Katılımcı sayısı, konukları, ele alınacak konuları ile Türkiye'nin "en büyük kongresi" olma özelliğini taşıyan bir kongre olacağı tahmin edilmektedir. Konferansın sonunda su ve çevresel konuları içeren ortak bir deklarasyon olan "'İstanbul Konsensüsü"'nün imzalanması hedeflenmektedir. "Su için Farklıkların Birleştirilmesi: Bridging Divides For Water" başlığıda son derece iyi seçilmiş bir başlıktır. Bunun ve barışın sağlanması içinde tüm insanlık samimi gayret içersinde olmalıdır. Yoksa hayat su gibi geçip gitmektedir. Bu dünya sadece iyilikleri yapmak için bile son derece kısa bir zaman dilimidir.
Dünya Su Forumu, su sorunlarına çözüm bulmak için, karşılıklı ve küresel işbirliğine doğru atılmış önemli adımlardan biri olabilir. Ama, insanlığın ortak geleceği, ortak sorunlarını samimi çözme isteği ve gayreti, karşılıklı sevgi ve barış anlayış birlikteliğinin oluşması şartı ile, bu başarılabilir.
Fakat dünyada temel sorulardan ve sorunlardan birisi de şudur: "İnsan ve Çevre Merkezli Sürdürülebilir Kalkınma" nasıl olmalıdır ve bu nasıl başarılabilecektir. Bu modelde 4 ana unsur çok önemlidir. Yaptığımız işler: 4E Formülü çerçevesinde; 1. Ekolojik, 2. Emniyetli, 3. Estetik, 4. Ekonomik olmalıdır. Bunların arasındaki dengelerin kurulmasının son derece kolay olmadığını bilmekle ve tahmin etmekle birlikte, bu dengenin başarılabilmesi ortak insanlığın ve çevrenin geleceği açısından son derece önemlidir.
Önemli sorulardan biri de İnsanlığın ortak sorunları bugün nasıl çözülecektir?. Karnı aç ve susuz olanların karnını doyurmak ve onların susuzluğunu gidermek kolaydır. Doğası itibari ile de dünyada herkese yetecek kadar gıda potansiyeli ve su potansiyeli vardır. Fakat tarih boyunca gözü aç olanların karnını ve gözünü doyurmak ve susuzluğunu gidermek asla mümkün olamamıştır. Medeniyetleri bu noktada ikiye ayırmak mümkündür: 1. Yaşama Zevki İle Yaşayan Medeniyetler (bu medeniyetler tarih boyunca hep büyük savaşlara ve sıkıntılara sebep olmuşlardır ve bugünkü ekonomik krizi çıkaranlarda bunlardır), 1. Yaşatma Zevki İle Yaşayan Medeniyetler. Bence ikinci medeniyet (yaşatma zevki ile yaşamak, gerçek mutluluğu ve huzuru burada aramak ve bulmak, başkalarını düşünerek yaşamak, başkalarını kendisini yerine koymak)) dünyanın şu anda aradığı yeni medeniyettir.
Hangi yol ülkelerin "İnsan ve Çevre Merkezli Sürdürülebilir Kalkınma" sını daha iyi sağlayacaktır?. 1.yol: Globalleşme (Globalizm), 2. yol: Lokalleşme (Localizm) . Bence ikisin de dünyadaki örneklerine bakıldığında sıkıntıları olduğunu ve gelecek dünyamız için çözüm oluşturamayacağı tahmin edilmektedir. Ve 3. yol'un muhakkak bulunması gerektiği düşünülmektedir. Bu 3.yol: Glokalizm (Glocalizm) olabilir. Yani tüm insanlığın barış ve insanlık için ortak temel alabileceği yerel ve öz değerlerimize bağlı kalarak, onları kaybetmeyerek ve hatta onları diğer insanlığın barış ve huzuru için de kullanarak, biz nasıl globalleşebiliriz? "Küreselleşmenin Bizcesi nedir? Ve ne olmalıdır? Kavramlara kötü kullanıldığından, içi kötü yüklenildiğinden dolayı, sadece karşı çıkarak ortak insanlık problemlerimizi çözemeyiz. Kavramların içini iyi veya kötü şeylerle doldurmak yine insanların elindedir. Bence ülkelerin sürdürülebilir kalkınmalarında bu son derece cevabı bulunması ve geliştirilmesi gereken bir temel soru olarak karşımızda bulunmaktadır. Eğer bunu başarabilirsek, küresel krizi, küresel çözüme dönüştürebiliriz. Nasıl mı? Ben'ii değil, Biz'i esas almalıyız. Tüm insanlığı esas almalıyız. Samimi olmalıyız. Sadece kendimizi değil, başkalrını da düşünmeliyiz. "Olma keser gibi hep bana, hep bana; olma balta gibi hep sana, hep sana; ol testere gibi, bir bana, bir sana" düsturunu asgari şart olarak esas almalıyız. Bencilleşme bugünkü dünya krizinin en büyük sebebidir. Ne insanlığı ve nede çevreyi düşünmeksizin yapılan sürdürülemeyen kalkınma hamleleri bugün başarısız olmuş ve bugünkü krizler oluşmuştur.
Kriz kelimesi Uzakdoğu kültüründe iki anlama gelmektedir. 1. Kriz, 2. Fırsat. Evet krizleri fırsata dönüştürmenin ana noktası; kendimizi yeni insan/yeni toplum profiline dönüştürmekten geçer. Doğa ile kavgalı bir insan ve bir toplum değil, doğayı ve diğer insanları bir kardeşimiz gibi gören, bir insan ve toplum olmamız gerekmektedir. Yani yaratılanı, yaratandan ötürü sevmemiz gerekmektedir. Tüm insanlığa ve tüm çevreye kendinin bir parçası gibi bakabilen "Sevgi Toplumu" olmamız gerekmektedir. İnsanlık krizlerini çözmek istiyorsa, başkada bir çıkış yolu yoktur. Savaşlara ayrılan büyük paraların küçük bir kısmı ile insanlığın ortak ve temel sorunları (susuzluk, gıda temini, enerji vb) çözülebilir.
Hayatın Vazgeçilmez Kaynağı: Su
Suyu Ne Kadar Tanıyoruz?
Çevre kavramını oluşturan üç ana unsur su, hava ve topraktır. Yeryüzünde katı, sıvı ve gaz halinde bulunan su, güneşin sağladığı enerji ile kesintisiz bir çevrim içersindedir. İnsanlar gerekli aktiviteleri için gerekli suyu bu döngüden sağlarlar. Kullandıktan sonra aynı çevrime geri verirler. Bu çevrim içersinde insan aktiviteleri, sanayi ve tarımsal faaliyetler sonucu suya karışan maddeler, suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek su kirliliğine sebep olurlar. Su geçmişte olduğu gibi bugün de insan ve canlıların en fazla ihtiyaç duydukları bir doğal kaynaktır. Bu kaynağın yerine geçebilecek yapay bir madde yapmak mümkün değildir. Teorik olarak su miktarı ne kadar azalırsa, kıymeti de o derece sınırsız olarak artar (Şen, 2002). Su, stratejik bir malzemedir (İleri ve arkadaşları, 1997). Temelde sanılanın aksine sınırlı bir kaynaktır. Su, insanlık tarihi boyunca hayat damarı ve tarihin devamının sağlanmasına vesile olmuştur (Şimşek, 2005). Kentler büyüdükçe, yerel su kaynaklarının kapasitesini zorlamakta ve mühendisleri daha uzaklardaki kaynaklara yöneltmektedir (Posrel, 1999). Günümüzde su, ulusal ve uluslar arası politikaların belirlenmesinde önemli bir unsur haline gelmiştir (Kumbur, 2002). BM tarafından hazırlanan bir raporda, 21. yüzyılda, ülkelerin su yüzünden birbirleriyle çatışabilecekleri uyarısında bulunulmuştur. Dünya nüfusunun %40'ını barındıran yaklaşık 80 kadar ülkede ciddi su sıkıntısı çekildiği belirtilmektedir. Su sıkıntısı çeken insan sayısının günümüzde 1.2 milyara ulaştığı belirtilmektedir. Rapora göre, 2025 yılında dünya nüfusu 8.5 milyara ulaşacağı ve nüfusun en az üçte biri su sıkıntısıyla karşı karşıya kalacaktır. 20. yüzyılın en stratejik ürünü, hammaddesi petroldü. 21.yüzyılda ise petrole ilave su gündeme gelmektedir. Su en stratejik madde, kaynak olurken; tarım da en stratejik sektör olmaya başlamıştır (Şehsuvaroğlu, 2000). 1994 yılında J. Bulloch ve A. Darwish tarafından kaleme alınan "Su Savaşları-Ortadoğu'da Beklenen Çatışma" adlı kitaba göre; Ortadoğu tarihi hep kuyular ve sular üzerinde yoğunlaşmıştır (Bulloch ve Darwish, 1994).
Suyun Harika Özellikleri: Suya Dokunmak
Su tabiatta katı, sıvı ve gaz olmak üzere her üç fazda da bulunur. Bu hali taşıyan yegane maddedir diyebiliriz. Bütün maddeler katı hale geçtiğinde, moleküller arası mesafenin azalmasına bağlı olarak yoğunluğu artarken suda tamamen aksi olmaktadır. Su donunca yoğunluğu azalır (Granger, 2006). Böylece donmuş kütle, dibe çökme yerine yüzeye yükselir. Bu buz tabakası dıştaki soğuk hava ile alttaki su arasında ısı transferine karşı bir engel oluşturur ve altındaki suyun donmasına mani olur. Böylece hava sıcaklığı -50 0C bile olsa, buzun altında sıcaklık daima sıfırın üzerinde olur ve hayat devam eder (Ayvaz, 1997). Bilinen bütün sıvılar içersinde en yüksek yüzey gerilimine sahip olan sudur (www.science, 2006). Bu özelliği yağmur damlacıklarının oluşumu açısından önem taşımaktadır. Bütün sıvılar içinde buharlaşma ısısı en yüksek olan sudur. Bu sebepten kolayca buharlaşarak kaybolmaz. Su, amonyaktan sonra en yüksek erime ısısına sahip olan bileşiktir. Yüksek özgül ısısı, yani bir gram suyun sıcaklığını bir derece arttırmak için gerekli enerji miktarının yüksekliği ile birlikte bu özellikler, suyu yeryüzündeki iklim farklılıklarını, belirleyici unsur durumuna getirir. Çünkü dünya yüzeyinin dörtte üçü su ile kaplı olup, dünyadaki toplam suyun %97.6'sı denizlerde, %2.4'ü de karalarda bulunmaktadır. Böylesine büyük alana ve hacme sahip su, hayatın bir diğer temel kaynağı olan güneş enerjisinin yeryüzünde tutulmasında büyük rol oynamaktadır. Güneşten gelen toplam enerjinin %23'ü yeryüzündeki suları buharlaştırmada ve su buharı ihtiva eden hava kütlelerini ısıtıp harekete geçirmede kullanılır. Böylece su, dünyanın yaşanılabilir bir iklime sahip olmasında önemli bir rol oynar.
Suyun diğer bir özelliği hidrolojik döngü sayesinde yenilenebilen bir kaynak olmasıdır. Bu hadise suyun buharlaşma ve terleme ile atmosfere yükselmesi, oradan ihtiyaç duyulan yerlere taşınması ve yağış olarak tekrar yeryüzüne inmesi; böylece yeraltı sularının beslenmesi ve yüzey akışlarının oluşmasından ibaret olan büyük su hareketidir. Su ihtiyacının karşılanmasında hidrolojik döngünün büyük önemi vardır. Zira dünyadaki toplam suyun ancak %2.4'ü karalarda bulunduğundan bu döngü büyük önem taşımaktadır. Diğer yandan karalardaki suyun ancak %10 kadarı teorik olarak kullanılabilir tatlı su potansiyelini oluşturmaktadır ki bu da 3-4 milyon km3 'tür. Günümüzde insanlığın toplam su ihtiyacı yılda yaklaşık 5500 km3 olarak hesaplanmaktadır. Bu ihtiyaç, yeryüzündeki bütün akarsularda bir anda bulunan suyun üç katıdır. Bu ihtiyaç, bütün akarsularla birlikte karşılanamadığından, yeraltı suları ile birlikte karşılanabileceği anlaşılmaktadır. Ancak bütün akarsuların taşıdığı yıllık 37 000 km3 'e karşılık gelen debi (yılda akan su miktarı) ile kıyaslandığında 5500 km3 'lük ihtiyacın, devridaim eden suyun %15'i gibi yüksek bir oranına ulaştığı görülmektedir. Bu sonuç gittikçe artan su ihtiyacının karşılanmasında giderek daha büyük problemlerle karşılanacağının bir işaretidir (İleri ve arkadaşları, 1997).
Suyun harika özelliklerinden birisi de ondaki hidrojen bağları sayesinde ortaya çıkar. Bilindiği gibi suda bulunan iki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile birleşirken, oksijenin her iki tarafında birer hidrojen olacak şekilde bir çizgi halinde molekül teşekkül etmez. Aksine iki hidrojen atomu aynı tarafta yer alarak molekülün bu kısmının pozitif yüklü oluşuna sebep olur. Diğer taraftaki oksijen ise negatif yüklüdür. Yüklerin bu şekilde dağılımı suyu kuvvetli bir dipolar (iki kutuplu) molekül haline getirir. Bu sayede su molekülleri birbirini çeker ve hidrojen bağları yardımıyla kümeleşme olur. Yüzey gerilimi ve dielektrik sabiti çok büyük olma özelliğinden dolayı su, iyi bir çözücü olmakta ve hayat için gerekli birçok bileşiği eriterek bünyesine almaktadır. Bu da suya bitkiler için gerekli birçok mineral gıda maddesini taşıyıcı özellik kazandırır (www.science.uwaterloo.ca, 2006). Suyun hayat için diğer bir önemi, atmosferdeki mevcudiyetiyle yeryüzünün radyasyon yoluyla soğumasını önlemesidir. Yapılan hesaplara göre atmosferde su bulunmaması halinde yeryüzünün bugünkü ortalama sıcaklığının 15 0C azalarak 0 0C'ye düşeceği tespit edilmiştir (Ayvaz, 1997).
Tabiî sular yer kabuğunda denizlere ve göllere doğru akarken değişik kayaların içerisinden geçer ve bu kayalardaki bazı tuzları çözerler. Bu nedenle suların geçtiği bölgelerde mağaralar ve oyuklar gibi değişik coğrafi şekiller oluşur. Su kaynakları bulundukları ve geçtikleri bölgelerin jeomorfolojik özelliklerine göre, içerilerinde değişik iyonlar bulundurur. İçerisinde kalsiyum, magnezyum ve demir iyonları bulunduran sular, sert su olarak tanımlanır (Su Vakfı, 2006).
Dünyada ve Türkiye'de Su
Bir bölgedeki su ihtiyaçları; nüfus yoğunluğu, nüfus artışı, yaşam düzeyi, tarım ve endüstride verim artışı ve ekonomik kalkınma gibi faktörlere bağlıdır. Buna karşılık akarsu, göl, yeraltı suyu, pınar, deniz gibi su kaynaklarında kullanılabilecek su miktarı sınırlıdır. Ayrıca, hidrolojik çevrim içinde su hareket halinde olduğundan belirli bir yerde ve zamandaki miktarı da değişmektedir (Viessman ve Hammer, 1985; Erkek ve Ağıralioğlu,1993; Karpuzcu, 1994). Dünyada toplam 1.4 milyar kilometreküp su varsa da, bunun yaklaşık %97.4'ü tuzlu su, %2.6'sı tatlı sudur (Çevre Bakanlığı, 1993, 1996).
Su artık, bugünün dev kentlerinin genellikle ırmak kıyılarında kurulduğu günlerdeki kadar bol ve ucuz bir kaynak değildir, bilakis artık stratejik bir malzeme olmuştur ve adeta beyaz petroldür. Su eksikliği, önümüzdeki yıllarda milli gelişme hızında en az petrol eksikliği kadar hissedilecektir. Ortadoğu ülkelerinin çoğunun su sıkıntısı çektiği bilinmektedir ve bu ülkelerin bazıları suyunu deniz suyunu arıtmak üzere büyük maliyetlerle temin etmektedir. Ortadoğu bir anlamda çöl, su, petrol ve din demektir. Ortadoğu ülkelerinde nüfus atış hızına göre 1990'dan 20025 yılına kadar hemen hemen tüm Ortadoğu ülkelerinde kişi başına düşen su miktarında %50 oranında azalma olacaktır (Kumbur, 2006). Gelecek yüzyılın ortasında dünya nüfusu iki katına çıkarak 10 milyara ulaşacağı ve bugün varolan miktarda suyu paylaşacağı tahmin edilmektedir (UNEP, 1987; Clarke, 1991; Bulloch ve Darwish, 1994).
Ortadoğu bölgesinde su sorununun öne çıktığı en önemli havza Ürdün Nehri havzasıdır. Bu havzada yer alan İsrail, Ürdün, Filistin ve Suriye arasında önemli sorunlar çıkması muhtemeldir. Bu havza tartışmaları zaman zaman savaşa kadar uzanan yoğun mücadeleleri içermektedir. Arap-İsrail görüşmelerinde önemli bir unsur olmaktadır (Pamukçu, 2000; Zehir, 2003; Kıran, 2005; Kumbur, 2006). Fırat ve Dicle Nehirleri suları, Türkiye, Suriye ve Irak arasında kullanımı da uluslar arası platformlarda bir tartışma konusu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ortadoğu'da su kıtlığı gerçek bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır (Kumbur, 2006).
Ülkemizin tatlı su kaynakları sınırlıdır. Yıllık yağış ortalaması 640 mm olan Türkiye'nin toplam kullanılabilir su potansiyeli yaklaşık 110 milyar m3/yıl civarındadır. Türkiye'nin yağış rejimi mevsimlere ve bölgelere göre çok büyük farklılıklar göstermektedir. 1000 mm dolaylarında olan dünya yağış ortalaması göz önüne alındığında ülkemizin su kaynakları yönünden çok zengin olmadığı ancak ihtiyaçlarını karşılayabilecek oranda yeterli suyu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için yılda kişi başına 10000 m3'ün üstünde, su fakiri olabilmesi için yılda kişi başına 1000 m3'ün altında suyu olması gerekmektedir. Artan nüfusumuzla birlikte, gelişen sanayimizin, büyüyen şehirlerimizin ve her geçen gün yenisi eklenen tarımsal sulama şebekelerimizle gelecekte daha çok suya ihtiyaç duyacağız. Ayrıca insanlarımızın hayat standardı arttıkça tüketilen su miktarı da artmaktadır. Son yıllara kadar insan başına tüketilen su miktarı 20 lt/gün iken bugün 200-300 lt/gün'e kadar yükselmiştir. Türkiye'de zannedildiği kadar kişi başına düşen su miktarı yüksek değildir. Türkiye'deki mevcut kullanılan su miktarı ortalama %72'si tarımsal sulamada, %12'si sanayide ve %16'sı içme ve kullanmada tüketilmektedir. Su kullanımından oluşan atıksu kirlilik deşarjlarının kaynaklara göre dağılımı da yaklaşık sanayi %33, tarım %22, evsel %20, maden %8, ulaştırma %8 ve diğerleri %9 civarındadır (İleri ve arkadaşları, 1997).
.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de su kaynaklarına ihtiyaç giderek artarken, sınırlı olan kaynaklar üzerindeki olumsuz çevre baskıları da ne yazık ki giderek artmaktadır. İçme ve kullanma suyu temin edilen baraj ve göllerimiz ev ve endüstriyel nitelikli atıklar yanında yerleşimden kaynaklanan yoğun yapılaşma baskısı altındadır. Kıta içi su kaynaklarımızdan göllerimiz, nehirlerimiz ve yeraltı sularımız ile denizlerimiz evsel ve endüstriyel atıklar yanında aşırı gübreleme ve bilinçsiz kullanılan zirai mücadele ilaçlarından olumsuz etkilenmektedir. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerde tüm hastalıkların %80'ı ve ölümlerin üçte biri kirli sulardan kaynaklanmaktadır (UNEP,1987).
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhri Sarıkaya, İngiltere-Türkiye Su Sektörü İşbirliği Semineri (Türk Su Sektörünün Yapısal ve Finansal Değerlendirilmesi)'nde: "Su sektöründe 20 yıllık bir periyotta Türkiye'de 35 Milyar Avroluk bir yatırımın yapılması gerekmektedir. Bunun 15 milyar Avrosu içme suyu yatırımları, 20 milyar Avrosu da atıksu yatırımları için gereklidir" bilgisini sunmaktadır (Nesipoğlu, 2006).
Çevre ve Orman Bakanı (Devlet Su İşleri Eski Genel Müdürü) Prof. Dr. Veysel Eroğlu, 2006 Dünya Su Günü'nde: "Su kaynaklarının geliştirilmesi sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır. Medeniyetlerin kurulmasında su en önemli unsurdur ve susuz bir hayatın düşünülemez" olduğunu belirtti. Türkiye'nin su zengini olduğu yönündeki yanlış kanaate de değinen Eroğlu, "Mevcut kaynaklarımızdan yeterince yararlanamıyoruz. Suyumuzun yaklaşık 1/3'ünü kullanabiliyoruz. Eğer kaynaklarımızı akıllıca kullanamazsak su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağız" diye konuşmuştur (DSİ, 2006). Ayrıca Eroğlu, Güneydoğu Anadolu Projesi konulu konferansta: "GAP'ın tamamlanmasıyla 500 bin kişiye istihdam sağlanacağını ancak proje için 3 milyar 700 milyon dolar kaynağa ihtiyaç duyulduğunu" söylemiştir. Temiz ve sürdürülebilir enerji kaynakları olan hidroelektrik santrallere daha fazla önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Eroğlu, 2020 yılında 5 milyon 200 bin kilowatsaat elektrik üretiminin hedeflendiğini de belirtmiştir (Eroğlu, 2005).
Su ve Kirlilik
Yağmur damlacıklarının oluşması ve atmosferdeki hareketleri esnasında, havada bulunan oksijen, azot, karbondioksit gibi gazlar bu damlacıklar içinde çözünürler. Atmosferde bulunan mikroskobik büyüklükte askıdaki katı maddeler de yağmur damlacıklarınca tutulurlar. Böylece su, havayı da temizlemiş olur. Karbondioksit sebebiyle hafif asidik özellik kazanan su, yeryüzünde daha eritici rol oynarken, havadaki kükürt dioksit oranının artması suyu daha da asidik hale getirerek bu avantajı dezavantaja çevirmektedir. Çünkü çok fazla asidik olan su, toprakta normalde çözünmeyen zararlı maddeleri de eriterek bünyesine almakta ve bitkilerin ve suda yaşayan canlıların zehirlenmesine yol açmaktadır. Asit yağmurlarının yapraklara doğrudan zararı da ilave edilirse ormanların hava kirliliği sebebiyle nasıl yok oldukları kolayca anlaşılır. Tabii dengenin korunduğu bir ortamda hidrolojik döngü ile hayat kaynağı olan su, tabii denge bozulunca öldürücü tesir gösterebilmektedir. Su kirliliği, insanların hastalanması ve ölümlerin de nedenlerden birisidir. Temiz su için ilk şart, tabiatta zaten temiz olan suyu kirletmemektir (Saatçi, 2006).
Beyaz Petrol Olan Suyun Korunmasındaki Öncelikler ve Öneriler
1. Göl bölgelerinde, nehir havzalarında su kalitesi belirleme ve kirlilik işleme çalışmaları yapılmalı ve mikro bölgesel alıcı ortam su deşarj kriterleri bölgesel optimizasyon çalışmaları yapılarak hassas bir şekilde belirlenmelidir.
2. Arıtma sistemi olmayan veya olduğu halde çalıştırılmayan tesislerin atıksu deşarjları denetlenmeli ve kalıcı ve uzun vadeli çözümler üretilmelidir.
3. Kentleşme ve sanayileşmenin yanında tarım ve hayvancılığımızın da geliştirilebilmesi, tarım arazilerinin bilinçli bir şekilde korunabilmesi amacıyla; organize ve ihtisas sanayi bölgelerine benzer "organize tarım bölgeleri", "organize hayvancılık bölgeleri" kurulmalı ve bu bölgelerde uygun ortak arıtma ve atık giderme ve değerlendirme sistemleri kurulmalıdır.
4. Sanayi tesislerinde tesis içi önlemler alınarak su kullanımı ve atıksu üretimi azaltılmalı, proses suyu geri devir ihtimali araştırılmalıdır.
5. Atıksu arıtma sistemi mevcut olmayan Belediyelerin mutlaka merkezi arıtma sistemleri kurmaları temin edilmelidir. Mesafe uzaklığı uygun küçük ve yakın belediyelerde bölgesel ortak arıtma sistemleri kurulmalı, tüm belediye arıtılmış sularının bölgede sulama suyu olarak kullanılabilirliği düşünülmelidir. Şu anda ülkemizde 2800 belediyeliğin sadece yaklaşık 100 tanesi civarında arıtma sistemi vardır.
6. Atık suların tekrar kullanılması yoluna gidilmesi su kaynaklarının muhafazası için önemlidir.
7. Su kaynakları için bölgesel kirlilik izleme ve veri bankası oluşturulmalıdır. Mutlaka su kaynaklarının sahibi kullanma ve koruma dengesi gözetilerek belirlenmeli, bürokratik kargaşaya son verilmelidir.
8. Yerel yönetimler güçlendirilmeli, şehirlerin geleceği bilimsel ve insani temellere dayandırılmalı, altyapıları hazırlanmış, yaşanabilir ve yarışabilir sağlıklı kentler oluşturulmalıdır.
9. Deniz, nehir, göl gibi yerlerde kıyı alan yönetimi sistemci ve çevresel korumacılık yaklaşımıyla olmalıdır.
10. Çevre ve su kaynakları yönetimi birbirleriyle yakın ilgi içersinde olduklarından; su kaynakları sistemi ile çevre yönetim sistemlerinin uyum içersinde olması gerekmektedir.
11. Türkiye'nin yaklaşık 112 milyar m3 su kullanma kapasitesi vardır. Sularımızın yaklaşık %74'ü tarımsal sulamada bilinçsiz bir şekilde kullanılmaktadır. Suyun miktar olarak en çok kullanıldığı tarımsal sulama sistemlerinde "bilgisayar destekli damlama sulama yöntemi"ne ağırlık verilmelidir. Sulama sistemleri kapalı şebeke sistemine çevrilmelidir.
12. Su ve atıksu yatırımları; devlet ve Avrupa Birliği destekli, yap-işlet-devret veya yap-devret-öde modeli ile de olabilir. Yatırımlarda kamu ve özel sektör muhakkak işbirliği yapmalı, yatırımlar doğru ve hızlı bir şekilde yapılmalıdır.
13. Türkiye suyunu iyi yönetebileceği kısa-orta-uzun vadeli (2010, 2023, 2040, 2050 gibi) sistemleri muhakkak kurmalıdır. "Entegre Şehirler Su ve Atıksu Yönetimi", "Nehir Havza Yönetimi", "Göl Havza Yönetimi", "Arıtılmış Atık Suların Yeniden Tarımsal, Sulama, Proses Amaçlı Değerlendirilmesi" gibi projeler geliştirilebilir.
14. Ülkemizde suyun tek elden koordinasyonunu sağlayacak ve stratejik kararlar alabilecek "Sudan Sorumlu Devlet Bakanlığı" veya "Su Üst Kurulu" kurulmalıdır.
15. Ülkemizde Demokrasilerde Yerel yönetimler her geçen günkünden daha önemli rol üstlenmektedirler. Su ve Atıksu Yönetimi konusu da yerel yönetimler için son derece önemli bir konudur. Bu nedenle "Yerel Yönetimlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı" kurulmalıdır.
16. Suyu tasarruflu ve bilgiye dayalı kullanma bilinci, ferdi ve kurumsal olarak muhakkak geliştirilmelidir.
Sonuç ve Tartışma
Susuz hayat mümkün değildir. Su stratejik bir malzemedir ve adeta beyaz petroldür. İnsan yiyecek maddeleri almadan haftalarca yaşayabilir, fakat su içmeden ancak birkaç gün hayatını sürdürebilir. Yeryüzündeki toplam su kütlesi sabit iken buna karşılık tüketim ve kirlenme gittikçe arttığına göre suyla ilgili problemlerimiz gün geçtikçe artacaktır. Yeryüzündeki sular hem tabii kaynak, hem de çevre kaynağı olarak mutlaka dikkatli kullanılması ve kirlenmeye karşı korunması gereken bir kamu ve insanlık malı niteliğindedir. Su tüketimi kalkınmanın ve yaşamanın gereğidir fakat israf edilmemelidir. İsraf etmemek, kazanmaktır. En pahalı su, bulunmayan sudur. Bu yüzden onun hayatımızdaki önemini, stratejik bir malzeme ve beyaz petrol olduğunu fark ederek adeta üzerine titremeli ve öncelikleri göz önünde bulundurarak korumalıyız ve kullanmalıyız. Bir zamanlar Benjamin Franklin, "Suyun değerini ancak, kuyu kuruduğunda anlarız" demişti. Yapılması gereken, Franklin'in verdiği bu dersi yaşayarak öğrenmektense, suyu uygun bir biçimde değerlendirmek ve onu daha akılcı bir biçimde kullanmaktır (Postel, 1999). Ortadoğu'nun geleceğinde stratejik önem sıralamasında petrolün yerine ilk sıraya yükselmeye aday su için Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede "gizli soğuk savaş" sürmektedir. Ortadoğu ülkelerinin hiçbirisi su zengini değildir. Tükiye'de su zengini bir ülke değildir. GAP Ortadoğu barışının anahtarıdır. Petrol, ateşi artıran bir özellik taşır, ama su daha çok ateşi söndürme kabiliyetindedir. İyi bir stratejiyle, iyi bir planlamayla, uluslar arası diplomasiyle suyun gerçek bir Ortadoğu barışına vesile olması mümkündür (Şehsuvaroğlu, 2000). Su sorunu hem potansiyel çatışma, hem de fırsatlar sunmaktadır (Şehsuvaroğlu, 2000; Kıran, 2005).
Kainattaki doğal sistem içersinde her şey her şey ile ilişkilidir ve denge içersindedir. Tüm hidrolojik prosesler iklim değişikliğinden etkilenirler. İklim ve su kaynakları kompleks bir ilişki içersindedir ve birindeki bir değişiklik bir diğerini etkiler. İklim değişikliği su kaynaklarını (su miktarı ve kalitesi), ziraatı, tarım alanlarını ve biyolojik dönüşümü etkileyecektir. İklim değişikliği belirsizlikleri arttırmaktadır. Risk yönetimi, modern toplumlarda, sürdürülebilir kalkınmayı etkileyen önemli itici kuvvetlerden birisidir. Aynı zamanda, içilebilir su miktarının sınırlı olması, suyun üzerindeki baskıyı her geçen gün arttırmaktadır.
Suyun ülkemizdeki durumu, geleceği, kullanım ve korunumu meselesi ciddiye alınmalı ve bu konuda çevre yönetim sistemleri içersinde su kullanım ve korunum stratejisi geliştirilmelidir. Öncelikle ülke içersinde su verimli kullanılmalı ve gelecek için planlamalar iyi ve akıllıca yapılmalıdır. Unutmayalım ki "plan yapmamak, başarısızlığı planlamak demektir". Su savaşları senaryoları üretileceği yerde, muhakkak suyu verimli kullanma ve barış projeleri üretilmelidir. Bütün işleri devlet eliyle yapmak yerine; artık devlet, özel ve sivil toplum unsurlarının işbirliği ile verimli ve tüm insanlığın barışı ve huzuruna hizmet edecek sonuç odaklı çalışmalar yapılmalıdır.
Su, barışa ve insanlığa hizmet etmelidir. Kavgalara ve savaşlara değil.
5. Dünya Su Forumu'nun; ev sahibi olarak ülkemize, tüm insanlığa gerçek manada su ile ilgili çözüm ve barış getirmesine hizmet etmesi ve "Su için Farklıkların Birleştirilmesi" amacının başarılması dilek ve temennilerimle, başarılı geçmesini ve hayırlı olmasını dilerim.
KAYNAKLAR
Ayvaz, Z., Suyun Harika Özellikleri, Sızıntı, 216, 555-557, İzmir, 1997.
Bulloch, J. ve Darwish, A. , Water Wars (Su Savaşları-Ortadoğuda Beklenen Çatışma), Tercüme, Mehmet Harmancı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994.
Clarke, R., Water: The International Crisis, Earthscan Publications Ltd, Reading, UK, 1991.
Çevre Bakanlığı, Çevre ve Çevre Bakanlığı, Yeşil Seri 1, Ajans-Türk Matbacılık San. A.Ş., Ankara, 1993.
Çevre Bakanlığı, Çevre Koruma Rehber Kitabı, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Ankara, 1996.
Erkek, C. ve Ağıralioğlu, N., Su Kaynakları Mühendisliği, Beta Basım A.Ş., İstanbul, 1993.
Eroğlu,V., 2005, Su Dünyası, Devlet Su İşleri, Kasım, 28, 2005.
Eroğlu,V., 2006, Dünya Su Günü Kutlamaları Konuşması, Devlet Su İşleri, Ankara, 2006.
Granger, J., http://witcombe.sbc.edu/water/chemistryproperties.html, July 2006.
http://www.science.uwaterloo.ca/~cchieh/cact/applychem/waterphys.html, July 2006.
İleri,R., Sümer, B., Şengil, A., Şengörür, B., Gemci, T., Su : Stratejik Malzeme ve Korunmasındaki Öncelikler, Türkiye'de Çevre Kirlenmesi Öncelikleri Sempozyumu II, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gebze, Kocaeli, 1997.
Karpuzcu, M., Çevre Kirlenmesi ve Kontrolü, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 1994.
Kıran, A., Ortadoğu'da Su- Bir Çatışama ya da Uzlaşma Alanı, Kitapyayınevi, İstanbul, 2005.
Kumbur, H., Ortadoğu Ülkelerinde Su Potansiyeli, Karşılaşılan Sorunlar ve Alternatif Çözümler, Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi, Mayıs-Haziran, 8, 2006.
Nesipoğlu, G., İngiltere-Türkiye Su Sektörü İşbirliği Semineri, Özel haber/röportaj, Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi, Mayıs-Haziran, 8, 2006.
Pamukçu, K., Su Politikası, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2000.
Postel, S., Çeviri: F. Ş. Sözer, Son Vaha, TÜBİTAK-TEMA Vakfı Yayınları, Ankara, 1999.
Saatçi, A.M., Ropörtaj, Su Dünyası, Devlet Su İşleri, 22, Mayıs, 2005.
Şehsuvaroğlu, L. Su Barışı-Türkiye ve Ortadoğu Su Politikaları, Ankara, 2000.
Şen, Z., Su Kaynakları ve Önemi, Susuz Toplumlar İçin Su, 22 Mart Dünya Su Günü, Su Vakfı Yayınları, Editörler: Zekai Şen, Abdüsselam Altunkaynak, İstanbul, 11-32, 2002.
Şimşek, E., Türkiye'nin Ortadoğu Politikası, Kum Saati Yayıncılık, İstanbul, 2005..
UNEP World Commission on Environmental and Devolopment, Our Common Future, Oxford University Press, Oxford, UK, 1987.
Viessman, J.W. ve Hammer, J.M., Water Supply and Pollution Control, Harper Collins Publications Inc., New York, 1985.
Zehir, C., Ortadoğu'da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı, İstanbul, 2003
kaynak:zaman |