Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 22 Aralık 2024 Pazar
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Biliyorum hepimiz yorgunuz. Bir sanayici dostum güzel anlatırdı geçmişini "Yorgun büyüdük" abi derdi. İçimiz sıkkın, yer yer endişeliyiz. Olanlar çoğumuzu etkiliyor; "Biz, bu değildik" dediğinizi duyuyorum. Gelin bu hafta benim mesleğimden, fuarcılık mesleğinden iki hoş anektodu paylaşalım. Gülmeye de ihtiyacımız var. İlk anı rahmetli annemle ilgili; bin dokuz yüz seksenli yılların başı, bugün binden fazla fuar hazırladık ama o günler, daha ilk "onu" gerçekleştiremediğimiz yıllar. Annem merak ediyor, "oğlum" diyor "sen ne iş yapıyorsun?" Sonra ekliyor: "Biliyorum kötü bir şey yapmıyorsun, radyo söylüyor, gazeteler yazıyor, az da olsa tek kanallı televizyon bir şey diyor ama sen genelde ne iş yapıyorsun?" O yıllarda İstanbul'da bugünkü gibi fuar merkezi diye bir şey yok. Bu işin yapılabileceği tek yer şimdiki adı ile "Lütfi Kırdar Kongre Merkezi", o zamanki adı ile "İstanbul Spor ve Sergi Sarayı". Sergi işi yok denecek kadar az. Bir iki kez "İstanbul Sanayi Sergisi" bir de "Kızılay Sergisi" yapılmış. Birkaç defa Yapı Endüstri Merkezi yapı fuarı hazırlamış. Esas yapılan iş basketbol maçları. İstanbul takımları arasında çok da iddialı maçlar yapılıyor. Bugün olmayan "İTÜ" İstanbul Teknik Üniversitesi, Darüşşafaka, Moda Spor, Beykoz ve bildiğiniz büyük bir-iki takım İstanbul basketbol ligini oluşturuyor. Biz basketbol maçlarından arta kalan dönemlerde -ki bu 15 Mayıs'tan ağustos sonuna kadar fuar için hiç de verimli olmayan bir süre- dönemin Basketbol Federasyonu Başkanı rahmetli Osman Solakoğlu izin verirse parkelere dokunmadan çift kat halı ile kaplayıp, tribünleri söküp, altlarına birikmiş bir yıllık çöpü toplayarak ve pireler nedeni ile inanılmaz bir kaşıntı ile salonu fuar hazırlanabilir hale getirirdik. Fuar bittikten sonra da beş bin kişilik tribünleri tekrar kurar, Osman Bey'e teslim eder, bu işi de Kurtuluşlu "Arto Usta"dan başka kimse yapamazdı.   'Sülün Osman gibi' Benim zorluğum, ne iş yaptığımı kısa ve öz anneme anlatabilmek. Öyle bir dönem ki fuar satmak için konuşulan firmaların hatırı sayılır bir bölümü "yeni âdet çıkarma, elin ayağın düzgün bir adama benziyorsun, gel bizi üzme, kendini de üzme şuradan sana bin liralık bir ilan verelim, fuar muar akıl karıştırma" dedikleri bir dönem. Anneme nasıl anlatacağım ne yaptığımı? Birkaç kez bir şeyler mırıldanıp geçiştirdim. Baktım artık geçiştirmek ile olmayacak, çok ısrarlı ve artık kararlı oğlunun ne yaptığını öğrenmeden rahat etmeyecek. Bir gün "Otur karşıma anne" dedim, "anlatacağım; bak, düşün, bir adamın çok büyük bir binası var (o günlerde spor ve sergi sarayı hepimiz için çok büyüktü). Ben bu binayı bir aylığına kiralıyorum. Sonra bölebileceğim en küçük parçalara ayırıp her parçasını başka birine sadece bir hafta için kiraya veriyorum". Gözlerini kocaman kocaman açtı. "Aaa!" dedi "Sülün Osman gibi". Anlamıştı, ben de rahatlamıştım. Bilmeyenler için bir not: Sülün Osman, bin dokuz yüz ellili altmışlı yılların İstanbul'unun en büyük dolandırıcısı idi. Saf insanlara Dolmabahçe Sarayı'nın saat kulesini satan, olmayan tren yolu ile "Seni hacca göndereceğim" diye insanlardan para toplayıp İstanbul'da, Karaköy-Tünel arasında çalışan "Tünel'e" bindirip hacca gönderen hep o idi.   İneklere karşı saygı duruşu Bir önemli endüstri ve tarım şehrimizde "Tarım Fuarı" hazırlıyoruz. Oldukça iddialı bir fuar ve o gün için ülkede yapılanların en büyüğü. Her yer dolu. Bahçeye de çadırlar kurulmuş. Bir de "Güzel İnek Yarışması" çadırı var. İneklerin isimleri de çok anlamlı "Kerime Sultan, Cilveli, Nazlı". İneğinin güzelliğine gerçekten inananlar için çok önemli ve hepsi çok heyecanlı. Açılışta Tarım Bakanlığı'nın üst düzey temsilcileri ve şehrin valisi ile ileri gelenleri var. Tören bitti. Fuar gezildi. Türkiye'nin yeni tanıştığı, "döneri iyi oluyor" diye sevdirilmeye çalışılan, dünya güzeli bakışlı devekuşlarına bakıldı. Yumurtası muhteşem irilikte, öyle kuş yumurtası filan değil, de ki dinozor çıkacak içinden, abajuru bile yapılıyor. Öyle bir irilik. Bürokrat dostlarımızdan biri çok etkilendi bu büyüklükten "Allah" dedi "sahibine bağışlasın". Keyifle geldik güzel inek çadırına. En güzel inek jüri tarafından seçilmiş, onlar biliyor da herkes heyecanlı. Sonuçlar açıklanacak ama açıklanmadan önce bir tören ve konuşmalar yapılacak. Töreni idare eden bürokrat arkadaş "hoş geldiniz" dedi ve hemen törene geçti, "şimdi saygı duruşu ve İstiklal Marşı" manzara birden komikleşti. Gerçekten çok komik, toplantıyı yönetenin sırtı ineklere dönük, önünde kürsü ve mikrofon, biz yani vali, şehir eşrafı ve köylüler ineklere karşı saf tutmuş, saygı duruşundayız. İnekler de bize bakıyor. Saygı duruşu bitti, yönetici hiç duraksamadan "şimdi" dedi "İstiklal Marşı". Kımıldamak mümkün değil, teypten marş çalıyor, hepimiz bir ağızdan söylüyoruz. İnekler bize bakıyor. İneklerden biri artık ne hissetti bilmiyorum, o da başladı ‘mööö'lemeye. Biz söylüyoruz inek ‘mö'lüyor. Vali, yanında duran valilik çalışanlarına kımıldamadan sessizce ve belli etmeden talimat vermeye çalışıyor; "susturun şu ineği", sonra kaldığı yerden marşa devam ediyor. Talimatı alan da kıpırdayamıyor. Cevabı klasik "Baş üstüne Efendim". O da marşa devam ediyor. İnek oralı değil, marşı söyleyenler yer yer seslerini yükseltince o da ‘möö'yü yükseltiyor. "Susturun ineği, baş üstüne, möö" diye diye marş bitti. İnek de sustu. Vali öfkeli; "ineğe de İstiklal Marşı olur mu yahu" diye bir hayli söylendi. Töreni yöneten bürokrat dostumuz boynu bükük, endişeli, cevapladı: "Biz" dedi, "Ankara'da törenleri hep böyle yaparız efendim." Kalın sağlıcakla. Haftaya "Paralar paralar açılmasın aralar." kaynak. referans

Ekleme Tarihi
12.05.2009
Ekleyen Kişi


Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız