Buğday'ın Feriköy'deki ekolojik pazarında organik kahvaltı yapıyor idik... Gerçek domates, gerçek un, gerçek salatalık, gerçek yumurta, yani köy yumurtasıyla, gerçek yiyeceklerle. Bayramın ikinci günü, çiftçilerin çoğu gelememiş, memleketlerinde kalmayı tercih etmişlerdi, bayramı geçirmek için.
Ama Avanos üzümü getirmiş bir satıcı, ekmek parası işte, pazar eylemişti. Ne tesadüf ben de bir gün önce Avanos'tan gelmiştim, Avanos üzümünün tadı damağımdaydı. Bu pazarda, her meyvenin, her sebzenin menşei belli, tadı gerçek. Süpermarketten üzüm alırken, bu üzümün gerçek olmadığını, doğada olmayan kimyasallarla sulandırıldığını biliyoruz, düşünmek istemiyoruz. Lakin bu üzümün nereden geldiğini biliyor muyuz, hayır.
Çoğu zaman kasacıya, bu üzüm nereden, bu armut, karpuz, şeftali nereden geliyor diye sorarım. Kasacı da şaşkın şaşkın bakar. Bilemez. Oysa New York'ta bile en azından, meyvelerin hangi ülkeden geldikleri yazılıdır etiketlerinde.
Atlas'tan Oktay'la, alçak iskemlelere oturmuş gerçek lezzetlerle kahvaltı yapıyorduk. Tüketim toplumu üzerine konuşuyorduk. Birkaç dakika önce Avanoslu satıcıdan üzüm ve salatalık alan pazarın yeni müşterisi bir kadın, naylon poşet istemişti. Satıcı da naylonun yasak olduğunu söylemişti. Kadın, elindeki iki kesekâğıdını nereye koyacağını bilememenin şaşkınlığı içindeydi. Nerede bulunduğunu anlayamamıştı. Ona, Buğday'ın masasına gidip bir file alabileceğini, fiyatının üç lira olduğunu, her zaman da bu fileyi kullanabileceğini söyledim. Bana ne yanıt vereceğini mi bilemedi, yoksa nasıl bir yerde olduğunu mu anlayamadı bilmiyorum; ama hiçbir şey söylemedi.
Kullanılıp atılan hayatlar...
Oktay ile tüketim toplumu üzerinde konuşurken, özellikle bu toplumun meydana getirdiği atık kültürü üzerinde duruyorduk. Tüketilip atılan ambalajlar, tüketilip atılan, kullanılıp atılan şeyler, kullanılıp atılan insan ilişkileri, hatta aşklar. Kullanılıp atılan aşklar. Sanırım bu konu üzerinde daha fazla durduk. Tüketilip atılan aşklar üzerine, poşet aşklar, naylon aşklar üzerine konuşurken, tüketilen gezegenimizin bu vaha pazarında, insanlığın artık bu durumun farkına vardığını da biliyorduk.
Dünya çapında yapılan pazar araştırmaları bile bunu doğruluyor. Öyle ki, gösteriş tüketimi denilen, en lüks, en pahalı tüketimde, statü malları denilen tüketimde büyük bir değişim yaşanıyor.
Sana, belki şaşıracağın yeni bir araştırmadan söz edeceğim ey bahtı güzel okur! Edelman adlı bir piyasa araştırma firmasının yaptığı bu araştırma, insanların statü sembolü olarak lüks malları değil, ekolojik malları tercih ettiğini ortaya koyuyor. Hem de ABD'den Çin'e, hatta Hindistan'a kadar bu eğilim geçerli. İnsanların yüzde 67'si, daha az yakıt harcayan, melez yakıt kullanan ekolojik bir otomobili, güçlü motora sahip lüks arabaya tercih ediyor. Statü sembolü olarak lüks bir otomobili tercih edenlerin oranı yüzde 33'te kalıyor. Yani iki kat fark oluşmuş. Bu oranlar, ekolojik bir ev söz konusu olduğunda daha da açılıyor. Ekolojik evi, lüks, yani çok odalı bir eve tercih edenlerin oranı yüzde 70'e çıkıyor.
Gösterişçi tüketimden hızlı bir kaçış söz konusu. Dünya ülkelerinin ortalamasına göre, halkın yüzde 68'i, ekolojiye duyarsızlığı kabul edemiyor. Aynı konuda, kapitalizmle tanışması pek uzun zaman olmamış Çin'de, insanların yüzde 82'si, çevresel bir çaba gösterilmemesini ‘kabul edilemez' buluyor. Bu oran, sağlıklı yaşam söz konusu olduğunda yine Çin için yüzde 87'ye ulaşıyor.
Yaşam tarzı değişiyor
Yine dünyadaki yeni eğilime göre, insanların yüzde 69'u, ekolojik ve aynı amaca hizmet eden yerel bir markayı, küresel bir tasarım markasına tercih ediyor. Bu oran, Kuzey Amerika, Avrupa ülkelerinin çoğu ve Brezilya'da yüzde 80'e ulaşıyor.
Esasında bu araştırmanın en çarpıcı yanı, ekonomik durgunluğun ve krizin yaşandığı dönemle ilgili sonuçlarda ortaya çıkıyor. Dünya halkları, ekolojik bir ürünü, pahalı olmasına rağmen, gezegene zarar veren daha ucuz bir ürüne tercih ediyor. Bu oran, ekonomik kriz ve işsizlik ortamına rağmen yüzde 67. Üstelik kimi ülkelerde bu oran, örneğin en yüksek olarak Brezilya'da yüzde 83, İtalya'da yüzde 74.
Dünya halklarının yüzde 83'ü, gezegenin kurtuluşunu sağlayacak ve daha yaşanabilir bir yer haline getirecekse eğer, yaşam biçimlerini ve tüketim tercihlerini tamamen değiştirebileceğini söylüyor.
Ayrıca dünya halkları, iş dünyasından, kapitalist şirketlerden, ünlü markalardan, yalnızca ekolojik ürünler beklemiyor, aynı zamanda gezegeni kurtaracak çabaların içinde öncü olarak yer almalarını da istiyor. Rakamlarla boğulmamak için daha fazla yüzde yazmayayım.
Paradokslar ülkesinde, çevrenin en tehlikeli siması Çevre Bakanı'na, arkasındaki siyasi iktidara, TUSİAD'a, MUSİAD'a, ticaret odalarına, kalkınma düşleri görerek gezegeni ve Anadolu'yu tarumar edenlere duyurulur.
Dünyada bir referandum yapılsaydı eğer, doğa kazanırdı.
|