Kartepe Perakende Zirvesi'nde anlattıklarımız
Geçtiğimiz cumartesi günü Kartepe Perakende Zirvesi'ne çağrılı idim. Panelde iki sorunun yanıtı istendi:Birincisi, son 20 yılda dünyada ve ülkemizde temel değişmeler nelerdi? İkincisi de geleceği nasıl inşa edebiliriz?
Panelde yapılan değerlendirmenin "yazılı metnini" isteyenler oldu. Anlattıklarımın çok genel özetini yazıya aktarmak istiyorum:
Birincisi, Sanayi Toplumu aşamasından Bilgi Toplumu aşamasına geçildi. Tarım Devrimi toprağın önemini ortaya çıkardı. Sanayi Devrimi, fabrika-odaklı üretimle, emek-sermaye eksenli bir üretim olgusu yarattı.Tarladan fabrikaya kayan geçim sağlama, şimdi bilgiye kayıyor. Üretim, emek-sermaye ekseninden yaratıcı-girişimcilik ve yenilikçilik eksenine kayıyor. Daha net bir anlatımla, "alın teri dönemi bitiyor, akıl teri dönemi" başlıyor. Başta kendimize olmak üzere, birlikte çalıştığımız insanlara gelişmeleri doğru algılamaları için yatırım yapmıyorsak, geçmişi anlayamama nedeniyle daha sağlıklı gelecek inşa edemeyiz.
İkincisi, dünya genelinde ekonominin "güç merkezinin odağında kayma" yaşanıyor. Yeni güç odaklarının inanç sistemlerini, kültürlerini, var olma stratejilerini, değerler sistemini ve kaynaklarını analiz etmeden işimizin sürdürülebilirliğini sağlamamız mümkün olmuyor. Yeni güç merkezleri hakkında bilgi sahibi olmamız yetmiyor; ayrıntı bilgisi ile onların stratejilerini de kavramak gerekiyor.
Üçüncüsü, refah arayan insanlar, kendi ülkelerinde büyük kentlere göç ettikleri gibi, başka ülkelere de göçlerini hızlandırıyor. Bu göçler, kentleşme olgusunu sosyo-ekonomik yaşamın odağına yerleştiriyor.Kentler ataerkil aileyi çekirdek aileye dönüştürüyor. Çekirdek aile içinde kadının iş yaşamına girişi de hızlanıyor. Bu hızlanma, hazır gıda, hazır giyim, işlenmiş madde tüketimini artırıyor. Gelişme, tüketiciye erişebilirlik açısından yeni bir ticaret örgütlenmesi yaratıyor. Süreç ülkemizde de yaşanıyor. Süreçten örgütlü perakendecilik geniş ölçüde besleniyor.
Dördüncüsü, teknolojiye kolay erişebilirliğin yarattığı "türdeşleşme" eğilimi… Teknoloji üretimi dünyanın her yerinde birbirine çok yakın kalitede gerçekleştirme olanakları yaratıyor. Bu nedenle, kalabalık nüfusa sahip ülkelerde daha hızlı ekonomik büyüme gerçekleştiriliyor. Bu büyüme "orta sınıfın" yükselmesini sağlıyor. Orta sınıf ölçeğini büyüttüğü gibi niteliğini de artırıyor. Orta sınıfın tercihleri, ticaretin nicelik ve niteliğini belirlediği gibi, ticari akışların yönünü ve hızını da etkiliyor.
Alın teri yerine akıl teri dökenler öne çıkıyor
Beşincisi, rekabet giderek "yaratıcı girişimcilik ve yenilikçilik" eksenine kayıyor. Bu durum da, "alın teri yerine akıl teri dökenleri" öne çıkarıyor. "Dönüştürücü inovasyon" birikimi ve kültürü yaratmadan, gidereke türdeşleşen ürünleri satmak mümkün olmuyor. Ülkemizdeki perakendecinin bu eğilimi özenle gözlemesi, alternatif tepki stratejileri geliştirmesi gerekiyor.
Altıncısı, "tüketici değer, beklenti ve davranışları" farklılaşıyor. Orta sınıfın harcanabilir gelir diliminin büyümesi ile birlikte "satıcı piyasalar egemenliği, alıcı piyasalara" bırakıyor. Böylesi bir ortamda satış artırma marka-imaj bağımlılığı kadar, iyi yetişmiş insanın müşteri cezbetmesine dayalı hale getiriyor. Ülkemizdeki perakende sektörünün geleceği de insan kaynağının niteliğine bağımlı hale geliyor.
Yedincisi, kentleşme ile yakınlaşan insanların rekabeti de artıyor. Ticaret zincirinin önemli halkalarından biri olan perakende sektöründe "her şey elimin menzilinde olsun" algısı yerini "işbirlikleri yaparak var olma" algısına bırakıyor. Sektörde algıyı değiştirecek ve geliştirecek çabalar çok temel girdi haline geliyor.
Sekizincisi insanlık "sınırlı şeffaflıktan sınırsız şeffaflığa" doğru ilerliyor. Giderek "rekabette şans eşitliğini güven altına alan eşdeğerlilik ilkesine" uyma önemli hale geliyor. Bu açıdan Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu gibi yasaların yürürlüğe konması, kısa dönemde zorluklar yaratsa da, uzun dönemde sektörde "haksız rekabeti önleyici işlevi" nedeniyle önemli. Hep birlikte yasanın yürürlüğe girmesine çalışmalı, ilk zorlukları göğüslemeliyiz ki, sürdürülebilir gelişmenin önünü açalım…
Ülkemizde 1980'lı yılların başlarında "dışa ve dünyaya açılma" reformları, rekabeti,üretmeyi, kaliteyi, fiyatı, maliyet analizini, bütçe yapmayı, iş planlamayı, alışkanlıktan analize geçmeyi öğretti… Daha sonra 2000'li yıllar krizinde Kemal Derviş'in öncülük ettiği o dönemde siyasetin irade koyduğu "makroekonomik stabilizasyon" düzenlemeleri de bugün krizlere karşı dayanıklı olmamızı sağladı…
Eğer sağlıklı bir gelecek yaratmak istiyorsak… Her alanda "dinamik envanterlere dayalı net bilgi" sahibi olmalıyız…. Fiziki sermayelerimiz, insan kaynağımız ve teknoloji arasında etkin koordinasyonlara özen göstermeliyiz… Teknoloji satın alırken,geliştirirken ve yeniden üretirken dikkatli olmalıyız.
Bazı rakamları alt alta koyarak alan genişlemesi, alan verimliliği ve büyüme anlatmak güzel… Ama asıl önemlisi, gelişmenin "iç dinamiklerini" gözleyebilme… Zaman sınırı içinde anlatmak istediğim o iç dinamiklerdir.