Önce, TMO piyasayı düzenlemek için pazara girdi. Ardından iki ayaklı strateji belirlendi. Birincisi, kademeli fiyat uygulaması. İkincisi, piyasada fiyatın kendiliğinden belirlenmesi. İkisi de tutmadı.
Şimdi de üreticiye, 'Fındık yerine çiçek üret' deniyor.
Merak ettiğim konu şu: Dünyanın sayılı üreticisi konumunda olduğumuz fındıkta, nasıl oluyor da bir türlü strateji belirleyemiyoruz? İşte bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Ne demek istediğimi daha açık anlatmak için biraz geçmişe gidelim. 2006 yılına.. O yıl, her sene olduğu gibi yine fındık piyasasında sorunlar yaşandı, Fiskobirlik üreticiden aldığı fındığın parasını ödeyemedi, ciddi kredi sıkıntısına girmişti. Sonunda hükümet, aldığı kararla Toprak Mahsulleri Ofisi'ne (TMO) fındık alım yetkisi verdi. Yani, fındık piyasasına birdenbire TMO girdi. Ve tarihin en yüksek alımlarından birini yaptı: 162 bin 500 ton.
Amaç, fındık pazarını bir anlamda düzenlemekti. Ama beklenen olmadı ve işler iyiden iyiye karıştı. O yıl; TMO, brüt 4 YTL'den, Fiskobirlik ise 4.6 YTL'den fındık alımı yaptı. Piyasada ise fındığın fiyatı 3.3 ile 3.4 YTL aralığında oluştu. Ve ortaya şöyle bir durum çıktı: Fındığın fiyatı düşüyor ama kimse fiyatın neden düştüğüne dair mantıklı bir açıklama yapamıyordu.
Bu noktada da devreye uluslararası spekülatörler girdi ve Türkiye'den fındığı ölü fiyatına almaya çalıştı. Bu yüzden de fındık fiyatı, arzu edilen seviyeye gelemedi. İşin özü şu: Bir tarafta çok ciddi fındık stoku varken diğer tarafta fındığın fiyatı düştü.
Gelelim 2007 yılına.. O yıl da fındık yine gündemdeydi. Seçim yılı olması nedeniyle partiler meydanlarda fındığı seçim malzemesi yaptı. Vaatler havalarda uçtu. Kimi sekiz lira, kimi de hızını alamayıp 10 lira vereceklerini söyledi. O sıralar piyasada fındık ise 4.3-4.4 TL aralığında işlem görüyordu. Fiskobirlik'in satış fiyatı bile 4.6 TL'ye çıkamıyordu.
Kademeli fiyat uygulaması
Ama asıl o sene fındıkta başka bir gelişme yaşandı. Hükümet, fındıkta yeni stratejisini açıkladı. Bu da iki ayaklı bir stratejiydi. Birincisi, kademeli fiyat uygulaması. Burada da amaç şuydu: Fındık piyasası genellikle beklentileri ve dedikoduları satın alan bir piyasa olduğundan; üretici, kademeli fiyat sayesinde, ileriye yönelik kâr realizasyonu anlamında olumlu sinyal aldıkça, ürününü bir yıldan fazla bekletebilecekti. Ürün bekledikçe, piyasadaki fiyatı da yükselecekti. Daha açık bir anlatımla... Fındığın fiyatını yükseltmenin yolu, üreticiye somut hedef gösterip, ürününü bekletmesini sağlamaktı.
Fındıkta uygulamaya konan stratejinin ikinci ayağı ise piyasayı kendi haline bırakmak ve hiçbir müdahale olmadan fiyatın, piyasada kendiliğinden belirlenmesini sağlamaktı. Çok iyi hatırlıyorum, o dönem fındık pazarının baş aktörleri bu stratejiyi aynen şöyle özetleyip, savunuyorlardı: "Piyasalar iktisadi çalışıyor. Hiçbir zaman söylenen fiyat piyasada realize olmuyor. Bu tamamen arz-talep dengesi. Piyasanın o anki havası ve işleyişi çok önemli. Bu nedenle serbest bırakmak gerekiyor ki, fiyat kendi kendine oluşsun. Dünyanın her yerinde tarımsal ürünlerin fiyatının esas düzenleyicisi yine üreticinin kendisidir."
Piyasanın arz-talep dengesi
Aslında o dönem bu söylemlerin arkasında yatan tek gerçek şuydu: Rekoltenin düşük olması nedeniyle üretici fındığını, piyasadaki arz-talep dengesine göre rahat satabilecekti. Üretici de bu fiyattan memnun olacaktı. Böylece piyasaya herhangi bir kurum tarafından da müdahale edilmeyecekti.
Yine o dönem, 150 bin ton fındığın depolanabilmesi için Karadeniz'de lisanslı depoculuk ihalesi açıldı. Bu depolar da üreticilere bir anlamda arzı öteleme fırsatı verecekti. Aynı zamanda depolar sayesinde üreticilere makbuz senedi veya ürün senedi aracılığı ile kredi imkânı da sağlanabilecekti.
Peki, tüm bu hedefler ve stratejiler gerçekleşti mi? Tabii ki, hayır. Lisanslı depoculuk ihalesini kazananlar ne oldu bilinmiyor. Depolar kuruldu mu? Bilinmiyor. Fındığın fiyatı piyasada kendi kendine mi belirlenir hale geldi? O da hayır.
Fındık yerine karanfil, lale
Şimdi ise fındıkta yeni bir strateji ortaya kondu. Buna göre üç yılda, 176 bin hektar alanda fındık ağaçları sökülecek ve fındık yerine karanfil, lale gibi kesme çiçek üretilecek. Böylece çiftçi net kârını da 101 kat artırabilecek. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın hesaplamaları ve fizibilitelerine göre, düz arazide fındığını söküp serada kesme çiçek yetiştiren üreticinin dekardaki net kârı, 24.9 liradan 25.6 bin liraya çıkacak. Fındığını söken üreticiye, kesme çiçekten sonra en yüksek kârı, fındığa göre 24 kat ile örtü altı domates üretimi, 16 kat ile yabanmersini, 13 kat ile kivi sağlayacak.
İşte bu da fındıkta son strateji. Özü şu: Fındık üretimini bırak, yerine çiçek üret. Hatta bir adım daha ileri gidiyorum. Çiftçiye deniyor ki, ne üretirsen üret, yeter ki, fındık üretme.
Şimdi soruyorum: Bu ülkenin fındık gibi bir üründe hiç mi elle tutulur, sürdürülebilir bir stratejisi ve politikası olmaz. Bu kadar mı zordur.
Bana göre fındıkta uygulanan politikanın tek özeti şudur: En kötü politika bile politikasızlıktan iyidir.
Noyan Doğan
http://www.referansgazetesi.com/
|