"Yenilenebilir Enerji Kaynakları'nın Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun" 2005 yılından beri yürürlükte.
İsminin uzunluğuna bakmayın; Türkiye'nin rüzgâr, hidrolik, jeotermal, güneş, çöp, biyokütle gibi "yenilenebilir" kaynaklarını elektrik üretimine açmak, enerji yatırımcılarını özendirerek harekete geçirmek gibi görünüşte doğru amaçlarla çıkarılan bu kanun "sahada" kısa kaldı!
Sektör çevrelerine göre tek sebebi var: Kanun, başta kamu alım garantisi ve fiyatlama konularında sorunlu. Alım fiyatları genelde düşük. Ayrıca, yatırım türleri arasındaki farkları dikkate almıyor, tümünü aynı "torbaya" koyuyor. "Sahadaki" kök sorunu böyle özetleyebilirim.
Nitekim, 2007 yılında birim enerji alım fiyatları TL'den Euro'ya dönüştürülmesine rağmen, bugün küçük birkaç yatırımın dışında ciddi bir mesafe alınmış değil. Oysa, sadece rüzgarda 2023 yılına kadar 19 bin 500 mw'lik yatırım öngörüsü varken şimdiye kadar gerçekleştirilebilen yaklaşık 500 mw.
Yenilenebilir kaynakların elektrik üretiminde geniş ölçüde kullanılması böylece doğalgaz ağırlıklı dışa bağımlılığın azaltılması konusunda ilgili tüm kurum ve kuruluşlar arasında tam mutabakattan söz edilirken bunun kanuna ve sektöre yansıtılamaması diğer bir sorun.
Aksoy'un teklifi
"Sahada" yaşanan hayal kırıklığı 5346 sayılı YEK'in elden geçirilmesini zorunlu kıldı. Bu noktada AKP Kütahya Milletvekili, TBMM Sanayi Komisyonu Başkanı Soner Aksoy'un duyarlılığına ve siyasetçi olarak yenilenebilir enerji konusunda baştan beri gösterdiği çabalara dikkati çekmeliyim.
Aksoy'un mevcut kanunda sektörü tetikleyici değişiklikler için geçen yasama yılında hazırladığı teklif de bu tutumun eseri oldu. Teklif, belki de ilkinden daha geniş bir siyasi ve sektörel mutabakatla Sanayi Komisyonu'nda kabul edilerek Genel Kurul'a sunuldu.
Sonra şunlar oldu: Teklif, kanunlaştırılmak üzere Genel Kurul'un Haziran 2008 gündemine alındı. 6 Haziran'daki birleşimde müzakeresine başlandı. İktidar ile muhalefetin tam desteğiyle aynı gün kabul edilmesi bekleniyordu. Olmadı, bir anda askıya alındı ve bu yasama dönemine kaldı.
Neden?
Teklifin son dakikada askıya alınması o dönemdeki görev unvanıyla Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın müdahalesine bağlanıyor. Babacan, 5346'nın 2005 versiyonunda olduğu gibi, değişiklik teklifinde de yenilenebilir enerji yatırımlarına sağlanacak alım ve fiyat garantilerinin ve diğer teşviklerin Hazine üzerinde "kamusal yük" yaratacağı görüşündeydi.
Öne sürülen başka bir neden Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) yenilenebilir kaynaklı elektrik üretiminin kamu tarafında teşvikine karşı çıktığı, böyle bir kanunun Türkiye'nin başını ağrıtabileceğiydi ki, bunu anlamak, "kamusal yük" iddiasını anlamaktan çok daha zordu.
Çünkü soru şu: DTÖ, iddia edildiği gibi Türkiye'nin milli kaynaklarını kullanmasına, enerji yatırımlarını teşvikine karşı çıkarken Almanya, İtalya, İspanya, Yunanistan, Bulgaristan gibi yenilenebilir enerjide ön almış ülkelere neden ses çıkarmıyor?
Türkiye'nin ekonomisine enerji türü, teknoloji, santral kuruluşu, türbin, ekipman, malzeme imalatı alanlarında yeni ufuklar açacak, istihdam yaratacak, elektrik üretiminde doğalgaz, petrol kaynaklı dışa bağımlılığı azaltacak bu teşviklere karşı çıkan DTÖ'ye bir çift laf etme cesareti de mi kalmadı?
Aksoy'un teklifi bu yönleriyle Meclis'in "cesaret sınavı" niteliğinde. Teklif madem iktidarın, muhalefetin, sektörün tam desteğine sahip ve destek Türkiye'nin enerji çıkarlarında birleşiyor; o zaman Meclis bu yasayı en kısa zamanda çıkarmalı. Hem de "kamu yükü" gerekçelerine ve şayet varsa DTÖ'nün tehditlerine hiç kulak asmadan…
Taylan Erten
http://www.dunyagazetesi.com.tr/ |