Hav hav hav!Siz hiç havlayan insan gördünüz mü?
Ben gördüm, hem de binlercesini, onbinlercesini.
“Sokaklardaki masum dostlarımızı ölüme, yalnızlığa, bilinmeze atmayın” diye yalvarıyorlardı.
Pazar günü Galatasaray Lisesi önünden Taksim’e yürüyen, kendilerini köpeklerin, kedilerin yerine koyabildiklerini göstermek için havlayan, miyavlayan insanlar vardı.
Umut kesmek üzere olduğumuz insanlığımızı hatırlatan insanlar...
Kimisi pitbull’unu alıp gelmişti. Aramızda, dişlerini bile göstermeden sakince dolaşan pitbull’lar vardı. Asıl suçlunun onları saldırgan yetiştiren sahipleri olduğunu ne de güzel anlattılar.
Bir kadın bebeğiyle gelmişti, bebek arabasının üstünde pankartını taşıyordu.
Nineler vardı aramızda, nasıl da dinç görünüyorlardı.
“Çarşı Yasaya Karşı”, yürüyüşün en renkli gösterisiydi. Siyah beyaz renklere gönül verip, her defasında bu kadar renkli olmak! Helal olsun.
Ekşisözlük de katılımcılar arasındaydı. Müthiştiler. Sonrasında yazdıkları 600 küsur entry de müthişti.
Partiler üstü bir yürüyüştü bu, Meclis’e, tüm partilere seslenildi.
Pazar günü İstiklâl’de 10 binlerle yürürken sık sık gözlerim doldu benim.
Sevinç gözyaşlarıydı bunlar.
Bu kadar çoktuk demek ki.
Bu kadar duyarlı, kalbi, yüzü güzel insan vardı demek ki...
Milyonların Türkiye genelinde tek yürek olduğu bu haklı yürüyüşten de sonuç alınmazsa, başka hiçbir şeyden sonuç alınmaz.
Pazar günü biz son noktayı koyduk.
Hey, arkadaşıma dokunma!
Ölüm yasasına hayır yürüyüşünden sadece keyifli ayak sızısı, kısık ses ve kulak çınlamaları kalmadı.
Yürüyüş boyunca pankartların, dövizlerin fotoğraflarını çektim. İşte bazıları:
“Gücünüz yetiyorsa beni de uyutun, kafeslere kapatın.”
“Asıl hayvan sensin yaz 5199’a gönder.”
“Patilere uzanan eller kırılsın.”
“Biz affetsek, Allah affetmez.”
“Bizi uyutacaklar, sakın uyuma.”
“İnsan olmaktan daha fazla utanmamak için ölüm yasasına hayır.”
“Cinayete ortak olma.”
“Arkadaşıma dokunma.”
“Katil meclis istemiyoruz.”
“Devlet öldürmez, korur.”
“Yerdeki mahluklara acımayanlara, gökteki melekler acımaz.”
“Ey siyasiler, unutmayın, hepimiz hayvanız, oyumuz var.”
“Ben de hayvanım, gücün yetiyorsa gel beni de öldür.”
“Medeniyet öldürdüğün değil, yaşattığın can ile ölçülür.”
Şehitler için de yürüyoruz
Hayvan Hakları Yasası’na karşı yapılan yürüyüş, sosyal medyada “Şehitler olsa yürümezsiniz, şehitler için yürüyün” argümanıyla karşılaştı.
Ne kadar yazık!
Ortalık karıştırıcılar, fitne fesatlar; bilmiyor musunuz, şehitler için de yürüyoruz.
Siyasi şemsiyede olmayan bir sonraki şehit yürüyüşünde de hepimiz oluruz, hiç merak etmeyin.
Peki siz, biz hayvanlar için yürümesek mutlu mu olacaktınız?
Unutmayın; bir hak arama, haykırış, bir diğerinin alternatifi olamaz.
Hayvanlar için yürümek insanlar için yürümemek değildir.
Hakikat sizce nedir
Fransız yazar Frederic Beigbeder’in aynı adlı kitabından uyarladığı “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” vizyonda.
Beigbeder bu durumla ilgili pek fena konuşuyor ve yazıyor; “Sivrisineklerin ömrü bir gündür, güllerinki üç gün. Kedilerin ömrü 13 yıldır, aşkınki üç. Böyle işte. İlk yıl tutku, sonra bir yıl şefkat ve nihayet bir yıl can sıkıntısı.”
Böyle atmasyon görülmemiştir herhalde!
Ne sivrisineğin ömrü bir gün, ne gülün üç gün, ne kedinin 13 yıl, ne de aşkın üç yıl. Ve Beigbeder’in son bombası: “Hakikat, aşkın mis kokuları arasında başlayıp bok kokuları içinde bitmesidir.”Valla ne diyeyim, çok ağır oldu bu ithamlar.
Olsa olsa tutkulu bir aşkın bitişinin acısıyla söylenmişlerdir.