Su Forumu münasebetiyle Atatürk Barajı'nın ulusal politikalar açısından önemi şimdi daha iyi anlaşıldı kanaatindeyim. On milyar kilovata ulaşan enerji üretiminin yanı sıra bölgenin küresel ısınma nedeniyle ileride düşeceği sıkıntılar şimdiden bu baraj sayesinde önlenmiş durumda. Dünya Su Forumu'nda dikkatimi çeken en önemli konu "uluslararası akarsular" oldu. Büyük barajlar bu konunun ana gündemindeydi. Dünyada 60 milyon insanın barajlar yüzünden yerlerinden edildiği iddiası da gündemde kendine yer buldu. Ortaya atılan tezlerde barajların çeşitli kültür hazinelerini sular altında bırakıp yok edebileceği dile getirildi. Büyük barajların inşasında ise belli sermaye gruplarının yer aldığı, bu nedenle de kapitalist çıkarlara hizmet edildiği iddiası seslendirilmeye çalışıldı. Benim kanaatim o ki tüm aykırı seslere rağmen Türkiye, elindeki doğal varlıkların artık farkına varmış bulunuyor. Bunu bir devlet politikası haline getirmesi, hatta şimdiden su kaynaklarıyla ilgili bazı değişmez ilkeleri anayasa çalışmaları içine katması çok yararlı olacak gibi görünüyor. Suya sahip çıkmak gerek Olaya tarafsız gözle baktığımızda ise şunu görüyorum: İleride temiz su ihtiyacının ötesinde enerji sorunları da çıkacak. Baraj yapımına karşı belli çevrelerce dile getirilen sakıncalar kendi içinde doğru olmakla birlikte bugün artık geçerliliğini yitirmiş görünüyor. Örneğin kültürel hazinelerin kurtarılması meselesinin çok daha ötesinde insanlığın geleceğini etkileyecek ciddi sorunlar var. Fakat hâlâ kültürel varlıkların sular altında kalması meselesi gündeme taşınıp duruyor. Oysa resmi irade ve ilgili STK'lar bu sorunu çözebilir. Örneğin 1962 yılında dünyanın en büyük barajlarından biri olarak devreye giren "Assuan Barajı" bu tür konuların çözümünde bir milattır. Nil Nehri üzerinde kurulan barajın en önemli problemlerinden biri dev boyutlarıyla "Abu Simbel Tapınağı"nın sular altında kalması tehlikesiydi. Sadece bu yüzden baraj aleyhine büyük kampanyalar yürütüldü. MÖ 1301-1235 tarihleri arasında yapılan II. Ramses döneminin dev tapınağı baraj inşaatıyla birlikte yerinden söküldü ve 300 bin ton ağırlığındaki dev kütleler yüksekçe bir yere taşındı. Kaideleriyle birlikte 33 metreyi bulan dört heykel bu taşınma sırasında hiçbir zarar görmedi. Barajın inşaatı sırasında iktidarda bulunan Mısır diktatörü Cemal Abdülnasır'ın adına izafeten "Nasır'ın Piramidi" diye dünyaya olumsuz biçimiyle tanıtılan bu baraj, çok eleştirilse de bugün görüldü ki Mısır'ın iklimine önemli katkılar sağlamış. Şimdi bilim çevrelerinde son iklim değişikliğine bağlı olarak büyük bir kuraklık felaketinin önlendiği konuşuluyor. Evet, belki bu dev baraj zengin Nil çamurunun tutulmasına sebep oldu. Nil kıyısında bazı noktalarda verimli araziler artık yok. Lakin işin geneline bakınca Mısır ikliminde 2 dereceye varan olumlu bir değişikliğin olduğu görülüyor. Yine bir başka örnek ise uzun zamandır dünyanın en büyük barajı unvanına sahip Volta Nehri üzerindeki "Volta Baraj Gölü"dür. Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Afrika'daki yoksul ülkesi Gana'da yer alan bu baraj, zamanında çok büyük gürültülere yol açmıştı. 1965 yılında yapılan barajın en ilginç özelliği göl alanında bulunan ormanlık sahanın temizlenmeden su altında bırakılmasıydı. Sonuçta birçok sorun ortaya çıktıysa da parazit mücadelesinde başarıya ulaşıldı ve baraj o bölgede iklimin yumuşamasına ciddi katkılarda bulundu. Bugün fakir bir ülke olan Gana'da halkın büyük çoğunluğu baraj gölünde yetişen zengin balık kaynaklarından yararlanmakta ve yılda 70 bin tonu bulan balıkçılıkla geçinmektedir. Gerek "Assuan" gerekse "Gana Volta Barajı" daha çok tarımsal amaçlarla inşa edildiler ama zamanla iklimi terbiye edip muhtemel bir kuraklık faciasını da önlediler. Bugün aynı olumlu bakışın Atatürk Barajı'na yöneltilmesi hiç de küçümsenmemelidir. Geleceğin enerjisini üretmek Dev barajların inşa edilmesinde temel faktör aslında enerji üretimidir. Bugün çoğu ülkenin refaha kavuşmasında barajların rolü biliniyor. Örneğin, İsviçre'deki 300 metrelik "Grande Dixence" barajı tıpkı bizim "Oymapınar" gibi yüksek rakımda daracık Alp kanyonuna sıkıştırılmış bir mühendislik harikasıdır. 90 katlı bina yüksekliğindeki bu barajda üretilen enerji yine muazzam bir baraj olan "Mauvoisin" ile birlikte İsviçre'nin enerji ihtiyacını karşılamaya devam ediyor. Üç bin kilovat saatlik su enerjisi 2 ton kömürün yakılmasına eşdeğer. Barajların tükenen fosil yakıtlara karşı bir sigorta olduğu nedense pek dile getirilmiyor. Amerika'daki eski yapıtlardan biri olan ünlü Hoover Barajı günümüzde bile her yıl 8 milyon varil petrol giderinden tasarruf sağlıyor. Keza yine Amerika'nın en büyük barajlarından biri olan "Grand Coulee" ise bugün 250 milyon varil petrole eşit enerji üretiyor. Yenilenebilir bu enerji kaynakları üstelik çevre kirliliği ve radyasyon tehlikesi de yaratmıyor. Eski Sovyetler döneminde Rusya'da inşa edilmiş barajlar da yıllardır aynı verimle çalışıyor. Bu barajlar sayesinde ekonomik krizler Rus halkını açlığa mahkûm etmedi. Bugün doğalgazla yıldızı parlayan Rusya'nın enerji ihracatçısı konumuna gelmesinde bu barajların büyük payı var. Örneğin Volga Nehri üzerine inşa edilmiş ünlü Volga Barajı halen yılda 10 bin gigavat/saat enerji üreterek doğalgazı tüketmek yerine ihraç etme olanağı sağlıyor. Keza Çinliler iki nehir üzerine kurdukları barajlarla bugün 85 bin gigavat/saat enerji elde ediyorlar. Çin'in son yıllardaki kalkınmasında temel unsurlardan biri de aslında bu! Nedense dünya kamuoyu bunları pek konuşmuyor. Atatürk Barajı milattır Su Forumu münasebetiyle Atatürk Barajı'nın ulusal politikalar açısından önemi şimdi daha iyi anlaşıldı kanaatindeyim. On milyar kilovata ulaşan enerji üretiminin yanı sıra bölgenin küresel ısınma nedeniyle ileride düşeceği sıkıntılar şimdiden bu baraj sayesinde önlenmiş durumda. Çeşitli çevrelerce dile getirilen barajların "göçe neden olması" ya da "tarihsel mirasın yok edilmesi" iddiaları artık eskisi kadar ürkütücü değil. Kısacası bu yıl Dünya Su Forumu toplantısının Türkiye'de yapılmış olması büyük şans. En azından barajların önemini anlamış bulunuyoruz. Olaylara biraz da küresel ısınma yönünden bakmamız gerekiyor. 2050 yılında Anadolu'yu bekleyen susuzluğun tek çaresi barajların çoğalmasıdır. Öyle ümit ediyorum ki forumda ortaya çıkan gerçekler barajlara ilişkin olumsuz görüşlerimizi kökten değiştirecek gibi görünüyor. kaynak referans |