Hükümette "üvey evlat" muamelesi gören, Uluslararası Para Fonu (IMF) talimatı ile destek bütçesi yüzde 10 kesilen, ödenek talepleri en son karşılanan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın adı Tarım ve Gıda Bakanlığı olarak değiştiriliyor.
Bakanlığın adı neden değiştiriliyor?
Hükümetin tarıma bakışında bir değişiklik olacaksa, tarımsal destekleme bütçesi yasada öngörüldüğü gibi gayri safi milli hasılanın en az yüzde 1'i olacaksa, tarımsal destekler zamanında ödenecekse, bakanlık hantal yapısından kurtarılarak en azından tarımsal üretimi planlayabilecekse, hayvancılığı gelişme çağında boğmayacaksa varsın adı değiştirilsin. Ama kafalar değişmeyecekse, tarıma bakış açısı değişmeyecekse bakanlığın adı ne olursa olsun Türkiye, tarımsal potansiyelini değerlendiremez, bu sektörden ülkeye zenginlik üretemez.
Tarıma bakış açısından ülkeler iki gruba ayrılıyor. Birinci gruptaki ülkeler, tarımsal üretimini planlayan, üretim, tüketim ve dış ticaret politikasını bilinçli olarak belirleyen ve buna uygun destekleme politikası uygulayan, araştırma ve geliştirmeye kaynak ayıran, teknolojiyi kullanan, tarımsal sanayie önem veren, gerektiğinde yerli üreticisini, sanayicisini koruyan ve tarımdan zenginlik üretenler.
İkinci gruptaki ülkeler ise, tarımsal potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun, üretimini planlamaktan aciz, üretim, tüketim ve dış ticaret politikasını birtakım uluslararası kuruluşlara teslim etmiş, hedefi olmayan ve dikte edilen destekleme politikası ile tarımdan zenginlik üretmek bir yana tarımı yok etmek için uğraşanlar.
Türkiye ne yazık ki ikinci grup ülkelerden. Bakliyat sektöründe yaşanan gelişmeleri, üretici ülkelerdeki genel görünümü 2 Haziran'da yazdık. Diğer üretici ülkelerde bakliyat üretimi artarken, Türkiye'de üretim geriliyor. İhracat azalırken, ithalat artıyor. Neden?
Dünya bakliyat sektörünü çok yakından izleyen Mahmut Arslan, sektörün en önemli isimlerinden biri. Mahmut Arslan uzun yıllar Dünya Bakliyat Konfederasyonu Başkan Yardımcılığı yaptı. Mersin'deki üretim tesislerinin yanı sıra, Kanada'da 6, Amerika'da 1 ve Avustralya'da 1 olmak üzere bakliyat üreten 8 fabrikası var. Mahmut Arslan'ı Kanada'ya, Amerika'ya sürükleyen orada fabrika kurmaya iten nedenleri iyi analiz etmek gerekiyor. Türkiye'de yeterli miktarda bakliyat üretimi olsa, uygun fiyat avantajı ve istikrarlı bir piyasa olsa Mersin'den Kanada'ya gider miydi?
Mersin'de Mahmut Arslan'la konuşurken Türkiye ile Kanada'da mercimek üretimi ve ticaretinin nasıl yapıldığını şöyle anlattı: "Türkiye'de mercimeği römorkla alıyoruz. Çiftçi ürünü römorka yükleyip getiriyor, teslim ettiğinde parasını peşin alıyor. Kanada'da ise üreticilerle sözleşme yapıyoruz. Çok güçlü üretici örgütleri var. Bu üretici örgütleri ekim döneminden önce sanayicilerle toplantılar yaparak 'bu sene ne düşünüyorsunuz' diye sorar. Bir anlamda talebi belirler. Sonra çiftçiler ile sanayiciler arasında üretim sözleşmesi imzalanır. Sanayici üretici ile diyelim ki 5 bin ton ürün almak üzere sözleşme imzalar. Sözleşmeye göre, sanayici bu ürünün en az dörtte birini almak zorunda. Almazsa o sanayici üretici örgütleri tarafından kara listeye alınır. O bölgede veya ülkede bir daha ürün alması mümkün olmaz. Üretici örgütleri arasında çok iyi bir iletişim ağı var. Kara listeye girdiniz mi, bitersiniz.
Sözleşme sadece üreticiyi değil, sanayiciyi de koruyor. Üretici yaptığı sözleşmeye uygun hareket etmezse, fiyat yükseldi diye sanayiciye ürün vermezse, bu kez sanayici yasal olarak üreticinin elindeki tarlayı alacak kadar güce sahip. Oradaki sözleşmeli üretim hem sanayiciyi hem de üreticiyi koruyor."
Kanada'da üreticinin ürününü satamama derdi yok. Devlet tarafından ciddi destekler veriliyor. Ayrıca, ürününü teminat göstererek çok düşük faizle kredi alabiliyor.
Türkiye'de ise üretim hacmi çok küçük. Üretici birkaç römork satarak hem geçimini hem üretimi sürdürmek istiyor. Böyle olunca dünyadaki gelişmeleri, tüketim eğilimlerini takip etmesi çok zor.
Her ülkenin lezzet ve damak tadı farklı. Bakliyat talep ederken kendi damak tadına uygun türleri gözetiyor. Avrupalı tüketici konservede küçük taneli fasulyeyi tercih ediyor. İngiltere'nin her yıl 100 bin tonluk konservelik fasulyeye ihtiyacı var. İngilizler, piştiği zaman kabuk atmayan fasulye istiyor. Buna uygun üretim yaparsanız o pazarda yer alabilirsiniz. Ben, istediğim ürünü üretirim isteyen gelsin alsın dönemi geride kaldı. Pazardaki tüketici eğilimini izlemeden üretirseniz ürününüzü satamazsınız. Avrupa'ya ihracat yapacaksanız küçük taneli fasulye çeşidi üretmek zorundasınız.
Balkanlardaki tüketici iri boy ürünleri tercih ediyor. Ortadoğu ülkeleri daha orta boy ürün istiyor. Üretiminizi buna göre yönlendirmeniz gerekiyor.
Tüketici eğilimleri değişiyor. Bunları yakından izleyerek çeşit geliştirmeniz ve buna uygun üretim yapmanız lazım. Bu tarımın her alanında böyledir. Bunları yapamıyorsanız, bakanlığınızın adı ne olursa olsun tarımdan zenginlik üretemezsiniz. Tarlalarınız boş, çiftçileriniz aç kalır. Üretimi sürdüremez duruma düşer ve dışarıya mahkum olursunuz.
Ali Ekber Yıldırım
dunyagazetesi.com.tr |