TASARIMCI Murat Günak, elektrik ile çalışan ve çevreyi kirletmeyen bir otomobil tasarladı ve Başbakan’ın otomobili bizzat kullandığı bir tanıtım yapıldı.
Dün de Milliyet’te bu otomobilin 2010 İstanbul Dünya Kültür Başkenti etkinliklerinde kullanılması için üretileceğini okudum.
Tofaş’ın CEO’su da devlet destek verirse, elektrik ile çalışan otomobiller üretebileceklerini açıklamıştı.
İşte bütün mesele de burada yatıyor zaten: Hükümet bu projelere destek verir mi?
Doğrusunu isterseniz benim hiçbir umudum yok.
Devlet, neredeyse hiç para harcamadan kolayca destekleyebileceği biyodizel projelerini bile görmezden geliyor.
Türkiye’de biyodizel kullanımı AB ülkelerindeki kullanıma yetişemiyor bile.
Çünkü devlet, petrol lobisinin etkisi altında Türkiye’de kolayca üretilebilecek biyodizel kullanımını teşvik edecek önlemleri almıyor.
Evlerde, otellerde ve lokantalarda her gün tonlarca atık kızartma yağı kentlerin, kasabaların kanalizasyonlarına dökülüyor. Doğru dürüst arıtmaya sahip olmayan oteller, bu atık yağı doğrudan denize boca ediyor.
Devletin tek bir işareti, bu yağları biyodizele dönüştürerek ekonomiye kazandırır, çevreyi bir felaketten kurtarır. O biyodizel ile üretilecek elektrik enerjisinin kullanımını teşvik etmek bunun için yeterli.
Birçok girişimci, "Devlet nasıl olsa bu işin önünü açar" diyerek kendi kaynaklarından dünya kadar yatırım yaptılar ve öylece bekliyorlar.
Başbakan bu konuya biraz eğilse, engellerin neden ve nereden kaynaklandığını bulabilir.
Provokatöre hoşgörü devam edecek mi?
MANİSA’da bir köy imamı, küçük çocuklara cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla tutuklandı.
Her meslek grubunda bu türden sapıklar bulunabilir. Sapıklık, kişinin mesleği ile ilgili değildir, kişisel bir durumdur.
Mesela Vakit yazarı Hüseyin Üzmez, bir kız çocuğuna tecavüz etti diye bütün Vakit yazarlarının sapık olmayacakları gibi bir durum bu.
Ama bizim gösterdiğimiz bu hassasiyeti Vakit Gazetesi göstermez.
Bu türden her girişimi bir provokasyon ve hakaret için kullanmaya tereddüt etmez!
Biz bu olaydan yola çıkıp "Müslüman imam tecavüzcü çıktı" diye yazmayız ama Vakit Gazetesi tecavüzcü mesela bir Atatürkçü dernek mensubu olsa ne yazacağını tahmin edebilirim: "Atatürkçü tacizci!"
Sorunumuzun temelinde bu yatıyor.
Aleni olarak her fırsatta provokasyon yaratan, Türkiye’yi karıştırmak isteyen bu gazete kışkırtılmaya hazır geniş bir kitle de bulabildiği için tehlikeli.
Savcıların buna karşı ne yaptıklarını elbette merak ediyorum.
Bir merakım da Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dahil olmak üzere bu gazeteyi baş tacı yapan devlet büyüklerinin, bu son olaydan bir ders çıkarıp çıkartmayacakları.
Bakalım, Vakit bütün bunlara rağmen devlet gezilerinin başmisafiri olmaya devam edecek mi?
Hedef çağdaş yaşam biçimimiz
PİYANİST İdil Biret’in Topkapı Sarayı’nda verdiği konserin öncesinde yaşananlar, Türkiye’nin nasıl bir tehlikenin tam ortasında yaşadığını gösteriyor.
Vakit Gazetesi’nin "Mukaddes avluda şarap küstahlığı" manşetiyle kışkırttığı 50 kişilik bir kalabalık konseri basmak istedi. Başaramayınca da sarayın önünde namaz kılarak dağıldı.
Olayın bir tür Sivas Katliamı’na dönüşmemiş olması bir şans elbette. Ama dönüşebilirdi de!
Olayın görünür gerekçesi "mukaddes saray avlusu" kışkırtması ama asıl hedef çağdaş yaşam biçimidir.
O provokasyonu yapanlar da biliyorlar ki o sarayın avlusunda şarap içen halifeler bile yaşadı.
Kardeşlerini, oğullarını boğdurtarak günahların en büyüğünü işleyen eli kanlı müstebitler de!
O sarayın duvarları içinde ne türden cinsi sapıklıklar yaşandığını da biraz tarih okuyan herkes biliyor.
Demek ki mesele "mukaddes avlunun şarap ile kirletilmesinde" değil.
Mesele, çağdaş yaşam biçiminin hedef olarak seçilmiş olmasıdır.
Belediyelerin ve kamu kuruluşlarının tesislerinde başlatılan yasakçılığın bir devamıdır.
İçki üretim ve satışını akıl almaz yönetmelikler ile cezalandırma isteğinin bir tezahürüdür.
Haberler, Vakit’in provokasyonu ile harekete geçen kalabalığın Alperen Ocakları isimli kuruluşa mensup olduğunu gösteriyor.
İslamcılık ile yoğrulmuş fanatik milliyetçiliğin daha önce bu toplumda nasıl acılar yarattığını biliyoruz.
Belli ki o grup da yaşananlardan kendisine bir ders çıkarmamış. "Kışkırtılmaya" bu kadar hazır ve açık olmaları başka ne ile açıklanabilir?
İşin ilginç yönü, polisin bu "baskıncıları" namazdan sonra dağıtmak ile yetinmesi.
Namaz kılınmasına nasıl izin verildiği meselesini bir kenara bırakıyorum.
Son derece barışçı gösterileri bile copla dağıtan, "liderlerini" gözaltına alan polisin bu kadar yumuşak davranmasını da yeni Emniyet Müdürü’nün dikkatine sunarım.
Mehmet Y.Yılmaz
hurriyet.com.tr |