Nişasta bazlı şeker, kod adı NBŞ. Aslında, 1980'li yıllardan beri pancar şekerinin içinde. Değişen, sadece pancar şekerine katma oranı. Bu oran ANAP iktidarı döneminde yüzde 5'e, DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde yüzde 10'a yükseltildi. AKP iktidarı döneminde de yüzde 10 korundu ama Bakanlar Kurulu'na yüzde 50'ye kadar azaltma veya artırma yetkisi tanındı.
TBMM'ye sevk edilen yeni "Şeker Kanunu Tasarısı"nda NBŞ oranı yine yüzde 10. Fakat, ilginç bir düzenleme var; tasarıda "diğer şekerler" tanımlamasıyla yeni bir "katkı" grubu oluşturuluyor. Bu tanım altında NBŞ'ye ilâveten "sakaroz" bazlı "şeker" toplamı yüzde 15'e çıkarılıyor.
Hepsi bu kadar değil. Yüzde 15 NBŞ artı sakaroz kotası yetmiyor olmalı ki, bu kez Bakanlar Kurulu'nun kota "azaltma" yetkisi kaldırılırken, "arz yetersizliği" gerekçesiyle ucu açık "artırma" yetkisi veriliyor. Bundan böyle, pancar şekeri dışındaki şeker kotaları, ilgili pazarlama yılıyla sınırlı olmak kaydıyla, serbestçe artırılabilecek.
Avrupa'da yüzde 1
NBŞ'nin kökeni mısır. Dünyada mısırın en .büyük iki üreticisi var: ABD ile Arjantin. Dünyanın en büyük NBŞ kökenli şeker üreticilerinden biri, 1960'lı yıllardan beri Türkiye'de de faaliyet gösteren Cargill. Yanı sıra 4 NBŞ'ci şirket daha var. Türkiye'nin pancara ve yerli üretime dayalı millî şeker sektörü 2001 yılında üçlü koalisyon tarafından Dünya Bankası ve tabiatıyla ABD etkisiyle "dönüştürülürken" mısır kökenli NBŞ, sağlığa zararlı gıda tartışmalarında, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) ile birlikte ilk sıradaydı. Hâlâ öyle.
Mısır-mısır nişastası- mısır şurubu-nişasta bazlı şeker. Bu üretim sürecinden çıkan "şeker" gıda yoluyla insan vücuduna girdiğinde "fruktoza" dönüşüyor. Fruktoz neden mi zararlı? Çünkü, vücudun insülin direncini artırarak kandaki yağ değerlerini yükseltiyor, kilo artışlarını tetikliyor, hızlandırıyor. Yol açabildiği ciddi ve ağır hastalık türlerini saymıyorum.
Avrupa Birliği Komisyonu ve üye devletler hem bu nedenle hem de pancar üreticilerini koruma amacıyla NBŞ kotalarını ortalama 1-2 civarında çok sıkı tutuyorlar. Türkiye'nin yüzde "15 NBŞ artı sakarozlu" ve sınırsız artırımlı şeker rejiminde ise bu tür ulusal kaygıların yeri gittikçe daralıyor; bu tasarı TBMM'den geçerse daha da daralacak.
Neden?
Şekerde neler oluyor, neler dönüyor? Hadi, diyelim ki tütün, sigara, pipo, sigarillo, puro her neyse, insan sağlığına zararlı. Bu nedenle hükümetler, devletler üretimi ve tüketimi sınırlandırmaya çalışıyor. İtiraz yok, tamam!
Peki, şekerde ne oluyor?
Bitki ve ürün temelinde ne sağlığa ne insanlığa ne ekonomiye zararı olan pancar kökenli şeker dururken, sağlık ve GDO tartışmalarından düşmeyen mısır nişastası bazlı "şekerimsi" Türkiye'de 1980'li yıllardan beri neden baş tacı ediliyor?
Pancar üreticisi, üretimi ve şekeriyle 2001 yılından itibaren NBŞ'leştrilmek isteniyor. Bu yolda hatırı sayılır mesafe alındı. Yeni tasarıyla mesafe artırılmak isteniyor. Oysa, Türkiye sağlığa da ekonomiye de son derece yararlı ve uygun pancar kökenli şeker üretiminde Ortadoğu'ya hâkim. Avrupa'da Fransa ile Almanya'dan sonra üçüncü büyük üretici. Yılda 2,5 milyon tonluk kurulu üretim kapasitesine, 2 milyon civarında tüketim hacmine sahip.
Ekonomide gerek tarım gerekse katma değer bakımında büyük önem ve ağırlığı var. Yaklaşık 500 bin üretici, hane halkıyla birlikte 2 milyon 500 binlik bir vatandaş kesimi yaşamını bu ürünle kazanıyor. Şeker fabrikalarında istihdam özellikle kampanya dönemlerinde 30 bine yaklaşıyor. Şeker pancarı üretimi, ekonomiye buğdaydan 3.7 kat, ay çiçeğinden 2 kat fazla katma değer yaratıyor. 1 dekar pancar, taşıma sektörüne 5.7 ton yük sağlıyor vesaire.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, çünkü dahası var. Ama, bir de soru var: Türkiye bu büyük zenginliklerini, ekonomik değerlerini başkalarının çıkarları için neden bu kadar hevesle, bu kadar müsrifçe harcıyor? NBŞ işinde, ABD'nin eski Başkanı Bush'un bile müdahalesi ve talebi olduğu biliniyor. Türkiye yabancı ülkelerin çıkarlarına "baş eğmek" zorunda mı?