Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün geçen hafta gerçekleştirdiği Rusya gezisinde çok sıcak bir ilgi ile karşılandığı ve yapılan görüşmelerin iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine önemli katkılarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bizce bu son derece doğaldır. Çünkü iki ülke arasında çok boyutlu ve birbirlerini tamamlayan tarihsel ilişkiler bulunmaktadır Türkiye ve Rusya bölgelerinde iki önemli güçtür. Kafkasya’da ve Orta Asya’da barış ve istikrarın sağlanmasına önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde bölgelerinde ekonomik , ticari ve finans ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadırlar. Her iki ülke de üçüncü ülkelerle ilişkilerinde birbirlerinin hassasiyetine saygı göstermektedir. Örneğin Türkiye,Gürcistan krizi sırasında Montrö Anlaşmasını tam olarak uygulamak suretiyle Karadenize kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerinin Karadenizde kalmalarına kısıtlama getirmiştir. Aynı hassasiyeti, farklı düşüncelere sahip olduğumuz İran’ın nükleer programı, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığı, Çeçenistan politikası gibi alanlarda da görmek mümkündür. . İki ülke arasında son 20 yılda giderek gelişen çok yönlü bir ekonomik ve ticari ilişki bulunmaktadır. Türkiye,1980’li yılların sonlarında Rusya’ya (o zamanki SSCB) yatırım ve tüketim kredileri veren ilk Batılı ülkedir. Yine aynı yıllarda Rusya’da geniş çaplı müteahhitlik hizmetleri alabilen ilk NATO üyesidir. Müteaahitlerimiz bugün de, kaliteli çalışmaları,aldıkları işleri çabuk bitirmeleri ve yerel yönetimlerle kurdukları iyi ilişkilerin sonucu önemli projeleri gerçekleştirmeye devam etmektedir. SSCB ilk kez yoğun olarak Türkiye’ye, aralarında Seydişehir Alüminyum Tesisleri, İskenderun Demir Çelik Tessleri ve Orhaneli Barajının da bulunduğu birçok tesisisin yapımı için 1970’li yıllarda verdiği kredi ile girmiştir. Kredilerin geri ödemesi Türk ihraç ürünleri ile yapılmıştır. Daha sonraki ilk kapsamlı anlaşma 1984 yılında imzalanan doğal gaz anlaşmasıdır. Ukrayna-Romanya ve Bulgaristan üzerinden gelen ve Batı hattı denilen boru hattından ilk gaz 1987 yılında alınmıştır. Türkiye daha sonra 1997 yılında imzladığı yeni bir anlaşma ile Mavi Akım olarak ta bilinen ve Karadeniz üzerinden gelen ikinci bir doğal gaz hattı ile Rusya’ya enerji kaynağı açısından biraz daha bağımlı hale gelmiştir Türk firmalarının Rusya’nin hemen her bölgesinde işlettikleri çok sayıda mağazaları bulunmaktadır. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler ise hızla artmaktadır. Türkiye-Rusya ekonomik ve ticari ilişkilerinin kapsamı örneğin Türkiye-ABD ekonomik ve ticari ilişkilerinin 4 katı kadardır. Rus turistlerin Türkiye’nin turizm gelirlerine katkısı ise son derece önemli düzeydedir. Yukarıda saydığımız çok boyutlu ve gelişen ilişkilere rağmen iki ülke arasında bir stratejik ortaklıktan sözetmek doğru değildir. Çünkü böyle bir ortaklık sadece ekonomik ve siyasal alanda olmaz. Askeri ilişiklerde de bir beraberlik gerektirir ki, böyle bir beraberlik,ülkemizin içinde bulunduğu ittifaklar gözönünde tutulduğunda,sözkonusu olamaz. Ancak bu durum,ziyaretlerin daha da sıklaştırılmalarına, düzeylerinin yükseltilmesine ve işbirliği alanlarının genişletilmesine de engel olamaz Basından izleyebildiğimiz kadarıyla,seyahat sırasında ele alınan önemli konulardan biri de iki ülke arasındaki ödemelerde ulusal paraların yani Ruble ile Türk Lirasının kullanılmasıdır. Hemen belirtelim ki bu uygulanması sanıldığ gibi kolay bir proje değildir. Yararları nelerdir? Ulusal parayı bulmak daha kolay olacağı için Rus ithalatçısı aldığı malın bedelini Ruble ile öderse Türk ihracatçısı, daha fazla ihracat yapar. Rusya’da çalışan müteahhitlere genelde ruble ile ödeme yapılmaktadır. Orada çalışan mağazalar da satışlarını ruble ile yapmaktadır. Daha sonra bu rubleler dışarıya transfer edilirken serbest dövize çevrilmektedir. Ancak döviz bulmanın zor olduğu dönemlerde karaborsadan döviz alınmakta ve hele ruble değer kaybettiğinde aynı dövizi elde edebilmek için daha fazla ruble vermek gerekmektedir. Son 6 ayda ruble yaklaşık % 40-45 oranında değer kaybetmiştir. Eğer rubleler doğrudan Türkiye’ye gönderilebilirse,bu kayıplar sözkonusu olmayacaktır. Ancak zorluklar vardır. Türk Lirası ile Ruble arasında çok değişken olmayan bir parite saptamak kolay değildir. Paritenin bir konvertibl paraya endekslenmesi gerekecektir. Özel bankaların devreye girmesi zordur. Türk bankası elinde biriken rubleleri veya Rus bankası elindeki fazla TL’ leri ne yapacaktır. Çünkü iki ülkenin ikili ticareti dengede değildir. Daha fazla ihracat yapanın elinde daha fazla karşı ülke parası kalacaktır. Kaldı ki Rusların serbest dövizle ve kolaylıkla sattığ doğal gazı,TL ile satması beklenemez, O zaman ya hesaplar Merkez Bankasında veya bir kamu bankasında tutulacak veya özel bankalar ellerindeki karşı ülke paralarını Merkez Bankalarına satacak yani riski devredecektir . Ya da takas edilek mallar, değer itibariyle birbirlerine denk iki liste halinde düzenlenecek ve mal satan, karşı listede yer alan bir malı satın almak zorunda kalacaktır. Aksi halde ticaret kilitlenecektir. Türkiye klirin denilen bu sistemi uzun uğraşlar sonucu 1980’li yılların ortalarında terkedebilmiştir. Son olarak Rusya’ya gönderilen Türk mallarının Rus gümrüklerinde çektikleri sıkıntının gündeme gelmesi ve sorunun çözümü için bir Rus Heyeti’nin ülkemize gelmesi iyi bir gelişmedir. Mevcut uygulamaya gore, Rusya’ya mal gönderen firmalar. gönderdikleri mal ve fiyat bilgilerini önceden bildirdikleri takdirde gümrükte bekletilmemekte aksi takdirde malları tam bir gümrük denetimine tabi olmaktadır. Türk firmaları bu uygulamanın rekebet güçlerini zayıflattığını ve firma sırlarının ifşasına yol açtığını söylemekte, Rus tarafı ise gümrüğe yapılan beyanların,sağlık ve fiyat açısından gerçeklere uymadığından ve Rus tarafının bu yüzden gelir kaybina uğramasından şikayet etmektedir. İyi niyetle ve karşılıklı çıkarlara saygı gösterilmek suretiyle sorunun bir an once çözülmesinde yarar vardır. |