cenaze çıktı. Kahvehane ve bilardo salonuydu. İşsizlerin mekanıydı. Mezarı oldu" diyor birisi.
Enkazların üzerinde koşuşturan çocuklara bağırıyor diğeri, "günahtır inin oradan."
Enkazın altında kimse var mı?
Yok diyorlar ama kayıplarımız var. Belki vardır.
Yıkılan birçok binanın yanı başında tek bir çatlağı bile olmayan binaları görünce insanların kendilerine ev değil mezar yaptığını düşünmemek elde değil.
Kaymakamlık binası önünde bekleyenler Cumhurbaşkanı Gül'e yardımların kendilerine ulaşmadığını söylemeye hazırlanıyorlardı, tabiî ki Cumhurbaşkanı'na ulaşabilirlerse.
Kaymakamlığın önünde konuştuğumuz yaşlı bir amca Erciş'te bundan önce iki büyük deprem daha olduğunu söylüyor. Araştırınca, bundan öncekilerin 1941'de, 1976'da olduğunu öğreniyoruz. Her biri arasında tam 35 yıl var. Dileriz ders alınır Erciş 35 yıl sonra bir daha yıkılmaz.