Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 27 Aralık 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Çevre, Enerji »  GÜNLÜK » 
facebook
Twitter
  ANA SAYFA   
 Örgütler, Paydaşlar
 Çevre Sorunları, Koruma
 Toprak,Su Kaynakları
 Küresel Isınma, İklim Değişimi
 Doğal Kaynaklar Yönetimi
 Enerji Kaynak, Sistemleri
 Sulama, Enerji Sistemleri
 Araştırma, Geliştirme
 Kamu çalışmaları
 Destek, teşvikler
 Biyoteknoloji
 Hava Durumu
 Diğer

Dünya nereye gidiyor?

Noam Chomsky: "Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok. "


Dünyaca ünlü düşünür Noam Chomsky, Açık Radyo'da Ömer Madra'nın sorularını yanıtladı. Chomky, Madra'nın "Dünya küresel ortak varlığımız açısından nereye gidiyor?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu dehşet verici bir durum. Yani Merih gezegeninde bir gözlemci dünyaya bakıyor olsaydı, 'bunlar akıllarını kaçırmışlar' diye düşünürdü. Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok. Aslında bunun bazı emarelerini de görüyoruz. Basına bakacak olursanız -Amerikan basınına, tabii Türk basınına da- olayda sanki iki taraf varmış gibi sunuluyor. Bir yanda bunun ciddi bir kriz olduğunu söyleyenler var, öbür yanda da bunu inkar edenler. Başkanlık seçim kampanyasındaki tartışmalara bakarsanız, Obama’nın ılımlı bir tavrı vardı. 'Bir şeyler yapalım' diyordu. Ama yaptığı önerilere bakarsanız aslında 'daha fazla fosil yakıt üretmeliyiz' diyerek 'daha beter hale getirelim' demeye getiriyordu. Romney’nin tavrı ise 'Kimse pek ne olduğunu bilmiyor, daha fazla araştırmaya gerek var' deyip hiçbir şey yapmama tavrıydı.

Aslında bilim camiasına bakacak olursanız, eminim sizin de bildiğiniz gibi, bilim insanlarının %95’i bunun çok ciddi bir kriz olduğu görüşünde. Sadece birkaç bilim insanı 'kesin olarak bilmiyoruz' diyor. Çok daha büyük sayıda bilim insanı bu konsensüsü, ziyadesiyle muhafazakâr buldukları için reddediyor. Mesela MIT’de, (Massachussets Teknoloji Enstitüsü’nde) bir bilim insanı ekibi var. Bunlar iklim üzerine uzmanlaşmışlar ve IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) İklim Değişikliği Hükümetlerarası Panelini, biliyorsunuz, hani şu Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Analiz Komitesi'ni, her seferinde reddettiler, çünkü bunun çok fazla muhafazakâr olduğunu söylüyorlar. Her seferinde de haklı çıktılar. Daha birkaç hafta önce, geçtiğimiz yazın sonunda Kuzey kutbundaki buzların erimesinin ölçeğiyle ilgili bir inceleme yayımlandı. Bu erimenin, bilgisayar modellerinden çıkan projeksiyonların çok ötesinde bir boyutta olduğu anlaşıldı. Nitekim daha eleştirel bakan bilim insanlarının, mesela MIT ekibinin öngördüğü de buydu. Bu modeller yeterince ciddi değil dediler. Bu durum vahim bazı sonuçlara yol açıyor, bir dizi doğrusal olmayan, geometrik sonuçlara yol açıyor . Kuzey Kutbu’ndaki buz çok fazla erirse yeterince yansıtıcı yüzeyi kalmıyor, karanlık alanlar çoğalıyor, bunun sonucunda daha fazla güneş ışını emiliyor, daha hızlı bir ısınma oluyor ve bu adeta bir çığ etkisiyle büyüyor ve kontrol edilemez hale geliyor.

Bunun böyle olduğu defalarca kanıtlandı. Peki biz ne yapıyoruz? Aslında ilginçtir, bu konuda bir şeyler yapan yegane ülkeler, halkının çoğunluğu yerlilerden oluşan ülkeler. Bütün dünyada bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünen halklar, nüfusunun çoğunluğu yerlilerden oluşan halklar. Mesela Bolivya’da, Güney Amerika’nın en yoksul ülkesinde, aslında nüfusun çoğunluğu yerlilerden oluşuyor ve daha şimdiden Anayasalarında 'Toprak ana hakları' diye adlandırdıkları birtakım maddeler var. Yani sadece insan hakları değil, tabiatın da hakları var. Batılılar bununla alay ediyor ama Bolivyalılar haklı. Mesela Ekvator’da , büyük bir yerli nüfusun olduğu bu ülkede, şimdi zengin ülkeleri, ABD ve Avrupa’yı, OECD üyesi ülkeleri, petrolü topraktan çıkarmadıkları için kendilerine kaynak versinler diye ikna etmeye çalışıyorlar. Biliyorsunuz onlarda petrol bol ama kendi kalkınmaları için ihtiyaçları olduğu halde petrolün yeraltında kalmasını tercih ediyorlar. Ama tabii bunu yapabilmek için kaynağa ihtiyaçları var. Geçenlerde Avustralya’daydım, orada Aborijinlerden oluşan çok güçlü bir madencilik karşıtı topluluk var. Bunlar İngiliz yerleşmecilerin yok etmeyi başaramadığı, oraya buraya dağılmış bir Aborijin topluluk. Çok fazla sayılmazlar ama azımsanacak sayıda da değiller. Aynı şey Kolombiya’da da oluyor. Ben Güney Kolombiya’da yoksul çiftçi topluluklarıyla, campesino’larla, yerli halkla, Afrika kökenli Kolombiyalılarla çalışıyorum. Onlar da vargüçleriyle madencilik yapılmasın diye mücadele ediyorlar. Çünkü bu her şeyden önce çevreye zarar veriyor, tabii hayatlarını da mahvediyor, ayrıca tahrip edici zehirli maddelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Öte yandan zengin ülkelere baktığımızda, mesela dünyanın en zengin ülkesi ABD, esas olarak hiçbir şey yapmıyor. Hatta birçok bakımdan geriye gidiyor. Bundan 40 yıl önce, Richard Nixon döneminde çevre koruma tedbirleri çıkarılmıştı, bunlar bir bir ortadan kaldırıldı. Yapılan birkaç şey var, mesela petrol kullanan araçların kat ettikleri kilometre sayısını azaltmalarını öngören gittikçe daha fazla yaptırım var. Ama bunlar palyatif tedbirler, kanserin üzerini yara bantıyla kapatmak gibi. Özetle, insan türü, şu efsanevi lemminglere benziyor, hani hep birlikte uçurumun kenarına yürüyüp kendini aşağı atan kutup sıçanları gibi. Çok da uzak bir gelecek değil bu. Tabii ille şu tarihte olacak diyemeyiz, ama bir kuşak sonra olabilir. Uluslararası kuruluşlar bu konuda sürekli uyarıda bulunuyorlar. Bu alanda çalışan bilim insanları da yıllardır söyleyip duruyor. Öyle bir noktaya gelmek üzereyiz ki 2 derecelik bir ısı artışı bizi geri dönülmez bir yere getirecek. Bu noktaya iyice yaklaştık. Zengin ülkeler ne yapıyor? Fosil yakıt tüketimlerini artırmaya bakıyor. Mesela ABD basınında, uluslar arası finans basınında da, mesela Financial Times gibi ciddi gazetelerde, yeni teknolojiler sayesinde çok daha derindeki fosil yakıtlara ulaşılabileceği, bu sayede önümüzdeki yüz yıl boyunca mesela Orta Doğu gibi bölgelere bağımlı olmaktan kurtulmanın mümkün olacağını müjdeleyen yazılara rastlıyorsunuz. Yüz yıl sonra ne olacak sorusunu ise kimse sormuyor.

Evet, gerçekten çok tehlikeli bir sorun ve bu konuda hiçbir şey yapılmıyor. Aslında çok büyük iki sorun var ortada, biri bu, diğeri de nükleer savaş. Bunun gölgesi hep üzerimizde, şimdiye kadar bundan kaçınmayı başarmamız bir mucize. Hiçbir şey yapıldığı yok, her iki sorun da gittikçe daha vahim hale geliyor. İklim krizi açısından bir şeylerin yapılıp yapılamayacağı da meçhul, sınırı aşmış olabiliriz artık. Ama ne kadar çok oyalanırsak, sorunun da giderek zorlaşacağı çok açık. Nükleer savaş açısından yapılabilecek şeyler var ama bunlar yapılmıyor, hatta birçok açıdan durum daha da vahimleşiyor. Türkiye bu belli başlı sorunların çok uzağında değil, çünkü siz Ortadoğu’dasınız."
 
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
11.03.2013
Ekleyen Kişi
şahin yaylacı

Etiketler: Dünya nereye gidiyor
Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız