Ağustos ayının Avrupa ve ABD için anlamı ‘tatil ayı’ olmasıdır. Bu dönemde, tüm sektörlerde yaz tatili izinleri kullanılır. Fabrikalar yıllık bakıma girer. Borsada olan biten dahi çok fazla önemsenmez. Çünkü ne yükseliş, ne de düşüş; işlem hacmi ile bakıldığında anlamlı değildir.
Eylül ayı ile birlikte ‘su akar, yatağını bulur’. Yaz tatilinin bitmesiyle, sessizlik yerini eylül ayı başından itibaren müthiş bir ekonomik gündeme bırakır. Zira yaklaşan yeni yılın bütçeleme ve hedef belirleme çalışmaları kapıdadır.
Yaz tatilinin son günlerinde ‘mesai yapanlar’ da yine merkez bankacılardır. Her ne kadar bir sayfiye yeri olsa da, ABD’de Wyoming’deki Jackson Hole denilen bölgede, Kansas Fed’in her yıl düzenlediği toplantı çerçevesinde; merkez bankacılar, bankacılar ve iktisatçılar, ekonomi ve para politikası üzerine kafa yormaya başladılar yine. Merkez bankacılar, ‘tatil yapıyormuş süsüyle’ para politikası sorunlarını konuşuyorlardı.
Bu yılki toplantılar ‘Makroekonomik zorluklar: On yıl ileriye’ başlığını taşırken, şimdiden bu toplantılara damgasını vuracak temel konuların başında, ‘çifte dip’ ve ‘para politikasının sınırı’ gibi iki başlık geliyor.
‘Çifte dip’ konusu, tartışmadan öte; giderek verilere bağlı biçimde ‘ne olduğu’ görülecek bir olgu iken, değişmeye başlayan ‘jargon’ da dikkatlerden kaçmıyor değil. Şimdilik ‘toparlanmadaki yavaşlama’ biçiminde ifade ediliyor. Bu aşamada da, kimse herhangi bir para politikası otoritesinden ‘çifte dibe doğru gidiyoruz’ demesini beklemiyor zaten!
İkinci temel konu, ‘toparlanmadaki yavaşlama’ iyice belirginleşirse merkez bankalarının elinde ne kaldığı, para otoritelerinin elinde olası bir ‘yangına’ karşı şimdiye dek kullanmadıkları başka bir araç kalıp kalmadığı, bunların işe yarayıp yaramayacağı sorusu daha fazla yer kaplıyor tartışmalarda.
Toplantı açılışındaki konuşmasında Fed başkanı Bernanke; ekonomik durum çok belirgin bir bozulma gösterirse ya da gerekli bir durum ortaya çıkarsa Fed’in geleneksel araçların dışındaki önlemleri de kullanacağını söylemesi bu tartışmaya hayat verdi.
Ekonomik faaliyetlerdeki toparlanma yavaşlıyorsa merkez bankaları ne yapabilir? Doğrusu, merkez bankalarının elinde kalan araçlar sınırlı. Küresel düzeyde de olan şu: Politikacılar yapmaları gereken işleri savsakladıkça, yükü merkez bankaları sırtlanıyor. Merkez bankaları da, faizi sıfır noktasına getirip, yüklü miktarda devlet ve mortgage kâğıdı satın alarak piyasaya bol miktarda para sürmüş durumdalar.
ABD Merkez bankası Fed’in elinde kalan; belki biraz daha tahvil alımı yapmak, açıklamalardaki ‘faizin uzun süre düşük seviyede kalması’ söylemini kaldırması, Bankaların Fed’den düşük faizle borçlanarak ama yine Fed’de tuttuğu paralara ödenen faizleri düşürmek gibi seçenekler Bernanke tarafından dillendirildi.
Bernanke’nin Fed’in elinde geleneksel araçların ötesinde olarak saydığı araçlar olduğunu, (bu üç aracı kastederek) söylemesine, ABD’li iktisatçı ve eski merkez bankacı Alan Blinder, “İyi haber Bernanke haklı. Kötü haber, Fed’in en güçlü cephanesini harcamış olması: Elde kalan zayıf araçlar” diyordu.
Britanya Merkez Bankası (BOE) Başkan Yardımcısı Charles Bean ise merkez bankalarının piyasalardan varlık satın almalarının (devlet tahvili) olağanüstü durumlarda başvurulması gereken bir seçenek olması gerektiğini savunuyor. Bean’e göre, normal zamanlarda yapılan tahvil alımları, devlet borçlarının monetize edildiği, kamu borçlanmasının maliyetinin düşük tutulmasına yarayan bir girişim olarak değerlendirilebilir. Bu da enflasyon bekleyişlerini olumsuz etkiler. Bu yüzden sadece ‘acil durum seçeneği’ olarak kullanılmalı.
‘Toparlanmadaki yavaşlama’ söylemi sürdürülürken konuşulanlar bunlar. Ya ikinci dibe doğru bir seyre tanık olursak? Herhalde Jackson Hole toplantılarının bu yılki teması çok şey söylüyor, anımsayalım: ‘Makroekonomik zorluklar: On yıl ileriye’!
Uğur Gürses
http://www.radikal.com.tr/