Osman AROLAT / AROLAT'tan
Birazda bizim sebze-meyvede yarıştaki yerimize bakalım...
[email protected]
Sebze-meyve de dünya pazarında daha yüksek katma değerli ürünle daha büyük pay alabiliriz. Bugün de bu konuda yapabileiceklerimizi sıralamaya çalıştım.
“Dünya sebze-meyve piyasası ve biz” başlıklı dünkü yazım üzerine “Biz” bölümünde verdiğim bilgileri az bulan bazı dostlar e-posta ile “Daha geniş bilgi” istediler. Dün bizim için ne demiştim, önce onu tekrarlayıp, sonra daha geniş bilgi aktarayım... Dünkü yazımda, bizim önemli imkanlara sahip olan bir ülke olmamıza karşın, dünya pazarında sebze-meyve ticareti içersinde yüzde ancak,1-1.5 pay alan “Geriden gelen ülkeler arasında” yer aldığımızı belirtmiştim.
Peki sorunlar nereden kaynaklanıyor?
-Ülkemizin “büyük” üretim imkanına karşın “düşük kalite ve modası geçmiş ürün” üretiyoruz. Örnek olarak önemli elma üreteicisi olan ülkemiz, pazarda sürekli değişen, gelişen, moda olan türleri yeterince üretmiyor. Bodur ağaçlarda üretimi de çok sınırlı. O nedenle ihraçta 1-2 euro olan elma yerine, üretimiz ağırlıklı olarak, iç piyasada 5 liralık sofra ve 3-3.5 liralık meyva suyu pazarına üretim yapıyoruz. Babadan kalma, üretimin yerine yeni ve ihraç pazarı için çok az üretim yapabiliyoruz.
-İhracat için “Üretim birlikleri” çözüm sağlamaktan uzak kalıyor. Kooperatif modelli de işlemiyor. İhracatta sıçrama yapabilmek için, dış pazara hakim yabancı pazarlamacılarla işbirliklerine ve stratejik ortaklıklara yönelmemiz gerekiyor. Bunun gelişmesi için öncelikle ürünlerin piyasalama süresini artırıcı “ Atmosfer kontrollü depo”lara ihtiyacımız olacaktır. Bu da kamu yönetimi ve bankacılık sisteminin bu alana destek vermesiyle gelişebilecektir. Bu depoların kurulması ürünün en yoğun olduğu, fiyatının en düşük olduğu dönemde değil, ürünün pazarda uygun dönemde, uygun fiyatla yer almasını sağlayacaktır. Ancak, bu depoların finansmanının kredilendirmesi küçük ölçekli üreticilere uygun değildir. Birlikler ve yatırımcı pazarlamacı işadamlarınca karşılanabilir.
-Ortalama 5.9 dönüklük alanda üretim yapılan ülkemizde “üretim ölçeğinde” yetersizlik yaşanıyor. Ekim alanları mirasla sürekli bölünüp daralıyor. Geleneksel ürün trendleri bu durumda kırılamıyor. Havza düşüncesi içersinde belli bölgelerde, aynı cins üretimin desteklenerek, ortak pazarlama ile katma değer artırılması için çalışmalar kamu tarafından teşvik edilip desteklenmelidir. Ürün kooperatiflerinin desteklenmesi ve Bakanlığın belli bölgelerde başlattığı sınırların kaldırılması ile üretim alanlarının yüzde 10 kadar artırılması da, bu açıdan yaygınlaştırılması gereken bir uygulama olmalıdır.
-Üreticilerimiz üretmeye önem verse de ürünün sunumuna ve paketlemesine önem vermiyor. Kötü paketlenen mal pazarda yer alamıyor. Depoculukta olduğu gibi paketlemede de finans kurumlarının destekler geliştirmesi önemli olacaktır.
-Uluslararası pazarlarda ürünlerin yer almasında, uluslararası sertifika sahibi olmak, ürünün toprağa tohumunun atılmasından, pazara çıkışına kadar durumunu anlatan ürüne sahip olmak için Eurepgap sertifikası dlan 100 kadar firmamızın sayısını en kısa zamanda binlere çıkarmalıyız.
Tabii buna rahmetli Adnan Kahveci’nin hayatımıza sokamadığı, kayıt dışılığı önleyici ürünün tarladan çıkışından pazara belgelenmesi için irsaliyeli takip çalışmasının da bir an önce başlatılması gerekir. Evet, dünkü yazım üzerine sektörden dostlarımızın sorduğu, “Neler yapmamız gerekir?” sorusuyla ilgili verebileceğim “özet yanıt” bu şekilde...
|