Yavaş yavaş kriz söylemlerinin yanında yeni imkanları da konuşmaya başladık. Dün iki haberinden birinde İş Yatırım Genel Müdürü İlhami Koç, Londra'da halka açık 50 şirketimiz ile dünyanın önde gelen 100 fon yöneticisinin buluşmasındaki olumlu havayı yansıtıyordu.
Diğerinde ise Şekerbank müdiresi Fransız Yatırım Ajansı'yla yaptıkları yeni anlaşmayla gelecek 10 milyon Euro'yu KOBİ nitelikli şirketlere kullandıracaklarını açıklıyordu. Bunlar üretme ve büyümeyi bize yeniden hatırlatan olumlu haberler.
Bugünlerde bir yandan yabancı sermaye girişini artırabilmek için neler yapılacağı tartışılıyor. Bir yandan şirketlerimiz yurtdışı fon yöneticileriyle bir araya getiriliyor. Bir yandan tasarruf ve doğrudan yabancı sermaye girişi ile büyüme arasındaki ilişkiler ele alınıyor.
Daralmanın bu denli yüksek olduğu, işsizliğin bu denli arttığı ortamda, hem tartışmak, hem arayış içersinde olmak önemli. Türkiye, sorunlarını en aza indirmek için yıllık yüzde 7-8'ler oranında bir büyüme rakamını yakalaması gereken ve bunu sürdürülebilir kılan bir ülke olmak durumunda. Yüzde 5'ler seviyesindeki bir büyüme hem işsizlik gibi sorunlarımızı çözmüyor. Hem de dünya ekonomileri içindeki amaçladığımız ilk on içerisine doğru yürüyüşümüzün önünü açmıyor.
Yüzde 7-8 büyüme oranını yakalayabilmemiz için ise, bizim şu anki iç tasarruf oranımız yüzde 16-17'ler seviyesi yeterli değil. Ya bunun Kemal Derviş'in geçen gün açıkladığı gibi yüzde 25'lere çıkarılması gerekiyor. Ya da aradaki farkı doğrudan yabancı sermayeyle kapatmamızın yolunun bulunması lazım.
Aslında 2001 krizi sonrası gelişmeler bunun doğruluğunu bize öğretti. Türkiye, reformist bir dönem yaşarken, dünyada finansın bollanması sonucunda birkaç yıl üst üste beklenenin çok üzerinde doğrudan yabancı sermaye çekti. Bu da birkaç yıl üst üste yüzde 7'ler seviyesinde büyümemize yol açtı.
Yüzde16-17'lik iç tasarruf ile yüzde 25'lik tasarruf arasındaki yüzde 7'lik fark bizim ya doğrudan yabancı sermaye ihtiyacı ya da tasarruf oranımızı artırarak yıllık ne kadar yatırıma yöneltebileceğimiz ek kaynağa ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Bu yüzde 7 rakamı bizim milli gelir hesabımız içinde 50-60 milyar TL'lik bir rakama karşı gelecektir. Görüldüğü gibi hem iç tasarrufun artırılması, hem de yabancı sermaye girişinin artırılması birlikte sonuç verebilmelidir.
Bu açıdan bakıldığında İş Yatırım Genel Müdürü İlhami Koç'un Londra'da halka açık 50 şirketi dünyanın önde gelen 100 fon yöneticisiyle buluşturduktan sonra yaptığı açıklamalar önemli. Koç, "Artık insanlar geleceğe daha olumlu bakıyorlar. Risk iştahında açılma var. Gelip sorgulamaya başladılar" değerlendirmesini yaptıktan sonra, "Şirketlerin gelecekle ilgili beklentileri iyi. Hazır şirket fiyatları bu kadar düşmüşken buradan herkes bir şeyler almak istiyor. Satın alma ve birleşme konusunda da bize çok fazla yerli ve yabancı şirket gelmeye başladı" açıklamasını yapıyor. Ve yeni dönemle ilgili umudunu ortaya koyuyor.
Şimdi herkesin umutsuzluğu ve olumsuzluğu terk etmesi gerekiyor. Üretmek ve büyümek esas olduğuna göre, bulundukları konumda buna nasıl yardımcı olabileceklerinin arayışı içinde bulunmalarında fayda var.
YASED'in bu yıl yabancı doğrudan sermaye girişini 10 milyar doların altında tahmin ettiği ortamda yatırım şirketlerinin Türk firmalarını yabancı fonlarla buluşturmaları bu açıdan önemli. Bu hem yabancı işbirliklerini, ortaklıkları artırabilir. Hem de büyüme talebindeki kuruluşlarımızın kaynak bulmalarına yardımcı olabilir.
Bu açıdan dünün bir başka haberi de önemli. Fransız Yatırım Ajası'ndan 10 milyon Euro yeni imkan bulduklarını açıklayan Şekerbank Genel Müdiresi Meriç Uluşahin bundan ciroları bir milyona kadar ve 50'ye kadar çalışanı olan firmaları yararlandıracaklarını söyledi. O da KOBİ'lere bu yeni imkanla 100 milyon Euro seviyesinde imkan yarattıklarını açıkladı. Bütün bu gelişmeler kriz sonrası kıpırdanmalar olarak değerlendirilebilir. Üretmek ve büyümek odaklı düşünceyle yola devam gerekir…
Osman Arolat
dunyagazetesi.com.tr |