Ambalaj sanayi, 2010 yılında 5,5 milyon tonu aşarak ciro olarak 7.9 milyar dolara ulaşmış durumda. 2009 yılına göre 2010 yılında ciro yüzde 34; üretimimiz ise yüzde 17,6 arttı. Sektör, son 10 yıldaki gelişme eğilimini dikkate aldığında çok hızlı bir gelişme, genişleme ve çeşitleme bekliyor.
Temmuz ayında yapılan Genel Kurulda Başkan seçilen Ambalaj Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Korkut, Türkiye ve dünyada ambalajda yaşanan son gelişmeleri Dünya Gıda Dergisine değerlendirdi.
2011’in olumlu gelişmelerle sürdüğünü dile getiren Korkut, ambalaj sektörünün Türkiye ekonomisi içindeki yerinin sadece köşe değerlerle 2010 yılı için yaklaşık 5,5 milyon ton civarında bir hacim ve yaklaşık 7,9 milyar dolar değerinde bir üretim olarak tanımlanmasının yetersiz olduğunu söyledi.
Korkut, 7,9 milyar dolarlık ambalaj üretiminin aslında 2010 yılında 140-150 milyar dolar civarındaki bir ekonomiyi mümkün kıldığını söyledi. Korkut, 2011 yılının ilk 5 aylık verilerine göre yıl sonunda ulaşması beklenen 9 milyar dolar değerindeki ambalaj sektörünün; 2011 yılında da en az 150-200 milyar dolarlık bir ekonomiyi mümkün kılacağının göstergesi olduğunu kaydetti.
-Ambalaj sanayiinde son durum nedir?
Korkut: Sektörümüzün üretimi ön hesaplarımıza göre 2010 yılında 5,5 milyon tonu aşmış; ve ambalaj sektör ciromuz 7.9 milyar dolara ulaşmıştır. 2009 yılına göre 2010 yılında ciromuz yüzde 34; üretimimiz ise yüzde 17,6 arttı.
Bu rakamlar durumu açıklamaya yeterli gibi görünmekle beraber kişi başı 108 dolar ambalaj tüketimi ile henüz gelişmiş ekonomilerdeki 250-300 dolar seviyelerinden oldukça uzak görünmekteyiz. Yine de son 10 yılda gelişme eğilimi dikkate alındığında çok hızlı bir gelişme, genişleme ve çeşitlenme bekliyoruz.
Yatırımlar ise genel konjonktüre ve taleplere göre ilerliyor.
-İlk altı ay nasıl geçti? Büyüme oranları nelerdir?
Korkut: 2011 yılı 2010 yılı sonuçlarında da görüldüğü gibi olumlu gelişmelerle sürüyor. Diğer yandan burada işaret ettiğimiz çok önemli bir hususun Türkiye ambalaj sektörümüzün Türkiye ekonomisi içindeki yerinin sadece köşe değerlerle 2010 yılı için yaklaşık 5,5 milyon ton civarında bir hacim ve yaklaşık 7,9 milyar dolar değerinde bir üretim olarak tanımlanmasının yetersiz olduğunu düşünüyoruz.
Şöyle ki genel olarak ambalajların değerinin ürünün satış fiyatının günlük ihtiyaç maddelerinde yüzde 3-5 daha az hareket gören ve nispeten daha lüks tanımlanacak emteada yüzde 10 civarında olduğu kabul ediliyor. Ambalaj üretiminin yaklaşık yüzde 50’sinin günlük ihtiyaç maddeleri arasında büyük ağırlıkta da gıda ürünleri olduğu ve yüzde 20-30’unun diğer gıda dışı tüketim malları ve keza yüzde 20-30’unun ise endüstriyel ambalajlar olduğu dünya ambalaj örgütünce ele alınmakta olan değerlerdir. Bu orantılara göre 7,9 milyar dolarlık ambalaj üretiminin aslında 2010 yılında 140-150 milyar dolar civarındaki bir ekonomiyi mümkün kıldığını söylemek yanlış olmayacak. Bu yaklaşım ile 2011 yılının ilk 5 aylık verilerine göre yıl sonunda ulaşması beklenen 9 milyar dolar değerindeki ambalaj sektörümüzün 2011 yılında da en az 150-200 milyar dolarlık bir ekonomiyi mümkün kılacağının göstergesidir. Ekonomik mal-para-mal döngüsünün çalışması için ambalaj en olmazsa olmaz unsur olarak üzerinde durulması gereken bir olgudur.
Ekonomik döngü içindeki ambalaj unsuru ASD yaklaşımı ile bütün malzeme ve şekilleri içeren bir yapıda ele alınarak irdelenmelidir. Paletinden üstündeki taşıma ambalajlarına ve onları sararak bir arada tutan filmlere, çemberlere, bunların içindeki metal, cam, kağıt, karton ya da plastikten üretilmiş perakende ambalajlarına ve bunların hepsinin üretiminde kullanılan ham ve yardımcı malzemeler ile bunların üretiminde ve dolumunda kullanılan makineler de dahil ambalaj sektörü bir bütündür. Gelişmesini de bu bütünlük içinde sürdürmektedir ve öyle de sürdürmelidir.
-Ambalaj makinelerinde dışarıya mı bağımlıyız? Bu konuda ne durumdayız?
Korkut: Ambalajlı olarak dışsatımı yapılan ürünlerin yanında yüksek standarttaki ambalaj malzemeleri ve bunlardan ambalaj yapımında ya da ambalajın doldurulmasında kullanılan ambalajlama makinelerindeki satış tutarları da giderek artıyor.
Yaklaşık her türlü müstakil çalışan makine ya da üretim hattı içindeki ambalajlama makineleri ve aksesuarları Türkiye’de yapılıyor ve dışarıya da satılıyor.
Türkiye’deki ambalajlama makineleri üreticileri kontrol ve tahrik elemanlarını AB ve diğer gelişmiş ülkelerinin sağladıkları aynı kaynaklardan sağlıyor.
Türkiye’de üretilen makineler için CE gerekleri ve işaretlemesi 2002 yılından bu yana tüm makineler için zorunludur.
Bu doğrultuda Türkiye’deki makine imalatçıları AB gereklerini harfiyen yerine getiriyor. Tabi bu söylemimiz küresel rekabetin gereklerinin farkında olan ve bu yönde etik kurallara uygun hareket eden örgütlenmiş üreticilerimiz için yerindedir. Bu bağlamda hareket içinde olan ambalaj makineleri üreticilerimiz de kendi aralarında örgütlenerek Ambalaj Makinecileri Derneğini kurdular. Keza aynı düşüncede olan AMD üyeleri ambalaj makinelerinin kapsamı içinde olduğu Orta Anadolu İhracatçılar Birliği yönetiminde de faaliyetlerini sürdürüyorlar. Elimizde iç piyasa ile ilgili bilgiler bulunmamakla beraber bu sektör kesitinin genel dış piyasa başarımını değerlendirmek amacı ile 2010 yılı ile bu yılın ilk 6 aylık ihracat rakamları karşılaştırıldığında değer olarak yüzde 8,7 oranında artış gözlemleniyor. Böylece 2011 yılı ilk 6 aylık ihracat rakamı 59,5 milyon dolar olarak gerçekleşti.
-Dünyada sektörün genel tablosunu çizebilir misiniz?
Korkut: Bu durumu ekonomik açıdan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından irdelemek gerek. 530 milyar dolar mertebelerinde olduğu varsayılan dünya ambalaj cirosu ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler açısından farklı motiflerle hareket ediyor. Gelişmiş ülkelerde “daha az ambalaj” önemli iken gelişmekte olan ülkelerde ise “daha fazla ambalajlı ürün” önem kazanıyor. AB ülkelerinde 300-350 dolar, ABD ve Kanada’da 450-500 dolar ve Japonya’da 550-600 dolar kişi başına ambalaj tüketimi yoksul Afrika ve Asya ülkelerinde yok sınırına kadar inebilmekte. Gelişmiş ülkelerde “daha az” amacı başta ağırlık azaltma ve daha az doğal kaynak kullanımına ve bunların daha fazla geri kazanımı ile şekillenirken, gelişmekte olan ülkelerde açlığa karşı çare olarak görülebilmekte. Özellikle tarımsal üretim alanlarından tüketim alanlarına kadar taşımalar yüzde 40-50’lere varan ya da yetersiz ve uygun olmayan ambalajlama nedeni ile depolayamama darboğazları mevsimsel azlık ve bolluklarla geçen dengesizliklere yol açılıyor.
Kanaatimizce 2011 ve izleyen 8-10 yıl gibi uzuna giden bir vadede olağan üstü bir doğal ya da sosyo ekonomik gelişme olmazsa durumun çok fazla değişmeyeceğini düşünüyoruz. Belki ilerleyen yıllarda yani ortanın ötesindeki vadelerde teknolojik gelişme ve buluşlar daha çok gelişmiş ülkeleri kendi amaçlarına daha çok yaklaştırabilir, ama gelişmekte olan ülkelerin ambalaj ihtiyacı daha uzunca bir süre sürecek.
Türkiye olarak dünya genelinde biz daha çok gelişmiş ülkeler tarafında yer alıyoruz. Özellikle hızlı gelişme gösteren BRIC-T (Brezilya, Hindistan ve Çin) den ayrılmış bir Türkiye özellikle stratejik konumu açısından daha farklı şanslara sahip. Ayrıca son birkaç yıl içinde iç piyasada ekonomik açıdan belirgin bir eşik değeri aşıldı ve dış piyasalarda ise temel taşları zemin tuttu.
-Ambalaj alt guruplarına göre bakarsak gıdada son dönem hangisi tercih ediliyor?
Korkut: Gıda ambalajları ambalaj endüstrisi genelinde yüzde 45-50 arasında bir yer tutmaktadır. Bu yönü ile gıda ambalajları en çok üzerine eğilinen bir daldır. Ambalaj malzemesi seçiminde gıda endüstrisi için de ambalajlanan ürüne göre şekillendirilebilen tüm malzemeler kullanılıyor. Sert ve esnek plastikler, cam, metal, kağıt, karton, ahşap ya da bunların bileşimlerinden oluşan kompozit malzemeler en bilinenleri olmakla beraber doğal liflerden dokuma ve örme ürünler, killi toprak esaslı kaplar, deriler de otantik ürün ambalajlarında görülebiliyor. Gıda endüstrisinin oldukça önemli bir payını oluşturan içecekler için ya fiziksel niteliği nedeni ile sızdırmazlık özelliği olan ya da sırlama, kaplama gibi bazı işlemler sonucunda sızdırmazlık kazandırılmış malzemeler başta içecek sektörü olmak üzere çeşitli sıvı ambalajlarında kullanılabiliyor. Ancak batı dünyasında en yaygın olanları cam, çelik ya da alüminyum bazlı metaller olmakla beraber giderek yaygınlaşan sert ve esnek plastikler de önemli pazar paylarına ulaştı. Kağıt, plastik ve metal bileşimi olan çok katlı aseptik ambalajlar ise kompozit malzeme olarak adlandırılmakta olup sıcak ve soğuk içeceklerde önemli bir yer edindi. Asya pazarlarında özellikle Çin’de kil esaslı sırlanmış yüksek albenili toprak kaplar da her bir alkollü içecek tipi için aylık milyon adetlere varabilen büyük miktarlardaki seri üretimlere sahne olabiliyor.
Ambalaj-sağlık-gıda güvenliği ilişkisini konuşursak hangi ambalajlara kayma var? Gıda firmalarının ambalaj tercihlerinde bir değişiklik var mı? Son trendler nelerdir?
Korkut: Gıda endüstrisinde hangi ambalaja kayma olduğundan çok, gerek endüstrimizi gerekse müşterilerimizi ilgilendiren sürdürülebilirlik ve rasyonellik kavramları açısından değerlendirmemizin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
Genel olarak ambalaj maliyetini düşürmek, çevre ve sürdürülebilirlik kavramları açısından da ağırlık azaltarak malzeme ve enerji olarak daha az doğal kaynak kullanımı ve atmosfere daha az NOx salınımı, daha az atık hacmi, sağlanan ekonomi dolayısıyla kaynakların daha yararlı işlere yönlendirilebilmesi gibi çalışmalar, perakende ambalajlarda plastik, metaller ve camda ya da oluklu mukavva, plastik, ahşap ve çeşitli malzemelerden üretilen taşıma ambalajlarında açıkça görülmekte. İçecek kaplarında görülen bu eğilim diğer ambalaj malzemelerinde de görülmektedir.
Daha az malzeme kullanımı ile yalnız hammadde maliyetinde tasarruf sağlanmıyor aynı zamanda da nakliye dolayısı ile daha az yakıt, atmosfere daha az Nox salınımı, daha az atık hacmi, sağlanan ekonomi dolayısıyla mali kaynakların daha yararlı işlere yönlendirilebilmesi vb. pek çok konuda yarar sağlanıyor.
Gıda ambalajlarına hijyen boyutundan bakıldığında tüm ambalaj malzemeleri ile ilgili yasal düzenlemeler ülkemiz için de geçerlidir. Sektörümüz bütün dallarında bu gereklere uyacak türde üretimler yapıyor.
Yeni tercihler açısından plastikle esaslı sert ya da esnek ambalajlar rasyonellik açısından daha tercih edilir gibi görünmekle beraber yapısal özellikler nedeni ile diğer malzeme türleri de tercih edilmek durumunda kalınabilmektedir. Esnek plastik ambalajlar, eğer nihai tüketici tarafından da gerek görsellik gerekse işlevsellik açısından benimsenerek alınabilecek yapıda ise, diğer türlere göre biraz daha fazla kullanım talebi göstermekte ise de bir noktadan sonra ezilebilirlik ve istifleme darboğazı nedeni ile yerini sert plastiklere ya da diğer malzeme türlerine bırakmak ya da bunlarla işbirliği yapmak durumunda kalabilmektedirler. Bag in box (kutu içinde torba) uygulaması buna en belirgin örnektir.