Bülent Ünal
Biliyorum bu enerji işi çok netameli bir konu. Uğruna savaşlar çıkartılan, ne gözükara babayiğitleri hapishanelerde süründüren bir iş. Ülkemizde, Ankara'da Ulucanlar Hapishanesi'nin bürokrat koğuşu hep bu enerjiye gönül vermiş, şaşırmış bürokrat ve işadamı görüntüsündeki fırsatçıları misafir ediyor. Enerji zengini dediğimiz ülkelerin çoğunda da halkın iki yakası bir araya gelmiyor. Demokrasi memokrasi hak getire; örneğin siz hiç demokrasi hayranı olup da petrol üreten Ortadoğu ülkeleri için demokrasi talebinde bulunan Batılı ülke duydunuz mu? "Irak var" demeyin orada oynanan oyun çok başka. Petrol ve gaz genelde çokuluslu şirketlerin kontrolünde kralların, emirlerin malı. Bizde durum farklı. Yıllardır bir yandan "Bizde petrol de doğalgaz da yoktur" dendi, bir taraftan da olmayan petrole Meclisimizde yasalar hazırlandı. Öyle yasalar ki, yabancı şirketlere, çıkartacakları petrolün, gazın (altın madeninde olduğu gibi) bize sadece yüzde ikisini bırakıp tamamını istedikleri gibi kullanma hakkını veren, kendi enerji kaynaklarımızın tamamını kendi elimizle yabancılara vermeye imkân sağlayan, onlara peşkeş çeken yasalar. İyi ki önceki Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edildi. Bakalım yeni talepler neler olacak. Hal böyle iken, yaza yaza artık bizde petrol de gaz da olduğu kabul edildi. Yunanlısından Amerikalısına, Avustralyalısından kuzeylisine hepsi petrol ve gaz aramak için Türkiye'ye geliyorlar. Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Güneydoğu'ya her yerde aramak istiyorlar. Osmanlı'da İkinci Abdülhamid'in özel arazileri, tarih meraklıları bilir bir büyük üçgen çizerdi. "Musul, Kerkük, Bitlis" Musul ile Kerkük İngiliz marifeti ile halledildi. Bitlis bizde kaldı. Yöre köylüsü kendi hoş şivesi ile anlatıyor: "Gelmişlerdir, delmişlerdir, önce su çıkmıştır, sonra gaz çıkmıştır, sonra petrol çıkmıştır. Kapatmışlardır, gitmişlerdir." Evet konuyu ne kadar açık ve sade özetlemiş değil mi? Enerji önemli bir güç dostlar, kendi enerjisine sahip olamayanların, ekonomilerine de sahip olamayacağı bir gerçek. Olamadığını da hep birlikte yaşıyoruz. Bundan on beş yıl önce "Hazar Denizi'nde petrol bitmiştir. Bakü'den petrol çıkmaz" diyen Batılılar, bugün Bakü petrol ve gazlarını Akdeniz'e taşıdılar. Azeri dostlar da petrolün verdiği güçle artık tavırlarını istedikleri şekilde ortaya koyabiliyorlar. Biz hoş, garip bir milletiz, petrollerimiz, gazımız, az bilinen, bize uzun yıllar yetecek petrol üretilebilir bir farklı kaynak "petrol taşımız", Zonguldak kömür havzasında derindeki kömür yataklarında duran "doğalgaza eşdeğer kömür gazımız"; bunların hepsine sahibiz ancak hepsi yıllardır olduğu yerde duruyor. Her yıl on iki-on üç milyar dolarlık elektrik üretebilecek suyumuz "Su akar deli bakar" örneği boşa akıp gidiyor. Rüzgârlar boşa esiyor, kömür yataklarımızı Çinliler işletmeye talip. Biz enerji ihtiyacımız için dışarıya, üç-beş ülkeye on milyarca dolar döviz ödüyoruz. İnsanlarımız işsiz, onlara çalışabilecekleri işleri yaratmak yerine "Arjantin'den ithal fasulye, Suriye'den ithal mercimek" yardımı ile sevimli gözüküp siyaset yapmaya çalışıyoruz. Suriye sınırımız dümdüz bir arazi. Tam sekiz yüz elli kilometre, altı mayın dolu. Mayınların altı da petrol ve gaz. Düşman komşudan korumuşuz kendimizi. Komşu akıllı, "Benim korunmak için bir şey yapmama gerek kalmadı elinize sağlık" demişti. Bazılarımız bu topraklarda mayınları kaldırsak da organik hıyar yetiştirip zengin olsak düşüncesine sahipler. Hıyar yetiştirerek zengin olmak, ne etkileyici değil mi? Enerji konusunda özetle bizim halimiz böyle. Gelişmiş ekonomilerin enerji kaynaklarını sahiplenmesi bizden oldukça farklı. Biliyorsunuz dünyanın büyük derdi küresel ısınma. Bu ısınma kutupları eritiyor. İki bin elli yılında doğanların buzul muzul bilmeyecekleri net bir şekilde söyleniyor. Bu buzulların altında ne var dersiniz? Petrol ve doğalgaz. Kuzey Buz Denizi'nin altında dünyanın bilinen rezervlerinin yüzde yirmi beşi kadar bir hazine; ilk çıkartılabilir tarih "2020". Kavga büyük, biz olan petrolümüze sahip çıkmaz ona buna peşkeş çekecek yasalara kafa yorarken, "Eriyen buzulun altındaki petrol benim" diyen, pay isteyen ülkeler; başta Rusya, diğerleri ABD, Norveç, Kanada, Finlandiya, İsveç ve Danimarka boş durmuyorlar. Ruslar Kuzey Buz Denizi'nin dibine bir denizaltı indirip bayraklarını dahi dikmişler. "Hepsi bizimdir" diyorlar. Kutuplardaki çıkarlarını gerekirse "savaşarak korumak" için özel askeri birlikler kurma kararını da vermişler. Diğerleri de net mesajlar veriyor. "Bu girişimler bizi korkutmaz, durduramaz, hakkımızı alacağız" diyorlar. Biz kendi topraklarımızdaki petrole, gaza sahip çıkamazken el oğlu böyle diyor. Bizim yetkililerimiz "Sondaj kulemiz yok, bir olsa neler yapardık" diye hayıflanırken Konya'da geçen günlerde üç bin beş yüz metreye kadar delebilir sondaj kulesi yapıldı. Aslında sondaj kulesi dediğin artezyen kuyusu delmenin biraz iricesi. Ankara Ostim'de yıllardır yapıp duruyorlar su kuyusu açmak için. İhtiyacım var, satın alacağım desen yapacak en az elli firma çıkar. Yıllar sonra sondaj kulesi yapabileceğimizi de kanıtladık. Bakalım yeni mazeretler ne olacak. Nazlı gelin gibi "yerim dar" mı diyeceğiz, yoksa akıllı ülkeler gibi kendi enerjisine sahip çıkabilecek insanlarımıza lafta değil, gerçekten iş sağlayabilecek, paralarımız cebimizde yani ülkemizde kalacak, zenginleştirebilecek adımları "öteki" işlerden vakit bulup atabilecek miyiz. Kalın Sağlıcakla. Haftaya "Dünya Krizi Bittiğinde Bizi Nurlu Ufuklar Bekliyor mu?"
kaynak.referans |